Ev kadını denince herkesin gözünde belli bir insan tipi canlanır. Sabahları erkenden kalkıp, kocasını ve çocuğunu uğurlayan, evi toplayıp temizleyen, çamaşır yıkayan, ardından akşam yapacağı yemeği düşünen ve gününün çoğunu da mutfakta yemek yaparak geçiren bir kadın...
İşte klasik olarak herkesin ev kadını denince aklına gelen özellikler bunlardır.
Bir çok insan için tüm bunlar hem yorucu hem de sıkıcı faaliyetlerdir. Ancak buna rağmen cahiliye kadınlarının çok büyük bir bölümü bir gün aynı şartlarda olabilmenin hayallerini kurarlar. Peki insana ahirette fayda sağlamayacak bu hayat şeklini bazı kişilere bu denli cazip kılan şey nedir? Sadece gelenek olduğu için mi buna özenilir? Yoksa hayatlarına bir renk katmak için mi?
Bu seçeneklerin hepsi doğru olabilir. Ancak bu hayatı son derece cazip görmelerinin sebepleri bu kadarla da sınırlı değildir. Bu sebepler kişilere, şartlara göre değişkenlik göstermekle birlikte genellikle çoğu kişi için ortak birkaç başlık altında toplanır.
Bunlardan en önemlilerinden biri, genç kızların birçoğunun evlilikle birlikte kişisel özgürlüklerini elde edeceklerine olan inançlarıdır. Senelerce ailelerinin gözetiminde ve onların koymuş olduğu kurallar altında yaşayan gençler bu baskıdan kurtulmanın en kısa ve en kolay yolunun evlilik olduğunu düşünürler. Bu nedenle de çoğu zaman uygun buldukları ilk insanla evlenirler. Yoksa cahiliye kadınları bir yandan özenmekle birlikte diğer yandan da evliliğin getireceği zor şartların farkındadırlar. Ama sadece kendilerinin söz sahibi olup, kendi kurallarıyla diledikleri gibi yaşayacakları bir hayatın özlemi bu zorluklara aldırmamalarına neden olur.
Artık kimse onlara karışmayacaktır; canları istediği zaman iş yapacak, istedikleri yere gidecek ve tüm bunlar için hiç kimseye hesap vermeyeceklerdir. Ancak elbette ki tüm bunlar sadece bir temenni niteliğindedir. Gerçek hayatta olaylar çok daha farklı gelişir. Evlilikle birlikte kadınların üzerine daha önce belki de hiç ilgilenmedikleri konularda hem maddi hem de manevi açıdan pek çok sorumluluk yüklenir. Ayrıca her zaman kendi kurallarıyla yaşamaları ya da özgür hareket etmeleri gibi bir durum da söz konusu olmaz. Çünkü cahiliye sisteminde genellikle eve hakim olan taraf erkektir ve kadının tüm hayatını kendi kuralları ve kendi inançları doğrultusunda yönlendirir. Dolayısıyla değişen pek bir şey olmaz. Ailelerinin yerini artık eşleri almıştır.
Bazı kişilerin ev kadınlığına özenmelerinin altında yatan bir başka önemli sebep de evliliğin sağlayacağı düşünülen maddi imkanlardır. Özellikle de orta halli ailelerin kızları için evlilik, hayatlarının akışını değiştirebilmek için en önemli fırsat olarak değerlendirilir. Öyle ki, çoğu zaman genç kızlar aileleri tarafından "mantık evliliği" yapmaları konusunda uyarılır ve teşvik edilirler. Bu durumda genç kızın evlilikte ölçü alması gereken tek kriter para ve zenginlik olur. Ahlakından, tavrından ya da kişiliğinden hoşlandıkları bir insanla evlenmektense, kendilerine iyi bir gelecek sağlayabilecek ya da en azından ailelerinin içerisinde bulunduğu şartlardan daha iyi bir hayat sunabilecek birini tercih edeceklerdir. Buna karşılık onlar da gerekirse hayatlarının sonuna kadar erken kalkıp yemek yapmak, çamaşır yıkamak, ev temizlemek gibi işleri yapmayı göze alabileceklerdir.
Görüldüğü gibi, cahiliye kadınlarının çoğunun, zorluklarına rağmen "ev kadını" modelini seçmelerinin altında yatan asıl sebepler bu tür menfaatlerdir. Hem ailelerinin baskısından kurtulacak, hem yaşam standartlarını artırarak kendilerine iyi bir gelecek sağlayabilecek, hem de bu şartlardan ailelerini ve akrabalarını da yararlandırabileceklerdir. Ancak ilk günlerde ağır basan bu menfaatler nedeniyle cazip görünen ev kadınlığı, Allah rızası gözetilmeden ve karşıdaki kişinin ahlakı önemsenmeden seçilen bir beraberlik olması nedeniyle, bir süre sonra yerini, monoton, sıkıntılı bir hayata ve pişmanlığa bırakır.