Kuran ahlakını, ancak gerçek iman sahipleri gereği gibi yaşar ve bu güzel hayatı yaşamaktan büyük haz duyarlar. Dolayısıyla Yüce Allah`a samimi bir kalple iman etmek önemlidir. İman şuuruyla hareket eden bir insan, tüm hayatını Yüce Rabbimiz`i razı etmeye adayacak, O`nun rızası için nefsinin kötü özelliklerinden kurtulacak, vicdanının sesini dinleyerek iyilikten ve güzellikten yana olacak, bu vesileyle de Kuran ahlakıyla ahlaklanacaktır.
Barış, huzur, mutluluk, özgürlük, eşitlik, sevgi ve kardeşlik… Bunları elde etmek için Kuran ahlakından başka yol arayanlar onlarca, yüzlerce, hatta binlerce yıl geçse de hiçbir zaman aradıklarını bulamayacaklardır. İnsanın dünyada ve ahirette rahat etmesi için tek yol, Allah'ın insanlar için seçip beğendiği İslam ahlakını yaşamasıdır.
Bu gerçeğin doğruluğunu hiçbir vicdanlı insan kabul etmemezlik yapamaz. Ancak yine de kimi insanlar, dünyadaki davranışlarından hesaba çekilecekleri gerçeğini kabul ettikleri halde şeytanın başka bir aldatmacasına düşmektedirler. Şeytan birtakım geçersiz bahaneler üreterek insanların din ahlakını yaşama konusunda ciddi bir çaba göstermelerini engellemeye çalışmaktadır. Şeytanın bu çabası Kuran`da şöyle bildirilir:
Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım. Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç." (Sad Suresi, 82-83)
"Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (Araf Suresi, 17)
Şeytanın yönlendirmesiyle ortaya çıkan bu hatalı mantıklardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:
Çevremizde kimi zaman rastladığımız bazı insanlar dindar olmak, ahlaklı olmak gibi kavramları bilinçli veya bilinçsiz bir biçimde farklı algılayabilmektedirler. Bu kimseler ahlaklı olmayı; adam öldürmemek, yalan söylememek, hırsızlık yapmamak ve buna benzer birkaç temel davranıştan ibaret sayabilmektedirler. Dindar olmak deyince birkaç ibadeti yerine getirip en çok bilinen haram fiillerden uzak durmayı anlamakta veya genellikle kolaylarına geldiği için bu şekilde uygulamaktadırlar. Oysa ki asıl kolaylık, Kuran ahlakının tam ve gereği gibi yaşanmasındadır.
Bu yanlış zihniyete sahip olan kimseler, Kuran'a uygun olmayan bir mantığa dayanarak Allah'ın hükümleri arasında yanlış bir önem ve öncelik sıralaması yapmışlardır. Hatta kimi hükümleri de tamamen hayatlarından çıkararak bir kenara bırakmışlardır. Kuran'da farz olduğu açıkça bildirilen birçok konu, "Yaparsan sevaptır, yapmazsan da bir şey olmaz" mantığıyla değerlendirilir. Sakınılması gereken yasaklar ise, "Allah affeder" mantığıyla rahatlıkla çiğnenebilmektedir. Oysa Kuran'ın hiçbir ayetinde böyle bir ölçüden bahsedilmemektedir. Namaz, oruç gibi ibadetler nasıl Allah'ın kesin emirleriyse, Kuran'da bildirilen diğer emir ve yasaklar da aynı şekilde tüm müminlerin uymaları gereken kesin hükümlerdir. Allah Kuran`da insanları buna karşı şöyle uyarmaktadır:
``... Yoksa siz, Kitab`ın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.`` (Bakara Suresi, 85)
Bu konuyu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz:
Bir kimse toplumun ahlaki baskısının da etkisiyle zina veya hırsızlık gibi Kuran'da yasaklanan tavırlardan sakınıyor olabilir.
Ancak bu kişi vicdanını susturarak, rahatsızlık duymadan;
bu kimsenin Kuran'da bildirilen güzel ahlakı tam olarak yaşadığını söylemek mümkün değildir.
Bu kimselerin düştükleri en büyük hatalardan biri ise, Kuran'da bildirilen hükümlerden birkaçını yerine getiriyor olmalarından dolayı kendilerini yeterli görmeleridir. Elbette ki Allah Katında Rabbimiz`in rızası hedeflenerek yapılan her bir ibadetin karşılığı vardır. Ancak bile bile gözardı edilerek bir kenara bırakılan ibadetlerin de büyük sorumluluğu vardır. Namazını kılan, orucunu tutan bir kimse eğer tüm bunları samimiyetle yapıyor ise Allah'ın izni ile ahirette yaptıklarının karşılığını alacaktır. Ama bilgisizlik ya da cahillik söz konusu olmadığı halde Kuran'daki diğer hükümleri bile bile önemsemiyor ve yerine getirmiyorsa, ahiret günü beklemediği bir durumla karşılaşabilir. (En doğrusunu Allah bilir).
Bir başka geçersiz bahane ise Kuran ahlakına dair tüm davranışların uygulanabilmesi için, sözde dünya işlerinden tamamen uzak durulması gerektiği düşüncesidir. Bu düşünceye sahip kimseler, bu üstün ahlakı ancak ``peygamberler ve bazı özel ilim sahibi kişilerin yaşayabileceğini, kendilerinin bu sorumluluğu yerine getirmeye güçlerinin ve zamanlarının yetmeyeceğini`` iddia ederler. Oysa ki, Allah insanlara güç yetiremeyecekleri yükü yüklemeyeceğini, müminlerin dünyadan kendilerine düşen payı unutmamaları gerektiğini ve insanlar için kolaylık dilediğini Kuran ayetlerinde açıkça bildirmiştir:
``… Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.`` (Bakara Suresi, 185)
Kuran Ahlakını Yaşamak Kolaydır
Allah`ın tüm emir ve hükümleri, insanların fıtratlarına en uygun şekildedir ve hiçbirinde bir zorluk bulunmamaktadır. Rabbimiz, Kuran'da din ahlakını yaşamanın kolay olduğunu ve bu ahlaka tabi olanların işlerini kolaylaştıracağını şöyle bildirir:
Ayetlerde de buyrulduğu üzere Kuran ahlakına uyularak sürdürülen bir yaşam, insan için Allah`ın izniyle olabilecek en güzel yaşam olmaktadır.
Sonuç olarak şunu hatırlatmak isteriz ki; İslam ahlakını, özünde olduğu gibi kolay olarak göstermek, insanların kalplerini Kuran ahlakına ısındırmak, insanlara ayetleri ve Peygamber Efendimiz (sav)`in sünnetlerini öğretip buna göre yaşamalarına vesile olmak her Müslümanın önemli bir sorumluluğudur.
"… O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi)..." (Hac Suresi, 78)