Günümüzde bakterilerden yararlanarak maden cevherlerinin ayrıştırılması ve laboratuvar ortamında maden elde edilmesi işlemine biyo madencilik adı verilmiştir. Bilindiği gibi metal aslında yüksek fırınlarda, cevherin eritilmesiyle üretilir. Ancak bu yöntem hem enerji tüketimini artırmakta hem de atmosfere yüksek oranda kükürt dioksit karışmasına neden olmaktadır. Biyo madencilik ise çevreye zarar vermediği gibi düşük maliyetli olduğu için ekonomik açıdan da olumlu bir yöntemdir. Günümüzde mineral üretiminde kullanılan 30’a yakın bakteri türü vardır.
Bakterilerin metal cevheri ayrıştırma işlemi ilk aşamada metalin öğütülmesi ile başlar. Toz haline gelen metale asidik çözelti eklenir. Daha sonra karışıma metali ayrıştırma yeteneğine sahip bakteriler eklenir. Gerekli ısı ve diğer çevre koşullarının sağlanması ile bakteriler hızla çoğalmaya başlarlar. Bakteriler besin maddeleri olan cevher ile beslenip çoğalırken metali de ayrıştırırlar. Bütün bu işlemlerin ardından geriye kalan sıvıya elektroliz yöntemi uygulanır. Bu şekilde metal, tekrar saf ve katı haline dönüştürülür.
Günümüzde Güney Amerika, Afrika ve Avustralya’da bu yöntemle altın ve bakır üretilmektedir. Finlandiya’da ise bu yöntemle nikel, kobalt ve çinko üretimine başlanmıştır.
Yeraltı kaynakları konusunda uzmanlaşmış olan bakterilerin oluşumunda rol oynadıkları en önemli ve belki de en değerli madenlerden biri altındır. Yüzeyin 2 mil (3,5 km) altında bulunan bu bakteriler altın madenlerinde yaşarlar ve gizli bir şekilde altın üreten simyacılar gibi çalışırlar. Kayalardan beslendikçe mikroskobik altın parçalarının çökelmesini hızlandırır ve yeraltında altın oluşmasına sebep olurlar. Hayatımızı güzelleştiren altının oluşumuna, Allah, bakterileri vesile etmiştir.
Bu işlem kuşkusuz son derece ağır ilerleyen bir süreçtir. Nitekim yeraltındaki bakterilerin yaşam düzeyleri, yeryüzündeki bakterilere oranla son derece yavaştır. Normal bir bakteri bir saat içinde 3-4 defa bölünürken, yeraltındaki bu bakteriler 100 yılda bir bölünürler. Bu organizmalar milyonlarca sene yüzeyle temas etmeden yaşayabilirler. Bu da söz konusu bakterilerin altın üretebilmek için özel olarak yaratıldıklarının çok büyük bir delilidir.
Bir mikroorganizmanın ihtiyaç olan yerde ihtiyaç olan şekilde ve sayıda bölünmesi bizler için Allah’ın kusursuz yaratmasını gösteren ibret verici bir olaydır. Bir yiyecek üzerinde yaşayan bakteri de, insanların bağırsaklarına yerleşmiş olan bakteri de, yeraltında madenleri ayrıştıran bakteri de, farklı özelliklere sahip olmakla birlikte aynı bakteridir. Ancak bulunduğu yere göre bölünme hızını değiştirebilme gibi bir özelliğe sahiptir. Üstelik bu sabit oran hiç şaşmamakta, bakteriler, nerede, ne kadar gerekiyorsa o miktarda çoğalmaktadırlar. Altın yataklarında yaşayan bakteriler, kayalarla beslendikçe mikroskobik altın parçalarının çökelmesini hızlandırır ve yer altında altın oluşmasına sebep olurlar.
