İslam Medeniyeti`yle henüz tanışmamış olan Ortaçağ Avrupası`nın teknolojik olanaklardan yoksun ve fakir kalmış halkları, Müslüman Endülüs Devleti`nin ve Osmanlı İmparatorluğu`nun bu coğrafyanın önemli bir kısmına hakim olmasıyla, yaşadıkları karanlık ortamdan kurtulmuşlardır. Allah`ın kendilerine nasip etmesiyle Müslümanlar sanat, tıp ve astronomi gibi alanlarda büyük bir bilgi birikimine ulaşmış ve bu birikimlerini fethettikleri Avrupa ülkelerine de taşımışlardır.
Mimari ve Kültürel Alanda Yaşanan Gelişmeler
Müslümanlar, tarihte harikulade eserler ortaya koymuşlar, yönettikleri ülkeler dünyanın en seçkin ve `modern` mekanları olmuştur.
İslam dünyasının en görkemli merkezlerinden biri Avrupa`da İspanya olmuştur. Burada kurulan Müslüman Endülüs Devleti, tüm Avrupa`nın en modern ve gelişmiş ülkesi haline gelmiştir. Tarihi kaynaklarda başkent Kordoba`nın, olağanüstü mimarisi, bakımlı ve ışıklı sokakları, kütüphaneleri, hastaneleri ve saraylarıyla göz kamaştırıcı bir görünümde olduğu anlatılmaktadır.
Kordoba`nın Katolik Katedrali gerçekte bir camidir ve sonradan kiliseye çevrilmiştir. Caminin içi ise çok estetik bir mimari anlayışın göstergesi olmuştur. Kordoba`ya gelen Hıristiyan gezginler gördükleri muhteşem manzaralar karşısında hayran kalmışlardır.
Endülüs`ün El Hamra Sarayının bahçeleri, yerçekiminden yararlanılarak yapılan kompleks fıskiye sistemleri ile donatılmıştır.
Müslümanlar mimarinin yanında giyim kalitesi ve zevki açısından da dünyanın en ileri medeniyetine sahip olmuşlardır. Müslümanların tekstil tezgahlarında, o güne kadar görülmemiş güzellikte kumaşlar üretilmiş ve bunları giymek Avrupalılar arasında en büyük lüks ve statü sembolü haline gelmiştir.
Bunun yanı sıra İslam ahlakının getirdiği temizlik anlayışı sayesinde Avrupalılar, banyo yapmayı ve sabun kullanmayı dahi Müslümanlardan öğrenmişlerdir.
Bilim Alanındaki Gelişmeler
Yüce Allah Kuran`da insanlara, göklerin, yerin ve insanın nasıl var olduğu konusunda düşünmelerini bildirmiştir. Müslümanlar Allah`ın bu emrine itaat etmişler ve özellikle matematik, astronomi ve tıp alanında kapsamlı araştırmalar yapmışlardır. Alim (sonsuz bilgi sahibi) olan Allah`ın insanlara nasip ettiği akıl ve bilinç, İslam Medeniyeti`nde dünya tarihinde daha önce örneği görülmemiş büyük bir bilimsel yükseliş başlatmıştır.
Bugün kullanılan onluk sayı sistemini ve rakamları geliştirenler, Müslüman matematikçilerdir. Ayrıca Müslüman bilim adamları, astronomik gözlemlere de büyük önem vermişlerdir. Çağdaş astronomi, onların yöntemlerine dayanarak doğmuştur. Müslüman alimler, Ay`ın dünya etrafındaki hareketini de hesaplamışlar ve matematiksel formüllerle kağıda dökmüşlerdir.
Cebir ve trigonometri de Müslüman matematikçilerin buluşudur. İslam dünyasının dört bir yanındaki görkemli mimari eserler, bu bilimsel altyapı sayesinde meydana getirilmiştir.
Tıp Alanındaki Gelişmeler
İslam dünyasında dünyanın ilk modern hastaneleri kurulmuştu. Müslüman hastanelerinde farklı tipteki hastalıklar için ayrılmış özel bölümler kurulmuş ve bilimsel tedavi yöntemleri oluşturulmuştu. Müslüman doktorların insan anatomisi üzerindeki çalışmaları o denli isabetliydi ki, tam 6 yüzyıl boyunca Avrupa`nın tıp fakültelerinde temel kaynak olarak kullanılmıştır.
