18/71- Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın."
18/72- Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"
18/73- (Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi.
18/74- Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın."
18/75- Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"
18/76- (Musa:) "Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun" dedi.
18/77- (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."
18/78- Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.
18/79- "Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı."
18/80- "Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk."
18/81- Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik."
18/82- "Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu."
İslam’ın dünya hakimiyetini anlatan bir ayet. Bu konuyu, İslam’ın dünya hakimiyeti deyince aklıma geldi. Ledün ilmi konusunda konuşurken. Hz. Musa (a.s.)’nın, Hz. Hızır (a.s.) ile konuşmasında itiraz ettiği konuları aslında kendisi yaşadı. Yani bakın üç konu var, üçünü de kendisi yaşadı. Kuran’da bu konular belirtiliyor. Mesela, Allah vermesin, istemeyerek, kazara bir adam öldürdü Hz. Musa (a.s.). Yani bir kişiyi korumak isterken yumruk attı bir kişiye, çok müthiş kuvvetli yani acayip boylu poslu Hz. Musa (a.s.). Tahmin edemedi yani gücünün nasıl etki edeceğini. Öyle vurunca, adam vurur vurmaz orada öldü. Düştü ve öldü. Tabii bu Müslüman için dehşet verici bir şey, çok müthiş bir ızdırap. “Allah seni çok büyük bir elemden kurtardı” diyor. Ve müthiş üzüldü bu duruma karşı. Tabii Müslüman üzülmez ama yani çok büyük elem çekti. Ve bu onun kaderindeydi. Onu Allah öldürdü. Azrail aleyhisselam öldürdü. Azrail aleyhisselam da öldürmedi, Allah öldürdü. Fakat o öldürmüş gibi Allah ona gösterdi. Halbuki canını alan Allah’tı onun. Ve bir hikmete binaen o onu öldürmüş oldu. Hz. Hızır (a.s.) da bir çocuğu öldürüyor genç birisini öldürdü. “Niye öldürdün?” dedi, bir karşılık olmaksızın. “Sen de öldürdün diyebilir” Hz. Hızır (a.s.). Değil mi? “Sen niye öldürdün?” diyebilir. O niye öldürdü? Allah’ın emri öyleydi, onun için öldürdü. Hızır (a.s.) niye öldürdü? Allah’ın emri öyleydi de onun için öldürdü. Çünkü “ben kendime göre hareket etmiyorum” diyor Hızır (a.s.). “İleride bu çocuk zalim olacak” diyor. “Annesine babasına saldıracak, onların dinine, imanına saldıracak. Muzur bir insan olacak. İyice berbat ve beter olmaması için şu an öldürüyorum” diyor. Yani “Cehenneme gitmesin diye belki de öldürüyorum” diyor. Ve hikmetini ona açıklamıyor başlangıçta, fakat sonra açıklıyor. Fakat Hz. Musa (a.s.) o konuyla arasındaki bağlantıyı kuramadı. Halbuki onu ima etti aynı zamanda Hz. Hızır (a.s.). Mesela dedi ki, “niye bu gemiyi batırdın?” dedi. Gemiyi deldi, gemi denizde karaya oturdu. Hz. Hızır (a.s.) dedi ki, sonra açıkladı; “bu gemi yoksullara aitti. Karşıda da zalim bir hükümdar var. Herkesin malına mülküne el koyuyor. Karşıya geçmesin ve o zalim hükümdarın eline geçmesin diye. Çünkü sağlam gemilere el koyduğu için özellikle kusurlu yaptım. Kusurlu yapınca gemiyi alamayacak. Ve fakirlerin o mülkü malı da ellerinde kalmış olacak. Sonra tamir edip kullanabilir gemiyi. “Ama o anda ellerine geçmesini böylece engelledim” diyor. “Ama” diyor Hz. Musa (a.s.), “sen bunu hiç gereksiz yaptın” diyor başlangıçta. Yani “mazlum insanlar bun” diyor. “Ne gerek vardı böyle bir şey yaptın?” diyor. Halbuki kendisi de aynı olayla karşılaşıyor. O da bir geminin içinde, küçük bir gemiye annesi onu koydu Hz. Musa (a.s.)’yı ve suya bıraktı. Normalde bir çocuk ölür. Yani suya yeni doğmuş bir çocuğu küçük bir kayığın içine koyarsan ve onu bir ırmağa bırakırsan yani ölüm %99’dur. % 1 ihtimalle kurtulur. %99 ölür o çocuk. Annesi onu oraya koyarken öldürmek kastıyla mı koydu? Yok. Kurtulsun diye, bir şekilde kurtulsun, Allah onu kurtarır diye, umut ederek koydu. Çünkü Allah ona vahyetti kalbine. Yani çocuğun kurtulacağını vahyetti. Ve o bilgiyi Allah kalbine nakşettiği için koydu ve gönderdi. Ve nitekim de sonra kurtuldu. Bakın orada da bir kurtarma amacı var, burada da bir kurtarma amacı var. Değil mi? İkisinde de, bir gemi büyük, birisi küçük. İkisinde de insanları kurtarma amacı var. Bunu ima etti ayrıca Hz. Hızır (a.s.), ama onu fark edemedi Hz. Musa (a.s.). Yine bir kasabaya gitti, biliyorsunuz. Yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar. Bu hem Hz. Süleyman (a.s.)’