“Delftia acidovorans” adı verilen bir başka bakteri türü ise suda çözünen altın zerrelerini mikroskobik som altın külçelerine dönüştürmektedir. Bu bakteri toksik olan altın iyonlarından kendisini korumak için metobolitin adlı bir madde salgılamaktadır. Bu özel madde hem bakteriyi zehirli altın iyonlarından korumakta hem de biyomineralleşme sonucu iyonların som altın külçelerine dönüşmesine yol açmaktadır.
“Ischiadicus metallidurans” adlı başka bir bakteri de kendisini altının zehirli etkilerinden korumak için altın iyonlarını hücrelerinde depolar. Bilindiği gibi suda çözünen altın iyonları, okyanuslarda, yeraltı sularında ve diğer doğal su kaynaklarında bulunur.
Bakterilerin bir kısmının altın yataklarındaki altının çökelmesini hızlandırması için bölünmesi, diğerlerinin suda çözünen altın zerrelerinden kendilerini korumak için madde salgılayarak altın külçeleri oluşturması elbette bakterilerin kendi başlarına akledebilecekleri özellikler değildir. Bakterilerin sahip olduğu bu özellikler Allah’ın bu canlılara ilhamıdır. Tek bir hücrede sergilenen akıl ve sanat, kuşkusuz, küçücük bir varlığa bu muhteşem özellikleri veren Allah’ın yarattığı mucizeleri ve O’nun sonsuz ilmini görmek için önemli birer vesiledir. Bir ayette şöyle buyrulur:
“Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O’ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır.” (Sebe Suresi, 3)
Yeryüzünün en önemli ihtiyaçlarından biri olan petrol de büyük ölçüde bakterilerin ürünüdür. Fermantasyon işleminden hatırlanacağı gibi oksijensiz solunum yapan bakteriler enerjilerini etraftaki organik bileşikleri parçalayarak elde ederler. Söz konusu bakterilerin bu özellikleri, toprak altında milyonlarca yıl önce meydana gelen birikimlerin petrole dönüşmesine yol açmıştır. Bu canlıların petrol üretebilmeleri için bulundukları ortamda oksijenin tükenmesi, sıcaklığın 150 derecenin altına düşmesi ve basıncın birkaç milyon yıl sürmesi gerekmektedir. “Bakterinin petrol oluşumu sağlaması” kulağa şaşırtıcı gelebilir. Gerçekten de şaşırtıcıdır, çünkü bu adeta akıllı mikro canlıların uzun yıllar boyunca hiç durmadan böyle bir faaliyette bulunmaları, aslında sadece insanların yararına çalışmak üzere yaratıldıklarının bir delilidir. Mikroorganizmaların sağladıkları faydalar, eksikliğinde acze düşeceğimiz türden hayati ihtiyaçlarımızı karşılamaya yöneliktir. Gözle görülmeyen bir canlının, böylesine akılcı ve özverili bir davranışta bulunup, gerçekten de hayret verici bir kararla hareket etmesi kuşkusuz onun “yaratılmış” olduğunu anlamak için yeterli bir delildir. O yalnızca Allah’tan kendisine ilham edileni uygulamaktadır:
“İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır, öyleyse O’na kulluk edin. O, her şeyin üstünde bir vekildir.” (Enam Suresi, 102)
Uygun koşullarda bakteriler her 10-30 dakika içinde, sayılarını iki misli artırırlar. Tek bir bakterinin sayısı önce ikiye, sonra dörde, daha sonra sekize çıkarak çoğalır ve bu işlem bu şekilde devam eder. Bu yolla tek bir bakteri 10-12 saat sonra sayıca milyonlara ulaşabilir. Bakterilerin bazı çeşitleri hızlı sıcaklık değişimlerinden etkilenmezler. Bazıları çeşitli hastalıklara neden olurken, bazıları insan ve bitki metabolizmasının yararlı bir üyesi olarak bulunmak zorundadır. Kimisinin besinleri okside etme özelliği vardır. Bu oksidasyon yöntemi ile bakteriler başka canlılara besin sağlarken, yer altında da çeşitli kaynak ve madenlerin oluşumuna neden olurlar.
