Müminlerin imtihanları yalnızca nefisleriyle değil, aynı zamanda bu nefsi kışkırtan, onu saptırmak amacıyla son derece ayrıntılı plan ve tuzaklar kuran, ona sinsice telkinler veren şeytanladır. Kuran'da "şeytanın fırkası" olarak bildirilen inkarcılar zaten doğru yoldan sapmış ve şeytana tabi olmuş bir kavim oldukları için, şeytanı asıl rahatsız eden müminlerin kararlı imanı ve üstün ahlakıdır. Bu yüzden en çok çabayı ve mücadeleyi, sonsuz bir kin ve kıskançlık beslediği müminleri saptırmak ve onları doğru yoldan çıkararak kendisi gibi cehenneme sürüklemek için sarf eder.
Şeytan Hangi Yöntemleri Kullanır?
İman edenleri saptırmak amacıyla son derece ayrıntılı plan ve tuzaklar kuran şeytan, başta müminlerin nefislerinin hoşlarına giden şeyleri kullanarak onları isyana ve günaha sürüklemeye çalışır. Bunda başarılı olamazsa bu sefer de günah ve kötülükleri zararsız ve meşru bir kılıfta sunarak onları aldatmayı dener. Eğer bundan da bir sonuç elde edemezse iman edenlerin doğru yolları üzerine oturup onlara sağ ve sol yanlarından yaklaşır. Bu yöntemle, Allah'ın razı olmadığı tavır ve faaliyetleri din adına, Allah adına yapılması gerekliymiş gibi telkin eder; tamamen nefsani olan hareketleri hizmet, ibadet kisvesiyle yaptırmaya çalışır. Bu sonuncu hilenin diğerlerine göre, aldatıcı ve kafa karıştırıcı yönü daha fazladır. Kuran'da insanlar, şeytanın Allah'ın adını kullanarak aldatmasına karşı şöyle uyarılırlar:
"Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı da, sizi Allah ile aldatmasın. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır. " (Fatır Suresi, 5-6)
"Meşru Gösterme" Telkini
Gaflet ve rehavet anlarında nefis, haram olmayan ancak faydası da olmayan, ``boş`` işlerle insanı meşgul etmek ister. Bunlar, örneğin, çeşitli bahanelerle sokağa çıkıp boş ve amaçsız bir şekilde vakit öldürmek, saatlerce televizyon seyretmek ve internette sohbet etmek gibi davranışlar olabilir. Aslında tek başına ele alındığında gerçekten de meşru ve helal olan bu davranışları şeytan ``meşru görünme`` telkini ile insanı Allah'ın rızasını kazandıracak faaliyetlerden uzak tutmak için kullanır.
Ancak iman eden, aklı başında bir insan, dünyanın çok kısa süre kalınacak bir yer olduğunu bilir. Bu insan dünyada kendisine tanınan kısıtlı zamanı Allah'ın hoşnut olacağı umulan şekilde kullanmaya, küçük kaçamaklara tenezzül etmemeye çalışarak geçirir ve nefsinin sınırsız arzularını tatmin etmeye çalışmaz. Rabbimiz'in rızasını aramaktansa, nefsinin ve menfaatlerinin peşinde koşanların durumunu, Allah Kuran'da şöyle haber vermiştir:
"İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır." (Hac Suresi, 11)
"Özgürlüğün Kısıtlandığı" Telkini
Şeytan insana din ahlakını yaşamanın, Allah'a ve Resul'üne itaat etmenin, insanın özgürlüğünü, bağımsızlığını kısıtlayıcı bir hayat tarzı olduğunu fısıldar. İman etmeyenlerin ne kadar özgür ve başlarına buyruk yaşadıklarını, dilerse kişinin kendisinin de öyle yaşayabileceğini telkin eder. Ancak bu, şeytanın yalnızca göz boyamaya yönelik, süslü bir telkinidir.
Çünkü Allah'ın emirlerine uymadan, yalnızca nefsinin istek ve arzuları doğrultusunda yaşayan bir kişi özgürlüğüne kavuşacağını zannederken, aslında tâbi olduğu din dışı sistemin kendisini uymaya mecbur kıldığı birçok zorlayıcı, kısıtlayıcı ve yasaklayıcı kurallarıyla zincirlenip gerçek özgürlüğünü kaybeder. Bunun yanı sıra özgürlük olarak isimlendirilen durum, imanın kazandırdığı şuur ve akıldan uzak olan, kişiyi dünyada son derece güvensiz bir ortamda bırakır ve her türlü tehlikeye açık hale getirir. Şeytanın özendirdiği sahte özgürlük yerini zamanla ``sahipsizlik``, ``başıboşluk ve yalnızlık`` hislerine bırakarak bu kimseyi bunalımın eşiğine getirir.
