İslamiyet, bazı kesimlerce bilerek bazı kesimler tarafından da aldıkları yanlış bağnaz eğitim sebebiyle Batı dünyasına yanlış tanıtılmakta, sanki sertlik ve şiddet yanlısı bir dinmiş gibi gösterilmektedir. Oysa İslam, alabildiğine geniş bir fikir özgürlüğünü ve demokrasi anlayışını savunan, tüm inançların karşılıklı hoşgörü anlayışıyla birarada huzur ve barış içinde yaşayabileceği bir dindir. Sertlik, şiddet ve kan dökücülük ise Kuran ahlakına tümüyle zıttır.
Sertlik ve şiddet, her nereden ya da her kimden gelirse gelsin hiçbir geçerli ve makul açıklaması yoktur. Tüm gerginlikler ve çatışmalar öfke ve düşmanlık dolu hislerden doğmaktadır. Herhangi bir gerginliğin veya çatışmanın bir coğrafyaya esenlik ve huzur getirdiği görülmemiştir. Kaldı ki globalleşen dünyamızda artık, çatışmaların sadece bölgesel etkileri olduğundan söz edemeyiz. Çünkü öyle ya da böyle her çatışma ve gerginlik dünyanın geri kalanını da olumsuz yönde etkilemektedir. Yani öfke ve düşmanlık hepimize, tüm insanlığa bir şekilde zarar vermektedir.
Yapı olarak gergin olan bazı insanlar, iç dünyalarında yaşadıkları fırtınalı ruh halini çevrelerine yansıtırlar. Bu gibi kişilerin öfkeli ve sert tavırlarına karşı çevrelerindeki insanlar da haliyle kendilerini savunma içgüdüsüyle tavır alırlar. Onlar da öfkeye öfke, sertliğe sertlikle cevap verirler. İşte ortaya çıkan bu gerginlik, gerginliğin mimarları tarafından çoğu zaman kutsal bir kitaba dayandırılmaya çalışılır. Bu suretle yaptıklarını sözde meşrulaştırmış olacaklardır. Ne var ki kutsal kabul edilen kitapların hiçbirinde başkalarına karşı hasmane bir tavır içinde olmak teşvik edilmemiştir. Aksine hem Tevrat’ta hem İncil’de hem de Kuran’da tüm insanlara karşı iyiniyetli, hoşgörülü ve saygılı bir yaklaşım içerisinde olunması tavsiye edilmiştir.
Ortodoks İslam anlayışını benimseyen kişilerin bazıları, Musevilere ve Hıristiyanlara karşı genelde soğuk ve mesafeli bir tavra sahiptirler. Ancak bu tutumları doğru değildir ve Kuran’a aykırıdır. Kuran’ın, Ehli Kitaba yani Hıristiyanlara ve Musevilere olan bakış açısı sevgi, saygı ve dostluk odaklıdır. Kuran’ın bu yöndeki açıklamalarını bilmeyen insanlar da, radikal yorumlara sahip kişilerin çarpık yaklaşımlarını sanki İslam dininden kaynaklanıyormuş gibi algılamaktadırlar. Bu yanlış algının kökten düzeltilebilmesinin yolu ise, Hıristiyanlara ve Musevilere karşı husumet beslemenin Kuran’da yeri olmadığının Müslüman alemine çok iyi şekilde anlatılmasıdır. İslam alemindeki mutedil kişilerin bu rolü üstlenmeleri ve Ehli Kitaba karşı düşmanlık beslemenin mesnetsiz olduğunu Müslümanlara her fırsatta izah etmeleri gerekmektedir.
Ancak unutulmamalıdır ki radikal yaklaşımlar her dini topluluğun ya da her milletin içinden çıkabilmektedir. Bazı Hıristiyanların ve Musevilerin de Müslümanlara karşı son derece ihtiyatlı bir duruşu olduğu da bir gerçektir. Kuşkusuz ki barış, hiçbir zaman tek taraflı olarak sağlanamaz. Müslümanlara karşı katı bir tutum sergileyen Musevi ve Hıristiyanların da ılımlı bir çizgiye gelmeleri, kalıcı bir barış için elzemdir.
Ortak paydada buluşabilmek ancak karşılıklı iyi niyet olduğu takdirde mümkün olacaktır. Bu nedenle her üç dinin itidal yanlısı insanlarının ortak bir yaklaşım içinde olmaları, beraberce insanları barışa ve dostluğa çağırmaları çok önemli bir gerekliliktir. Başta Ortadoğu’da olmak üzere, üç dinin mensupları arasında yıllardır tesis edilemeyen barış ve hoşgörü ortamının başka türlü sağlanabilmesi mümkün değildir. Bu açıkça görülmektedir. Halihazırdaki sert ve soğuk yaklaşımların artık değiştirilmesi gerektiği aşikârdır. Bu strateji ve politikalar eğer bünyelerinde çözümü barındırıyor olsalardı, zaten şu ana kadar çoktan sözkonusu sorunlar ortadan kalkmış olurdu. Demek ki yöntem değişmelidir. Bu gerçeği artık herkesin görmesi şarttır.
İslam dünyasının bir ferdi olarak buradan tüm ılımlı ve akli selim sahibi Müslümanları, Hıristiyanları ve Musevileri dostluk ve hoşgörü adına birlikte hareket etmeye çağırıyorum. Açıktır ki itidal yanlısı olanların sesi daha gür çıkmazsa kalıcı bir barış ve dostluk ortamı sağlanamaz. Bu uğurda hepimiz daha fazla sorumluluk üstlenmeliyiz ve daha aktif rol almalıyız. Ilımlı Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Museviler sürekli birbirleriyle iletişim halinde olmalı, ortaklaşa ilmi ve kültürel çalışmalar yapmalıdırlar. Bu şekilde insanları bilinçlendirmelidirler. Üstelik bu hususta harekete geçmek için hiç zaman kaybedilmemelidir. Çünkü dünyamızın şu an, itidal sahibi insanların öne çıkmasına belki de her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı bulunmaktadır.
Adnan Oktar'ın Blitz'de yayınlanan makalesi: