Müminun Suresi; 1-17 (Müslümanların namusunu korumak farzdır, bu da İttihad-ı İslam'la olur. Emaneti titiz korumak farzdır)
ucgen

Müminun Suresi; 1-17 (Müslümanların namusunu korumak farzdır, bu da İttihad-ı İslam'la olur. Emaneti titiz korumak farzdır)

9596

Adnan Oktar'ın Kaçkar TV'deki canlı röportajı (2 Kasım 2010)

ADNAN OKTAR: Müminun Suresi, şeytandan Allah’a sığınırım. Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla. “Müminler gerçekten felah bulmuştur.” Yani kurtuluş bulmuşlardır, kurtulmuşlardır. “Onlar namazlarında huşu içinde olanlardır.” Yani namazlarında kalpleri ferah, boş şeylerle kafası meşgul olmayan ama namazda insanın aklına bazı şeyler gelir, bu vesvese olarak gelir, onlar ehemmiyet vermesinler. Fakat namazda dikkat Allah’a verilecek. “Onlar tümüyle boş şeylerden yüz çevirenlerdir.” İşte boş filmler, boş konuşmalar, facebookta boş yazışmalar, anlamsız hiçbir amacı olmayan hareketler, bunlardan müminler kaçınacaklar. “Onlar zekata ilişkin söz ve görevlerini mutlaka yerine getirenlerdir.” Gücü yettiği kadar Allah yolunda harcamak yani gücü yettiği kadar, müthiş bereket getirir. Mesela kuyunun suyunu çektikçe daha çok gelir, çektikçe daha çok gelir, yeni su gelir daha güzeli gelir. Ama almazsan, kokuşur su orada, bozulur. Mal da böyle aktıkça, para da  aktıkça Allah zenginlik, bereket, bolluk ve güzellik verir, hepsinin üstünde Allah’ın rızasını kazanırsın. “Ve onlar ırzlarını, (iffetlerini) koruyanlardır.” Yani gayri meşru ilişkiye girmezler. Gayri meşru bir tavırları olmaz. Ama şimdi ırzını koruma derken bunun ufku da geniş. Biz Afganistan’daki mümin kardeşlerimizi, mümin kız kardeşlerimizi, oradaki çocukları, küfrün eline teslim edip, oradaki sapıkların eline teslim edip, cihad edip, Allah yolunda gayret edip onları kurtarmaya kalkmazsak, müminlerin ırzını korumamış oluruz. Bak ırzını demiyor, “ırzlarını”, bütün müminlerin ırzını korumak. Namusunu, haysiyetini korumak, bizim üzerimize farzdır. Müslüman’ın namusuna halel getirtmeyeceğiz, inşaAllah. Mesela Irak’da öyle, Afganistan’da öyle, oradaki çocukları da kullanıyorlar Amerikalı askerler, İngiliz askerler falan. Akıl almaz, yani Afganistan tarihinin en iğrenç, en korkunç konumu oluştu şu an. Karzai geçenlerde adam sinirinden ağladı. Bak o bile onların çizgisinde olmasına rağmen, adam tahammül edemeyip ağladı yani, gerginliğiyle. Bunun için ne yapacağız? İttihad-ı İslam’ı oluşturacağız. Müslümanların ırzını korumak ancak İttihad-ı İslam ile olur. İttahad-ı İslam olmadığında, bütün Müslümanların ırzı, namusu payimar olurlarken seyredilirse bu ne olur? Haram olur. Anormal bir hareket olur ve karşılığı Cehennem olabilir. Sudan’da böyle, Irak’ta böyle, öbür ülkelerde böyle, Afganistan’da böyle, Moro’da böyle, Çad’da böyle. Dünyanın her tarafında Müslümanların ırzı, namusu, hayatı perişan ediliyor. Mahvediliyor Müslümanlar. Dinine imanına saldırılıyor, o da bir iffettir. Peygamberimiz (s.a.v.)’e saldırılıyor, Kuran’a saldırılıyor, o da bir iffettir, iffete saldırıdır. Müminlerin iffetine bir taarruz var. Buna karşı var gücümüzle