Oysa şeytanın fısıldadığının aksine gerçek özgürlük, ancak gerçek din ahlakı tam anlamıyla yaşandığı takdirde elde edilebilir. Hak din, toplumun ve insanların kişi üzerindeki baskılarını, yaptırımlarını, yönlendirici kurallarını, dahası kişinin kendi kendisine koyduğu kuralları, prensipleri, her türlü taassubu ve olumsuz telkini kırar, yok eder. Bu nedenle kişiye gerçek özgürlüğü kazandıracak tek vesile Rabbimiz'in bildirdiği din ahlakına uymaktır.
"Nimetlerden Mahrum Kalındığı" Telkini
Şeytan mümine, din ahlakına göre yaşamayan kişilerin elinde bulunan bazı nimetleri müminlerle birlikteyken her zaman tadamayacağı, onlara ulaşamayacağı, onlardan mahrum kalacağı, bir daha karşısına böyle güzel fırsatlar çıkmayacağı, bu yüzden de bunları elde etmek için zaman zaman dünyaya yönelmesi gerektiği yönünde telkinler verebilir.
Oysa iman etmeyenlerin karanlık dünyasını terk etmek, onlardan kopup-ayrılmak mahrumiyete neden olmaz, Allah'ın rahmetine ve nimetine kavuşmaya vesile olur. Çünkü "Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size Kendisi'nden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. " (Bakara Suresi, 268) ayetinin hükmü gereği rızkı veren ve onu hesapsız genişleten Yüce Rabbimiz'dir.
Hizmet Telkini
Şeytan, doğrudan saptıramadığı, Allah'a isyana sürükleyemediği kimseleri Allah ve din adına saptırmaya çalışır. Bu, şeytanın en sinsi hilelerinden biridir. Allah, müminlerin, ``aldatıcıların Allah ile aldatması``na karşı dikkatli olmaları gerektiğini bildirir:
"... Şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın. " (Lokman Suresi, 33)
Kişi bazı durumlarda, din adına yaptığını sandığı bir işte, aslında tamamen nefsinin bazı arzularını tatmin etmeye uğraşıyor olabilir. Böyle anlarda nefsi telkinleriyle yönlendiren şeytan, bu istekleri ``İslam'a hizmet`` kılıfına sokma hilesini sık sık kullanır.
Allah ve din ahlakı adı altında, hizmet görüntüsü vererek birtakım nefsani amaçlar uğruna çalışmak çok büyük bir samimiyetsizliktir. İnsanın, şeytanın bu tür sinsi oyunlarına karşı son derece uyanık olup niyetini kontrol etmesi, gerçekten Allah rızası için mi yoksa heva ve hevesini tatmin etmek için mi çalıştığını samimi olarak kendi nefsinde sorgulaması gerekir. Aslında yapılan işin ihlaslı mı yoksa nefsani mi olduğunu herkes kendi vicdanında fark eder. Halis müminler de ilk bakışta bunu rahatlıkla anlar, ona göre gerekli tavrı sergilerler.
"İş İşten Geçti" Telkini
İnsan çeşitli sebeplerden dolayı günah işlemişse hemen samimi olarak tevbe edip bağışlanma dilemeli, Allah'a sığınıp dua etmelidir. Şeytan muhakkak bu arada, ``iş işten geçti, artık çok geç; bu kadar günahtan sonra kurtuluş olmaz`` gibi çeşitli kışkırtmalarla o kişinin tevbe edip doğru yola yönelmesini engellemeye çalışacaktır. Oysa ne kadar kötü bir durumda olursa olsun hatasını fark edip samimi bir kalple Allah'tan bağışlanma dileyen bir kimse, Allah'ın kendisini bağışlamasını umabilir. Bu, Allah'ın vaadi ve sonsuz merhametinin bir parçasıdır. Kuran'da Rabbimiz'in kulları üzerindeki merhameti şöyle bildirilmiştir:
"De ki: ``Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir. Azap size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azap apansız size gelip çatmadan evvel. " (Zümer Suresi, 53-55)
Kuran ahlakına göre, bir insan ne kadar günah işlerse işlesin, ``geri dönülmez`` bir noktaya varmaz. İnsana iş işten geçti telkini vermek şeytanın bir tuzağıdır. Şeytan bu biçimde insanı, kısa sürede büyük bir çöküşe ve daha büyük günahlara sürüklemek ister.
Şeytanın Hilesi Zayıftır
Yazımız boyunca ortaya koyduğumuz üzere, şeytanın müminleri dosdoğru yoldan şaşırtıp saptırmak için kullandığı türlü yöntem ve telkinler vardır. Ancak şeytan ne denli karmaşık yöntemler izlerse izlesin, bu yöntemlerin, ``yalnızca`` Allah'a güvenip dayanan müminler üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Çünkü şeytan, ``karşı konulamaz`` bir güce sahip değildir. Nitekim, şeytanın kendisinin de, ihlaslı ve samimi müminleri kışkırtıp saptıramayacağını itiraf ettiği Kuran'da şöyle haber verilmiştir:
"Dedi ki: ``Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna. " (Hicr Suresi, 39-40)