Allah insan yüzünü kusursuz bir simetri ve güzellikte yaratmıştır. Kuşkusuz Allah’ın insan yüzünde yarattığı en güzel kısımlardan biri çeşitli renk ve büyüklükte olan gözlerdir. Allah cennetteki hurilerin güzelliğini tanımlarken Vakıa Suresi’nin 22. ayetinde “Ve iri gözlü huriler”, şeklinde buyurarak, yüz güzelliğinde gözün taşıdığı öneme özellikle dikkat çekmiştir. Ancak bir insanı güzel gösteren ve yüzüne anlam katan özelliği sadece gözün rengi ve şekli ile ilgili değildir. Karşı tarafın ruhunda etkiyi meydana getiren, gözlerdeki mana ve derinliktir.
Allah doğada pek çok canlının gözlerinin şekli ve rengini çok güzel yaratmıştır. Örneğin karaca ve ceylanlar gözlerinin şekli ile, kediler göz renkleri ile, aslan kaplan gibi canlılar ise bakışlarındaki keskinlik ile dikkat çekerler. Fakat hiçbir canlının gözündeki etki bir insanın bakışı ile kıyaslanamaz, çünkü gözler insan ruhunun adeta penceresidir. Bu nedenle gözün yüze güzellik ve anlam katan yanı rengi ve şeklinden ziyade insan ruhunun derinliğini yansıtmasıdır. Bu derinlik hem kişiye özgü karakter özelliklerinin belirlenmesini kolaylaştırır, hem de kişinin güzelliğini, etkileyiciliğini arttırarak çok önemli manevi bir güç oluşturur.
İnsan Gözünün Etkileme Gücü Allah’ın Yarattığı En Büyük Sırlardan Biridir:
Allah gözü, doğada çok sık bulunan ve herkesin bildiği malzemelerden yaratmıştır. Diğer tüm canlılarda olduğu gibi insan gözü de bir et parçasıdır. Sinirler, sıvılar ve kaslardan oluşur. Derin düşünmeyen, bir insanı sadece et ve kemik yığını olarak gören bazı kişiler, gözlerin bu kas ve sinirlerden oluşan kısmını önemli görür ve karşılaştığı kişinin göz rengi ve şekline değer verir. Hiç ifadesi olmayan boş bakışları kendilerince “saflık ve temizlik” olarak algılar, karşısındaki kişinin çok güzel ve anlamlı baktığını düşünür. Bu kişiler basit bir bakış açısı ile yaklaştıkları için bakışlardaki derinliğin yüze anlam ve güzellik kattığını fark edemez, anlamlı bir bakış ruhta meydana getirdiği derin etkiyi da asla bilemezler. Bu nedenle birbirlerine aklı ve şuuru olmayan canlıların bakması gibi bakarlar.
Oysa güzel ve anlamlı bakan bir göze bakmak müminlerde şiddetli bir heyecan uyandırır. Çünkü insan gözündeki anlam, kişinin aklı ve imani gücü ile orantılı olarak gelişir. Eğer bir kişi Allah’a aşkla, coşkuyla ve tutkuyla bağlıysa, Allah’a tam teslimiyetliyse, Allah’a ve tecellilerine saygısı kusursuzsa, Allah’a ve yarattıklarına değer veriyorsa bu kişinin gözünün ve bakışlarının etkisi dünyadaki en büyük manevi güçlerden biridir. İşte ruhun derinliğini yansıtan böyle anlamlı bir gözden etkilenme ve alınabilecek zevk de o derece yüksek ve şiddetli olur. Bu ise Allah’ın bir mucizesi olarak sadece samimi Müslümanlara has bir özelliktir.
Samimiyeti bilmeyen, yapmacık tavırlar gösteren kişilerin bakışları ve mimikleri genellikle sadece gösteriş amaçlı olduğundan sunidir. Bu kişiler zaman zaman müminlerin hissettikleri güven ve huzuru kendi bakışlarına yansıtmak ve karşılarında da güzel bakan gözler görmek özlemi duysalar da istedikleri güzellik ve etkiliyiciliğe asla sahip olamazlar. Çünkü Allah, Allah’ı gereği gibi takdir edip sevemeyen, Allah’a derinden bağlanmayı bilmeyen bir ruha böyle güzelliği hiçbir zaman nasip etmez. Bu kişilerin genel karakter özellikleri incelendiğinde egoist, bencil, güvensiz, sevgisiz, saygısız ve hiçbir şeye değer vermeyen kişiler oldukları görülür. Bu kişilerin özlem duydukları güzelliğe ve estetiğe kavuşmaları için öncelikle Allah’a tam teslim olmaları, Allah’ın istediği ahlakı yaşamaları ve kendilerine bakan gözleri de kendi gözlerini de Allah’ın yarattığını düşünmeleri gerekir. Ve mutlaka gözlerindeki etkiyi oluşturacak akla ve derin bir imana sahip olmaları lazımdır. Çünkü Allah’ı coşkuyla seven bir insan, gördüğü her şeyi Allah’ın yarattığı bir güzellik, Allah’ın sıfatlarının güzel bir tecellisi olarak görür ve sever. Çünkü Allah’ı coşkuyla seven bir insan değer vermeyi, saygı duymayı, teslim olmayı, güzelliği takdir etmeyi, güzellikten zevk almayı, karşılaştığı her görüntünün en güzel yönlerini görebilmeyi bilir. Bunu bilen ve kavrayan bir insanın ruhunda oluşan derinlik ve olgunluk ise bakışlarından hemen anlaşılır.
