İslam'ın Tarihteki Görkemli Medeniyeti
Nitekim Müslümanlar tarihte bu vazifeyi yerine getirmiştir. İslam, Peygamberimiz (s.a.v.) devrinden başlayarak, yeryüzünde büyük bir başarıya ve güce ulaşmıştır. Peygamberimizin (s.a.v.) vefatından sadece bir kaç on yıl sonra, Müslümanlar dünyanın en büyük "süpergücü" haline gelmişlerdir. Yalnızca askeri ve siyasi yönden değil, aynı zamanda bilim, kültür, sanat, tıp, felsefe, yaşam standardı gibi farklı alanlarda da İslam dünyası yüzyıllar boyu dünyanın merkezi ve öncüsü olmuştur. İslam tarihine baktığımızda, asr-ı saadetten bu yana geçen 14 asırın ilk 12'sinde, Müslüman devletlerin dünyanın en büyük güçleri arasında yer aldığını görürüz. Müslümanların siyasi, askeri, bilimsel, kültürel anlamda geri kalması, geçtiğimiz iki yüzyıla has olan "olağandışı" bir durumdur.
Günümüz Müslümanlarının, İslam medeniyetinin bu görkemli geçmişini iyi bilmeleri, bunun hem onur hem de sorumluluğunu taşımaları gerekmektedir. Müslümanlar, diğer inançların ve medeniyetlerin temsilcileri tarafından hep gıptayla ve hayranlıkla izlenmişlerdir. Ünlü Ortadoğu uzmanı Daniel Pipes, bir makalesinde Müslümanların kendilerine güvenlerinden bahsettikten sonra şu yorumu yapar:
"Bu özgüveni sağlayan etkenlerden biri de, İslam'ın ilk 6 yüzyılında ve daha da sonrasındaki olağanüstü başarıların hatırasıdır. Bu dönemde İslam dünyanın en ileri kültürüydü; Müslümanlar en iyi sağlık standartlarına, en uzun ortalama yaşam sürelerine, en yüksek okuma-yazma oranlarına sahiptiler. Bilimsel ve teknik araştırmaların çoğu onların kontrolündeydi ve genellikle muzaffer ordular kuruyorlardı. Bu başarı trendi, ilk baştan beri açıkça ortadaydı. MS 622 yılında Hz. Muhhammed Mekke'den göç etmiş, ancak 8 yıl sonra kente onun yöneticisi olarak dönmüştü. Henüz daha 715 yılında, Müslüman fatihler Batı'da İspanya'dan Doğu'da Hindistan'a kadar uzanan bir imparatorluk kurmuşlardı. Müslüman olmak, kazanan bir medeniyete ait olmak anlamına geliyordu." (Daniel Pipes, The National Interest, Bahar 2000, s. 87)
Kuşkusuz bugünün Müslümanlarının görevi sadece bu görkemli geçmişle övünmek değil, günümüzde ve gelecekte de İslam medeniyetini yükseltmek için çalışmaktır. Nitekim geçmiştekine benzer bir ihtişamın bugün de yeniden inşa edilmesi, Müslümanların yeniden dünyaya ışık tutan bir kültür ve medeniyet önderleri olmaları mümkündür. Ancak bu yönde yapılacak her türlü çalışmanın öncelikle, birlik ve beraberlik ruhu içinde gerçekleştirilmesi gereklidir. Kişisel menfaat endişelerini bir kenara bırakan, farklılıkları hoşgörü ile karşılayan, gücünü ve enerjisini yalnızca İslam'ın, Müslümanların ve insanlığın hayrına kullanan, çoğulculuktan yana olan, uzlaşmacı ve barışsever bir kültür Müslümanlar arasında egemen olursa, İslam dünyası, 21. yüzyılın en büyük medeniyetlerinden birini inşa edebilir. Sevgi, merhamet, anlayış, tolerans gibi İslam ahlakının da temeli olan değerler sayesinde, bugün bir kısım Müslüman ülkelerde hakim olan despot yönetimlerin de sonu gelecek, kültürel ve ekonomik olarak kalkınma sağlanacak, dünyanın çeşitli bölgelerinde baskı altına alınan, zulme uğrayan, acımasızca katledilen Müslümanlar barışa ve güvenliğe kavuşacak ve, Allah'ın izni ile, asr-ı saadet döneminin bir benzeri 21. yüzyılda yeniden yaşanacaktır.
Tarihten Bir Örnek: Selahaddin Eyyubi'nin İslam Birliği
Haçlılar karşısındaki İslam dünyasının durumu, İslam Birliği'nin neden ve nasıl kurulması gerektiğini gösteren önemli bir tarihsel ders içermektedir.
1096 yılında başlatılan ilk Haçlı seferinin orduları Ortadoğu'ya ulaştığında, Müslümanlar, aralarında çeşitli anlaşmazlıklar ve çekişmeler bulunan emirliklere bölünmüşlerdi. Bu bölünmüşlük nedeniyle Avrupa'dan gelen bu barbar işgalcilere karşı direnemediler. 1099 yılında Kudüs'te korkunç bir katliam yaparak kurulan Haçlı Krallığı, on yıllar boyunca Müslümanların bu bölünmüşlüğünden yararlandı. Ancak büyük İslam kumandanı Selahaddin Eyyubi'nin Müslüman emirlikleri tek tek kendi idaresi altına alıp birleştirmesiyle birlikte, Müslümanlar Haçlı işgalcilere karşı koyabilecek bir güce ulaştı.
Yine de Müslümanların Haçlıları yenilgiye uğratması bir günde olmayacaktı. Selahaddin Eyyubi, Müslümanları tek bir bayrak altında birleştirirken, bir yandan da ilmi ve ahlaki bir uyanış başlatmıştı. Encyclopedia Britannica'da belirtildiği gibi:
"Müslümanların dini kurumlarını teşvik etmek ve yaymak, (Selahaddin Eyyubi'nin) politikasının temel parçalarından biriydi. Bilim adamlarına ve din alimlerine sahip çıktı, onların kullanımı için üniversiteler ve camiler kurdu ve onlara İslam dünyasının yararına pek çok eser yazdırdı... Ahlaki yeniden doğuşla birlikte, ki bu onun kendi kişisel yaşamının da gerçekçi bir faktörüydü, kendisinden beş yüzyıl önce bilinen dünyanın yarısını fethetmiş olan ilk nesil Müslümanların kararlılığını ve şevkini yeniden uyandırmaya çalıştı."
İlmi, ahlaki ve imani yükseliş, Müslümanların siyasi birliğiyle de birleşince, İslam medeniyeti bir kez daha yükseldi: Selahaddin Eyyubi'nin komutasındaki birleşik İslam ordusu 1187'deki Hıttin Savaşı'nda -kendi içlerinde parçalanmalar ve huzursuzluklar yaşayan- Haçlı ordusunu bozguna uğrattı ve ardından Kudüs dahil olmak üzere Haçlı işgali altındaki Filistin topraklarının tamamına yakını kurtarıldı.