savunacağız. Sadece cinsel ilişki değildir bu iffet, dinine saldırıldımı orada da iffetin gider, orada da namusun gider. Mukaddesatına saldırıyorsa orada da senin namusun gider. Çözüm çok kolaydır, Müslümanların Birliği, İttihad-ı İslam, Türk-İslam Birliği’dir. “Ancak” diyor Cenab-ı Allah “eşleri” yani nikahlı eşleri “ya da sağ ellerinin sahip olduklarına karşı” Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında, sağ ellerinin sahip olduğu kadınlar vardı müminlerin. Nasıl oluyordu? Ya cariye olarak satın alıyorlar veyahut kadın geliyor diyor ki; “ben sana kendimi hibe ettim, Allah için kendimi hibe ediyorum” diyor. “Sana aitim” diyor bitt, onun olmuş oluyor. Başka kimseyle ilişkiye girmiyor, mühim olan bu. Zaten böyle olmasındaki hikmet şu, neslin bozulmaması. Çünkü bir kadın birçok kişiyle ilişkiye girmiş olsa, nesil bozulur. Neslin bozulmaması için Allah onu farz kılmış. Sadece o erkeğe ait olmuş oluyor. Ve o zaman zaten o ondan da daha çok hoşnut olur, zevk alır. Onun için hibe ettiğinde de, ona ait olduğu için yine helali oluyor. Cariye olarak olduğunda yine hibe ettiği için helali oluyordu o devirde, inşaAllah. “Bu konuda kınanmış değillerdir.” Bu konuda kınanmazlar. Yani bir kadın nikahlı olarak evlendiyse kınanmaz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında kendini hibe eden kadınlar kınanmamıştır. Daha sonraki dönemde de kendilerini hibe etmiştir mümin kadınlar, kınanmazlar. Cariye olarak gelmişlerdir, kınanmazlar. Cariye kadınlarla beraber olmuştur müminler kınanmamışlardır o devirde. “Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.” Yani bunun dışında kendi kendine bir yol çıkartırsa, yani bu Allah’ın yolunu beğenmezse, Allah’ın çıkardığı bu helal sınırları beğenmezse, “sınırı çiğneyenlerdir” diyor Allah. Çünkü adam nikahı beğenmiyor, bu sınırı çiğnemek olur. Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında cariyeliği beğenmiyor veya kadınların kendini hibe etmesini beğenmiyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında, onları yanlış yolda ve yanlış hareket etmiş olarak görüyor. O zaman kendisi de fahişe konumuna düşer. Fahşa işlemiş olur, fahişe konumuna düşer. Çünkü Allah’ın doğru bildiğini, Allah’ın doğru dediğini yanlış göstermiş olur, fahişe konumuna gelir. Dolayısıyla Peygamberimiz (s.a.v.)’e ve sahabelere o yönde dil uzatanlar fahişe konumundadır, inşaAllah. Tabii Müslüman inancına göre böyle, küfür inancına göre zaten onlar muhatabımız değil. Onlar küfür içindeyseler, inanmıyorsa onlar bambaşka bir alem, onlarla bizim bir muhataplığımız olmaz. “Yine onlar emanetlerine ve ahitlerine riayet edenlerdir.” Mesela emanet, bir insanı ona emanet ediyorsun veyahut eşyayı emanet ediyorsun, titiz korunacak. Emaneti titiz korumak farzdır. “Ve ahit” söz ver diyor. Mesela diyor ki; ben bunu yapacağım, ahit veriyorsun. Mümin sözünde duracak, sözünden caymayacak, emanet verildiğinde, emanete titiz olacak. “Onlar namazlarını titizlikle koruyanlardır.” Mesela sabah namazına bazı kardeşlerimiz kalkmıyorlar, uyanamadım, diyor. Kardeşim sana beş milyar vereceğiz desek, öyle bir