Ata ve soy birliği anlayışına dayalı kabile düzeni, sosyal ve kültürel mirasını eski çağlardan günümüz medeniyetlerine kadar taşıyan, derin ve güçlü etkisini bugünkü modern devlet sistemleri içinde dahi sürdüren bir gelenek.
Yüzyıllardır kabilecilik geleneğinin olumsuz etkileriyle baş etmek zorunda kalan toplumlardan birisi de kuşkusuz İslam dünyası. Birçok Müslüman toplum, her ne kadar geçtiğimiz yüzyılda modern devlet statüsüne geçse de kabile düzeninin hakim etkisinden sıyrılamadı. Kabile kültürünün örf, adet, kural ve gelenekleri İslam coğrafyasının siyasi ve sosyal yapısındaki belirleyici rolünü, güçlü yaptırımlarını eğitim seviyesi düşük Müslüman toplumlar üzerinde günümüze kadar sürdürdü.
Bu coğrafyada kabile kültürünün kural ve uygulamalarından en çok mağdur olanlar ise, ne yazık ki kadınlar. Kadını aşağı ve ikinci sınıf insan gören anlayışın gerçek kökeni, sözünü ettiğimiz bu kabile kültürü.
Kadının aile içi ve dışı şiddete maruz kalması, sosyal hayattan dışlanması, kocasının ya da ailesinin mülkü sayılması, zorla evlendirilmesi, eğitim, seyahat ve benzeri birçok insani hak ve özgürlüğünün engellenmesi, namus, töre cinayeti ya da taşlanma yöntemleriyle katledilmesi gibi insanlık dışı, vahşi ve sapkın uygulamaların hepsi aynı paganist kabile kültürünün bir parçası.
Kadının dışa açılmasının engellenmesi, sosyal ve ekonomik yaşamdan izole edilmesi aslında erkek egemen kabile düzeninden kalma ve bir kısım erkeklerin ego, kompleks ve kıskançlık gibi psikolojik sorunlarını giderme amaçlı bir yöntem. Kadını her koşulda, aile içinde dahi tepeden tırnağa örtünmeye zorlayan, değil sokağa çıkması, camdan dahi serbestçe bakmasını, başkalarıyla konuşmasını, gülmesini, kocasına itiraz etmesini, hatta boşanabilmesini yasaklayan despot kurallar zincirinin kökeninde de bu sorunlu psikoloji yatıyor.
Bu despotluğun ve kadın düşmanlığının her bölgeye özel farklı uygulama biçimleri var.
Endonezya'nın Aceh otonom bölgesinde sokağa peçesiz çıkan kadınların ceza olarak saçları kazınıyor. Dar giysiler makaslanıp parçalanarak daha gösterişsiz elbiseler giyilmeye zorlanıyor. Güçlü ulemaların da içinde bulunduğu kimseler tsunaminin bile kadınların kötü davranışları yüzünden başlarına geldiğini söylüyor. ("Woman, Man, and God in Modern Islam", Theodore Friend, 2011, p.70)
Kadınların, sözde "gözü dışarıda" olmalarını engellenmeye yönelik başvurulan yöntemlerden biri de kadın sünneti. Bu vahşi yöntem bazı İslam toplumlarında, Kuran'da buna dair hiçbir hüküm olmadığı halde din adına geniş çaplı uygulanıyor:
Mısırlı kızların % 80-97'sinin jenital operasyon geçirdiği tahmin ediliyor. Dünya çapında bu sayı 100 milyon civarında ve her sene bunlara 2 milyon daha ekleniyor. ("A Brief History of Misogyny" – The World’s Oldest Prejudice, Jack Holland)
Eğitim sosyal yaşamın bir parçası ve bilinçlenmenin en önemli aracı olduğu için kadınlar birçok İslam toplumunda eğitimden özellikle uzak tutuluyor. İstatistiklere göre, Afganistan'da okuma yazma bilmeyen kadınların oranı % 75.8 iken, Yemen’de % 45, Pakistan’da: % 54.2, Bangladeş’de ise % 41.5... ("Adult literacy rate, population 15+ years (both sexes, female, male)". UIS Data Centre. UNESCO. August 2015 ) Bu uzayıp giden utanç listesinde ne yazık ki birçok İslam ülkesi başı çekiyor.
Bangladeş, Hindistan, Afganistan, Kamboçya gibi ülkelerde erkeklerin intikam için kadınların yüzüne asit fırlatması çok yaygın bir gelenek. Kuveyt'te, Cibuti'de, Cezayir'de ve birçok İslam ülkesinde kadına karşı cinsel şiddeti yasaklayan bir yasa yok. İslam dünyasında her 90 dakikada bir işlenen töre cinayetleri adeta haklı bir eylem olarak kabul ediliyor ve birçok ülkede herhangi bir kanuni yaptırıma tabi tutulmuyor.
Bazı Müslümanlar, cinayeti haram kılan Kuran ayetlerini, namus, şeref adı altında göz ardı ederek töre cinayetini meşru, hatta kutsal görüyorlar. Örneğin Filistinli tüccar Jibril, 'Kabile yasası kutsaldır. Bir erkeğin onuru için öldürmeye hakkı vardır' diyor. ("World and I, Reputation is Everything, Honor Killing Among the Palestinians", James Emery, 2003)
Bu sapkın anlayış nedeniyle bugün töre cinayetlerinin en yaygın olduğu ve adeta yasal sayıldığı ülkelerden biri olan Pakistan’da her yıl işlenen 1000'den fazla namus cinayetinin çoğu örtbas edilerek cezasız bırakılıyor. Bağnaz kabile kültüründe kadının toplumdan bu derece soyutlanması erkek erkeğe bir sosyal yaşamı ve kimi zaman cinsel sapkınlıklara varan iğrençlikleri de beraberinde getiriyor.
İslam dini buraya kadar anlattığımız sapkın putperest kültüre ait geleneklerin tümünü 14 asır önce Kuran'da kınayıp yasakladı. Ancak kabile kültürü, İslam dünyasındaki kasıtlı geri bırakılmışlık ve cehaleti kullanarak bu bağnaz anlayış ve uygulamaları din adına sosyal yaşama monte etti. Bağnazların hurafeler, çarpık yorumlar ve Peygamber adına uydurulan asılsız rivayetlerle desteklediği bu sapkınlıklar İslam dinine maledildi. Günümüzde İslam dünyasındaki eğitimsiz ve bilinçsiz büyük bir kitle bu ilkel paganist kültüre, “İslam’ı yaşadığı” zannıyla büyük bir aldanış içinde sahip çıkıyor.
Bugün, İslam alemi bağnazlığın da etkisiyle kabile kültürünün ağır zulmü altında eziliyor. En başta da Müslüman kadınlar. Kuran'da "soy-koruyuculuğu", "ataların dini" olarak tanımlanan bu vahşi, karanlık, ilkel ve bağnaz kültürden arınmak için Müslümanların "zincirleri kıran ve ağır yükleri indiren" Kuran'ın özüne dönmesi gerekiyor.
Adnan Oktar'ın New Straits Times'da yayınlanan makalesi:
http://www.nst.com.my/news/2016/08/169225/women-most-affected-tribal-culture-region