E. coli türü bir bakteri ise şekeri yağa dönüştürme özelliğine sahiptir. Sentetik biyoloji biliminin yardımıyla bakterinin hücre mekanizmasını değiştiren araştırmacılar, şekerin sentetik yakıt moleküllerine dönüştürülmesini sağlamışlardır. Bu önemli buluş sayesinde bakteri, adeta bir yakıt fabrikası haline gelmiştir. Ancak ortaya bir yemek kaşığı alkan çıkması için yaklaşık 100 litre bakteriye gereksinim vardır.
Evrim teorisini savunanlar, aslında bakterilerin basit bir yapılarının olmadığını çok iyi bilirler. Bu nedenle, söz konusu mükemmel canlıların özelliklerine değinirken, sahip oldukları mekanizmaları açıklamaya çalışırken sürekli olarak bir çıkmaz ve tereddüt içindedirler. Mikroskobik bir canlının varlığını açıklamaktan aciz olan evrim gibi bir teorinin karşılaşmaktan çekindiği en büyük gerçeklerden biri işte budur. 20. yüzyılın gelişen bilim ve teknolojisi, elektron mikroskobu altında, evrim teorisi yalanını bir kez daha ortaya çıkaran yepyeni bir âlemi tanıtmıştır. Darwinistlerin gittikçe uzayan soru zincirine böylelikle bir yenisi daha eklenmiştir. Evrimciler çözüm yolları araya dursunlar, bu canlılarda karşılaştığımız her özellik, Allah’ın gözle görünmeyen bir canlıda nasıl kusursuz bir sanat meydana getirdiğini keşfedebilmek ve bunu takdir edebilmek için bir yol olacaktır. Allah’ın bu kusursuz sanatı ve ilmi Kuran’da şu sözlerle haber verilmektedir:
“Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü kendisine ait olan Allah’ındır; ahirette de hamd O’nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır. Yerin içine gireni, ondan çıkanı; gökten ineni ve oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır.” (Sebe Suresi, 1-2)
Bazı bakteriler suyun içinde erimiş olarak bulunan demiri sudan ayırma yeteneğine sahiptirler. Bu canlılar, okyanuslarda çözünen demir moleküllerini bu şekilde tüketirler ve bunları kendi vücutlarında yoğunlaştırırlar. Bakterilerin vücudunda yoğunlaşan demir daha sonra okyanus tabanında demir yatakları şekline gelir. Bunlar yüz milyonlarca yıl boyunca dağlara doğru itilir ve buralarda büyük demir yataklarını meydana getirirler. Bu demir yataklarının kazılması ile önemli miktarda demir molekülü havaya karışır. Biz ise farkında olmadan görünmeyen bu demir tozlarını soluruz. Vücudumuza giren bu moleküller bedenimiz için son derece önemlidirler. Vücudumuza küçük demir molekülleri girdiği için kırmızı kan hücrelerimizin demir taşıyan hemoglobin çekirdeği iliğimizi, yani vücudumuzda dolaşan kanın kaynağını meydana getirir. Bu küçücük örnekteki sayısız sebep-sonuç ilişkisi tek bir gerçeğe işaret eder. Allah bu gerçeği ayetlerde şöyle bildirmektedir:
“Göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. Şüphesiz Allah, Gani (hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Hamid (hamd da yalnızca O’na ait)tir. Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah’ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Lokman Suresi, 26-27)
Madenci bakteriler, Allah’ın muhteşem yaratma sanatının delillerindendir. Allah, bütün bu işlemleri gerçekleştiren bakteriyi yarattığı gibi, onu kristalleştiren su buharını, onu yükselten havayı, onu içinde barındıran bulutu ve atmosferi, onu yere indiren yağmuru ve onun üreyip yayılmasını sağlayan yeryüzünü de yaratandır. İşte bu nedenle karşımızdaki tüm detaylar birbirleriyle kusursuz bir uyum içinde var edilmiştir ve bu dengede milyonlarca yıldır hiçbir bozulma olmamaktadır. Allah Kuran’da şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (Bakara Suresi, 164)