Avrupalılardan asırlar önce kan dolaşımını keşfeden Müslüman hekimler, hastalarını nabızlarını sayarak muayene etmişlerdir. Doğumlar devrin en sıhhi yöntemleriyle gerçekleştirilmiştir. Müslüman cerrahların kullandığı ve o devrin tıp kitaplarında gösterilen ameliyat araçları, son derece gelişmiş bir tıp bilgisinin kanıtlarıdır.
Ayrıca Müslüman bilim adamları ışığın yapısı ve optik konusunda da çok büyük buluşlara imza atmışlardır. Gözün yapısını detaylarıyla ortaya koyan ilk kişi, Müslüman optikçi İbn El Heysem`dir. İbn El Heysem`in lensler hakkında yaptığı olağanüstü derecede başarılı çalışmalar, kameranın icadına giden yolu açmıştır. Görme kusurlarının nedenini keşfeden Müslüman doktorlar, Avrupalıların aynı işe girişmesinden yaklaşık 1000 yıl önce, başarılı katarakt ameliyatları gerçekleştirmişlerdir. Hıristiyan bilim adamları, Müslümanlardan öğrendikleri bilgiler ve yöntemlerle Avrupa biliminin temellerini atmaya başlamışladır.
İslam Ahlakının Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa`da Devam Eden Etkisi
Osmanlı Devleti`nin diplomasi anlayışı, günümüzün çok taraflı diplomasi anlayışının temelini oluşturmuştur.
Osmanlıların Macaristan`a pirinç tarımını götürmesi, lalenin 16. yüzyılda Benelüks ülkelerine Habsburg elçisi olarak İstanbul`a gelen Busbecq tarafından tanıtılması, İtalyanların kumaş boyama ve dokuma tekniklerini Osmanlı`dan almaları Avrupa`daki Osmanlı etkisini gösteren sadece birkaç örnektir.
Tüm bu tarihi gerçekler, İslam kültürünün modern dünyanın inşasında öncü rol üstlendiğini göstermektedir. Kuran, Hz. Muhammed (sav)`e vahyedildiği andan itibaren, insanlığı doğruya, gerçeğe, güzele götüren en parlak ışık olmuştur. Avrupa koyu bir bağnazlık ve barbarlık içinde iken, İslam Medeniyeti dünyanın en modern ve en çağdaş uygarlığı olmuştur. Kuran ahlakını yaşayan Müslümanlar, gittikleri her yerde bilim ve sanat gibi temel alanlarda öncülük etmişlerdir. Tarihçi Eugen Myers Batı`daki bu etkiyi şöyle ifade etmektedir:
`Dokuzuncu yüzyılın sonlarından on ikinci yüzyıla kadar Batı`nın bilim ve kültürü üzerindeki İslam etkisi çok büyüktür. İslam alimlerinin ve mütercimlerin, bilimlerin ve insanlığın gelişmesindeki kültürel önemi kesinlikle küçümsenemez..` (Eugene A. Myers, Arabic Thought and the Western World in the Golden Age of Islam, New York, Frederick Ungar, 1964, s. 10)
Sonuç
İslam Dünyası`nda yaşanan ve Avrupa Medeniyeti`ni de aydınlatan bu gelişmelerin kuşkusuz en önemli kaynağı Kuran`da bildirilen akılcılık ve açık görüşlülüğün büyük bir şevk ve kararlılıkla uygulanmasıdır.
Günümüz Müslümanlarının İslam Medeniyeti`nin bu görkemli geçmişini iyi bilmeleri, bunun hem heyecanını hem de sorumluluğunu taşımaları gerekmektedir. Müslümanlar, yüzyıllarca diğer inançların ve medeniyetlerin temsilcileri tarafından hep gıptayla ve hayranlıkla izlenmişlerdir.
Bugün de geçmiştekine benzer bir ihtişamın yeniden inşa edilmesi, Müslümanların yeniden dünyaya ışık tutan kültür ve medeniyet önderleri olmaları mümkündür ve gereklidir. Ancak bu yönde yapılacak her türlü çalışmanın öncelikle birlik ve beraberlik ruhu içinde gerçekleştirilmesi son derece önemlidir. Farklılıkları hoşgörü ile karşılayan, gücünü ve enerjisini Müslümanların ve insanlığın hayrına kullanan, uzlaşmacı ve barışsever bir kültür Müslümanlar arasında hakim olursa, İslam dünyası 21. yüzyılın en büyük medeniyetini inşa edecektir.