uyanırsın ki sen, hoplarsın hoplarsın. Böyle bayram sevinci içerisinde böyle kendi şarkı çıkarıyor o anda böyle bir şeyler, müzik söylüyor, hoplayıp kalkıyor. Demek ki ufacık bir menfaatte, yani sabah namazında kalktığında sana bir bilgisayar hediye edeceğim, erken kalkarsan, erken kalk, o vakitte bana yetişirsen al sana bir bilgisayar vereceğim. Kaçırır mı onu? Mümkün değil Allah’ın izniyle, inşaAllah. Ama namaz deyince, bol bol namazı kaçırıyor adam. Yok saati kurmamışım, yok hatırlatmamışlar, yok uyumuşum, bilmem ne falan diye böyle çok gıcık ve çok münasebetsiz açıklamalar bunlar. Ufacık bir menfaatte bile asla namaz imkanı kaçırmıyorlar. Müslüman namazını asla bırakmaz. Sabah namazı en titiz olması gereken namazlardan birisidir. Öğlen namazını da öyle, ikindiyi de öyle, akşamı da öyle, yatsıyı da öyle, bunların hepsinde titizlik gerekir, inşaAllah. İşte “yorgundum, uyuyup kalmışım” olmaz, ona göre ayarlayacaksın, inşaAllah. Yol diyorlar, gidiyorum, kardeşim ona göre ayarla, yani yol seni esir almasın sen yolu esir al. “İşte yeryüzünün hakimiyetine ve Ahiret’in nimetlerine varis olacak olanlar onlardır.” Yani dünya hakimi olacak olanlar onlardır. Dünya hakimiyetinden bahsediyor Cenab-ı Allah. “İşte yeryüzünün hakimiyetine ve Ahiret’in nimetlerine varis olacak olanlar onlardır.” 10. Ayet, bak rakamlara bakıyorum 1987’yi veriyor. Yukarıya da baktığımda 1,9,8,7-1987. Ki o da yine Mehdiyet’in tarihidir, inşaAllah. “Ki onlar Firdevs Cennetlerine varis olacaklar, içinde ebedi olarak kalacaklardır.” Cennet’te, biliyorsunuz girdiğinde Cennet’e bir daha çıkış yok, sonsuza kadar. Bak “Andolsun” diyor Cenab-ı Allah, “Biz insanı süzme bir çamurdan yarattık.” Yani balçık satılıyor ya kil, bu seramik çamur, halis çamur, seramik çamur, ondan yarattım diyor Allah. Anlamazlıktan geliyorlar, çok açık. “Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.” O anne rahminde küçük bir embriyo olarak Allah yerleştiriyor. “Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık, ardından o alak’ı (hücre topluluğunu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık. Daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık.” Bak mesela burada çok acayip, kemiğin sonradan yaratılması. “Sonra kemik olarak yarattık, böylece kemiklere de et giydirdik. Sonra da bir başka yaratılışla onu inşa ettik.  Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir” Bak, “çiğnem et parçasına kemik olarak yarattık.” Önce kemik oluşuyor, “böylece kemiklere de et giydirdik” üzerine de et giydiriliyor. “Sonra bir başka yaratılışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir” Bak, “sonra bir başka yaratılışla onu inşa ettik.” İkinci yaratılışı da bambaşka bir sistemle yaratıyor Allah. Şimdi dünyadaki sistem böyle, Ahiret’teki sistem bambaşka, daha değişik bir yaratılış. “Sonra bunun ardından sizi gerçekten ölecek olanlarsınız sonra gerçekten kıyamet günü diriltileceksiniz. Andolsun üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmada gafiller değiliz” 17. Ayet 7.  7`den bahsediyor.


PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo