Tarihe bakıldığında dünyaya yön vermiş üstün medeniyetlerin başında, Türk-İslam Medeniyeti görülür. Türk-İslâm Medeniyeti farklı isimler altında kurulan devletler aracılığıyla varlığını asırlar boyunca sürdürmüştür.
Osmanlı'nın Unutulmaz Güzellikteki Derin İzleri Etkisini Sürdürüyor
Bu büyük medeniyetin en ihtişamlı günleri hiç kuşkusuz Osmanlı İmparatorluğu zamanında yaşanmıştır. Sanatıyla, estetiğiyle, ilmiyle, bilimiyle, mimarisiyle, yönetim anlayışıyla, devlet teşkilatıyla ve ordusuyla Osmanlı İmparatorluğu, Türk-İslam medeniyetini zirveye taşıyan ve onu yüzyıllardır orada tutmayı başaran bir cihan devletidir.
Osmanlı medeniyetinin olumlu etkileri ve güzellikleri yalnızca Osmanlı topraklarında değil, diğer birçok ülke üzerinde de derin izler bırakmıştır. Hindistan'dan Endonezya'ya ve Kafkasya'ya, Kırım'dan Afrika'ya kadar tüm Müslümanlara hamilik etmiş ve daima onların yardımına koşmuştur. Bugün halen Türkiye sınırlarından uzaklarda yaşayan birçok Müslüman topluluğu, Osmanlı'ya karşı büyük bir sevgi duymaktadır.
Osmanlı medeniyetinin dünya toplumları üzerinde büyük etki bırakmış olmasının en önemli sebeplerinden biri, bu uygarlığı meydana getiren unsurların başında yer alan devlet yönetimi anlayışıdır. Bu örnek anlayış Türk-İslam ahlakı temelleri üzerinde şekillenmiş olup, devletin üç kıtaya yayılan çok geniş bir coğrafyayı, altı asrı aşkın bir süre idare edebilmesinin ana etkenidir.
Osmanlı Devleti'nin, yüzyıllar boyunca bu büyük coğrafyayı başarılı bir şekilde yönetebilmesinin kökeninde, Türk-İslam ahlakının önemli etkileri açıkça görülmektedir. Bu ahlak, mayası temiz olan Türk Milleti'nin, İslam ahlakı ile yoğrulmasıyla meydana gelmiştir. Bu üstün ahlak, Türk Milleti'ne fedakar, hoşgörülü, vefalı, uzlaşmacı, mütevazı, şefkatli ve adaletli bir kişilik kazandırmıştır. Bu kişiliğini, devlet ve toplum yönetimi anlayışına en iyi şekilde yansıtmış olan Türk Milleti, bugün tüm dünyanın örnek aldığı ve özlemini duyduğu bir idare anlayışını başarıyla sergilemiştir.
Türk- İslam Medeniyeti`nin İhya Edilmesi ve Birlik Arayışları
Osmanlı İmparatorluğu'nun ardından, Ortadoğu'da savaş, terör, çatışma gibi şiddet olayları nedeniyle büyük bir istikrarsızlık ve huzursuzluk yaşanmaya başlanmıştır. Aradan geçen uzun zamana ve denenen her türlü siyasi rejim ve iktidara rağmen, bölgede huzur ve istikrar hala sağlanamamıştır. Gerek Balkanlar, gerekse Ortadoğu ve Kafkasya halkları savaşların, terörün ve gerginliklerin ağır yükü altında ezilmektedir.
Bu istikrarsız ortamdan rahatsız olanlar Osmanlı dönemindeki barış, huzur, istikrar ve birlik ortamının özlemini çektiklerini zaman zaman dile getirmektedirler. Geçtiğimiz yıl, Cezayir Cumhurbaşkanı Sayın Abdelaziz Bouteflika ``Osmanlı Milletler Topluluğu`` nun kurulması yönündeki temennisini açıklarken bu özlemini şu sözlerle dile getirmiştir; "Osmanlı'yı ihya etmek, bizim kendi tarihimizi ihya etmektir. Ortadoğu'da anahtar Türkiye'nin elinde. Siz istemezseniz, Ortadoğu'da düzen kurulamaz..."
Yine geçtiğimiz günlerde ülkemizi ziyareti sırasında Mali Devleti'nin parlemantosunun bir mensubu olan Mustafa Sonago, ülkesinde Osmanlı'ya karşı büyük bir sevgi olduğunu belirtmiş ve kendi coğrafyalarındaki sorunların ancak Osmanlı'da mevcut olan anlayışla çözülebileceğini dile getirmiştir.