Bir kişi karşısındaki güzelliğin Allah’ın sıfatlarının tecellisi olduğunu düşünerek hareket ediyorsa, müthiş bir haz duyar ve o güzelliğe karşı bakışlarından nur ve muhabbet akar. Bir insanın bakışlarının nurunun ve temizliğinin, insana özel bir etkisi vardır. Eğer karşı taraf da akıllı ve samimi imanlı ise, sevgi dolu, derin, anlamlı bakışlardan aldığı zevkten dolayı Allah’a hamd eder ve bu şükrünü bakışlarına yansıtır. İşte bakışlardaki güzelliğin, yüzdeki etkileyiciliğin temeli budur.
Taklit yapan kişi de Allah’ın bir başka mucizesi olarak hemen anlaşılır. Bu gerçeği Rabbimiz bir Kuran ayetinde şöyle hatırlatır:
“Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın...” (Muhammed Suresi, 30)
Güzel bakıştan nur ve muhabbet akar. İnsan yüzünü güzel ve etkileyeci kılan da bu bakıştır.
Güzel bir bakışta, sevgi ile bakan bir gözde müminden mümine muhabbet geçer, müminlerin kalbi açılır, kalbine ferahlık gelir. Ama haset edenin, öfke dolu, kine eğilimli insanların bakışları rahatsız edicidir, insan ondan gözünü kaçırır, çünkü içinde nefret ve sevgisizlik vardır. Bu kişilerin sahip olduğu kötü ruh hali bakışlarına ve yüzlerine de yansır. Allah ayette bu kişilerin bakışlarından tanınacağını şöyle bildirir:
(Allah,) Gözlerin hainliklerini ve göğüslerin sakladıklarını bilir. (Mümin Suresi, 19)
Söz konusu kişilerin çok güzel renkli ve şekilli gözleri olsa, çok düzgün yüz hatları bulunsa bile üzerlerinde bir çirkinlik, iticilik ve kir vardır. Bu tür insanlarla karşılaşıldığında kötü bakışlarıyla muhatap olmamak için çoğu kişi bakışlarını kaçırır. Çünkü insanın ruhu sevgiye açıktır, merhameti, şefkati, dostça bakışı özler. Böyle güzel bir bakış ruhu okşar. Bu nedenle bir annenin çocuğuna şefkat ile bakışı herkesin kalbinde temizliği ve duruluğu çağrıştırır. Fakat asıl nur ve güzellik, tertemiz ve derin imana sahip Müslümanın gözlerinden diğer Müslümanların kalplerine akan pozitif elektriktir. Bu insana dirilik ve canlılık verir. Müslümanları manen güçlü kılar, Allah’a yakınlıklarına vesile olur. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.)’in meclisinde, Peygamberimiz (s.a.v.)’in tek bir nazarı ile insanlar manen ihya olmuşlardır. Peygamberimiz (s.a.v.)’in etrafındaki müminlere bir saniye bile olsa gözünün çarpması, göz göze gelmesi yetmiş ve Allah’ın izniyle hidayetlerine vesile olmuştur. Peygamberimiz (sav)’in hayatını anlatan eserlerde, Resulullah (sav)’in derin ve güzel bakışları özel olarak anlatılmıştır:
"BAKIŞLARI SON DERECE ANLAMLI İDİ... Mani kelimelerle (az sözle çok mana ifade edecek şekilde) gayet güzel ve veciz konuşurdu. Sözlerinde ne fazlalık olurdu ve ne de eksiklik." (İmam Muhammed Bin Muhammed bin Süleyman er-Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, Cem'ul-fevaid min Cami'il-usul ve Mecma'iz-zevaid, cilt 5, İz Yayıncılık, s.32)
Peygamber Efendimiz (s.a.v) gibi bütün peygamberlerin bakışları güzeldir. Büyük İslam alimlerinin, mürşitlerin, samimi müminlerin bakışlarında da nur ve güzellik vardır. Bu kişilerin gözlerinden de feyz ve muhabbet akar.
Bu yüzden mümin hiçbir zaman için “bakışlarım o kadar da önemli değil; önemli olan tavırlarımda, sözlerimde hata yapmamam. Beni tanımak isteyen konuşmalarımla tanısın” dememelidir. Elbette her mümin tavrında ve sözünde de güzel olmalıdır. Ancak mümin güzel, akıllı ve güven verici bakmayı da önemli bir ibadet olarak görmelidir. Çünkü Yüce Rabbimiz Kuran’da bakışların insanları tanımada, onlara sevgi saygı yöneltmede, güvenmede ve onlarla dostluk kurmada çok önemli bir ölçü olduğunu bildirmiştir.
İşte bu gerçeğin şuuruna varan her Müslümanın, her geçen gün, daha güzel, daha anlamlı, daha sevgi dolu, daha güven veren, daha akıllı, daha şahsiyetli bakışlar elde etmek için çaba harcaması gerekir. Kazanacağı bu özellik, -Allah’ın izniyle- dünyada da ahirette de pek çok hayırlara vesile olacak; ona pek çok gizli nimetin kapısını açacaktır. Bir ayette Rabbimiz’in tüm gözlerden haberdar olduğu şöyle bildirilmiştir:
“Gözler O’nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır.” (Enam Suresi, 103)