ın mescidine işarettir bu, ki duvarı yıkılmıştır. Yeniden Mehdi (a.s.) devrinde yapılacak. Bir de Ayasofya’ya işaret inşaAllah. Buradaki hikmet de yine aynı şekilde benzer. Çünkü orada “ücret niye almadın?” diyor. O duvarı yaptığında, ki duvarcı ustası aynı zamanda Hz. Hızır (a.s.). Niye almadı? Çünkü Allah rızası için yaptı. O duvarın altında iki yetim çocuğa ait hazineler vardı. Ve ileriye yönelik düşünüyor. “Duvar sağlam kalsın ki, ileride o çocuklar o hazineleri o duvarın altından alacaklar” diyor. Yani “hazineleri bulacaklar” diyor. İki yetim çocuk. Aynı zamanda bu Hz. İsa (a.s.)’a ve Mehdi (a.s.)’a işaret eden bir açıklama. Ve gizli hazinelerin bulunacağı, kutsal hazinelerin bulunacağına dair bir işarettir bu. Yani Kuran’ın sır yönü çok fazladır eğer derince düşünülürse. Peki mesela Hz. Musa (a.s.)’a sorsalar, gitti iki tane gittiği yerde, iki tane hanım buldu. Gördü. Orada çobanlar var. Çobanlardan uzakta duruyor bu bayanlar. Ve hayvanlarını sulatmak istiyorlar ama çobanlar olduğu için gidemiyorlar. Aldı hayvanları, kadınlar ona güvendiler, görünce onun kişiliğini, şahsiyetini. Demek ki temiz ve kaliteli, iyi bir Müslümana güveniliyor. Ondan uzak durulmuyor. Allah’tan korkan bir Müslümana bir Müslüman kadın yaklaşabiliyor. Ama Allah’tan korkmadığına kani olduğu bir kişiden de uzak durabilir bir Müslüman kadın. Aldı o hayvanları götürdü, hiçbir karşılık istemeksizin götürdü suladı. Sulattı, ki riske de atıyor kendisini gerekirse. Ve aldı hayvanları geri götürdü. Bunu bedava, ücretsiz yaptı, Allah rızası için yaptı. Peki Hz. Hızır (a.s.) ona sordu mu “sen onu niye ücretsiz yaptın?” Niye değil mi? “Hiçbir karşılık almaksızın niye yaptın?” demedi. Ama o soruyor Hızır (a.s.)’a, “sen niye onu ücretsiz yaptın?” diye. O orada niye ücretsiz yaptıysa, o da orada o amaçla ücretsiz yaptı aynısıdır. Aslında Hızır (a.s.) onu ima etti ona aynı zamanda. Ama onu da fark etmedi Hz. Musa (a.s.). Yani çünkü zahir ilminde alim. Batın ilminde üstad Hızır (a.s.)’dı. Ama ona ledün ilminin ve batın ilminin derinlikleri hakkında kısaca bir bilgi vermiş oldu. Ama daha devam etse daha da ledün ilminin ve batın ilminin derinliklerini ona gösterebilirdi. Ledün ilminin asıl sultanı, asıl uygulayıcısı, tek uygulayıcısı Allah’tır. Ve dünyada çok kapsamlı olarak ledün ilmini Allah uygular ve insanlar farkına varmazlar. Cennet, Cehennem konularında, Cehenneme niye insanlar gidiyor gibi konularda. Kader konusunda ledün ilmini Allah yoğun olarak uygular. Yani batın ilmini. Ama insanlar farkına varmazlar. Farkına varmamaları da o kadar bir sorun değil. Ama iman etmemeleri çok büyük bir sorundur. Ama batınını öğrenirlerse “haa” derler. Yani hemen anlarlar. Bu kıssada da batın ilminin derinliğini görmüş oluyoruz. Yani Hz. Musa (a.s.)’nın Hızır (a.s.)’la karşılaşması olayında. Biliyorsunuz “balık aniden bir menfez buldu” diyor. “Yoluna devam etti” diyor. Artık balık ayrılıyor. Yani balık çağı bitiyor. Onun yerine kova çağı başlıyor. “Hey müjde bir çocuk” diyor. “Kovayı sarkıttılar” diyor, Allah böyle bir detay vermez. Yani çocuğu kuyudan aldılar der. Ama “kovayı sarkıttılar” diyor. Değil mi? Allah bir şey sarkıttılar da diyebilir. Ama kova diyor. Kasten seçilmiş bir kelime kova tabii. Ve arkasından bak; “hey müjde bir çocuk”. Demek ki kova çağında doğan bir çocuk İslam’ı dünyaya hakim edecek. Bunu nereden anlıyoruz, İncil’den de anlıyoruz. Diyor, İncil’de iki tane açıklamada bu konu çok detaylı anlatıyordu. Anlatmıştım biliyorsunuz. “Ve o kişinin arkası sıra gidin” diyor, “ona uyun” diyor İncil’de. “Kova çağına mensup bu kişiye uyun” diyor.
(Adnan Oktar’ın 22 Nisan 2010 tarihli röportajından açıklamalar)