Diğer yandan İsrailli devlet adamı ve siyasetçi Ehud Barak ise, Osmanlı'nın bölgeyi bir onbaşıyla idare ettiğini, ama şimdi generallerin bile idareyi gereği gibi yapamadıklarını ifade ederken, Filistin Başbakanı Ahmet Kurey de, "Başımıza ne geldiyse Osmanlı'ya sırt çevirmemizden geldi" şeklinde samimi bir itirafta bulunmuştur.
Birlik arayışlarıyla ilgili bir diğer önemli çağrı ise "Orta Asya Devletler Birliği" önerisiyle konuya dikkat çeken Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nazarbayev'den geldi. Nazarbayev söz konusu birlik modeliyle, önce ülkesinde birliği, sonra bölgede bütünlüğü, daha sonra da dünyada birlikteliği öngören gerçekçi bir ön stratejiyi ortaya koymuştur. Hiç şüphesiz ki bu da Türk-İslam Birliği modelinin gerçekleşmesi için atılacak çok önemli bir adımdır.
Özlemi duyulan Osmanlı anlayışının geri gelmesi ise Türk-İslam medeniyetinin ihya edilmesi ile mümkündür. Bu yükselişin bir kez daha gerçekleşebilmesi için ise bir öncüye gerek vardır.
Türkiye Öncülüğü
Ülkemiz tüm Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya'da kalıcı barışı temin etmiş, böyle bir birliktelikten oluşan ekonomik gücü en adaletli ve hakkaniyetli şekilde yönlendirmiş köklü bir tecrübeye sahiptir. Bu bölge halkları ile Türkiye arasında büyük bir kültür ve tarih birliği vardır. Kafkaslar, tarih boyunca Osmanlı'ya sığınmış olan Müslüman kavimlerin diyarıdır. Orta Asya ise, Osmanlı toprağı olmasa da, Türklerin ilk vatanı olması ve hala bu coğrafyada çok sayıda Türkün yaşıyor olması sebebiyle, Türkiye'nin doğal etki alanındadır. Nitekim Türkmenistan Cumhurbaşkanı Sayın Saparmurad Türkmenbaşı'nın, ülkesini ziyarete gelen üst düzey devlet yöneticilerimize Türkmenistan ve Türkiye arasındaki ilişkiyi; ``iki vatan bir millet`` olarak nitelendirmesi bu sıcak bakış açısının örneklerindendir.
Bu nedenle Osmanlı'nın varisi olan Türkiye Cumhuriyeti'nin, bölgenin içinden geçtiği bu süreçte kilit rol oynaması kaçınılmazdır. Milletimiz, hem Türk Cumhuriyetleri hem de İslam Ülkeleri ile tarihi ve kültürel bağları bulunması bakımından Ortadoğu, Orta Asya ve de tüm dünyanın faydasına olacak Türk-İslam medeniyetinin ihya edilmesi için öncü olabilecek bir tecrübeye ve mirasa sahiptir. Lider olmak için gerekli olan fazilete ve maharete de sahiptir. Geçmişte bunu başarmış olan Türk Milleti, Türk-İslam Dünyası'nda, öncülük görevini yeniden üstlenmesi gerektiği inancını günümüzde daha da pekiştirmiştir.
Nitekim Ülkemiz, jeo-stratejik ve jeo-ekonomik olarak, son derece kilit öneme sahip bir bölgede yer almaktadır. Türkiye'nin Asya ve Avrupa arasında bir köprü görevi görmesi, Kafkaslara ve Hazar Bölgesi'ne komşu olması, Karadeniz'i ve Akdeniz'i kontrol edebilen konumu, hiç şüphesiz ki önemini daha da artırmaktadır. Üzerinde bulunduğu coğrafya, Türkiye'ye, kendisini hem Avrupalı, hem Asyalı, hem de Ortadoğulu hissedebilme imkanı vermektedir.
Sahip olduğu bu özelliklerle dünyanın en acil ihtiyacı olan barış, huzur ve refah ortamını hazırlayabilecek bir medeniyetin tek varisi olarak Ülkemiz, Allah'ın izni ile lider ülke konumuna yeniden gelmeye ehil ve namzettir.
Nitekim bölge ülkeleri arasında liderliğin en büyük lider adayı gösterilen Türkiye Cumhuriyeti`nin, Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan` da ülkemizin bu geniş coğrafyadaki stratejik önemini şu sözleriyle ifade etmiştir;
"Türkiye medeniyetler arası uzlaşma için bir aktör, İslam ve Hıristiyan dünyası arasında önemli bir köprüdür.."
Unutulmamalıdır ki, Türkiye, yüzlerce farklı kültürün ve etnik grubun barındığı bu topraklarda, sahip olduğu Osmanlı mirası gereği "söz sahibi"dir. Pek çok ülkenin ısrarcı talebi, Türkiye'nin bu topraklarda aktif rol alması yönündedir.