Konuşmak için özel bir çaba harcamayız. İstediğimiz sözcüklerin ağzımızdan çıkması için, ses tellerinin hangi açıklıkta, ne kadar titreşmesi gerektiğini, ağzımızdaki, dilimizdeki, boğazımızdaki yüzlerce kastan hangilerini, hangi sıra ile kaç defa, ne oranda kasıp gevşeteceğimizi, ciğerlerimize kaç santimetreküp hava alıp, bu havayı hangi hız ve aralıklarla boşaltmamız gerektiğini oturup da hesaplamayız. İstesek de bunu yapamayız! Çünkü ağzımızdan çıkan tek bir kelimenin oluşumu, insanın solunum sisteminden sinir sistemine, kaslarından kemiklerine kadar uzanan pek çok yapının uyumlu çalışmasının bir sonucudur.
Mucizevi Konuşma Sisteminin İşleyişi
Bir şeyler söylemek istediğiniz anda beyninizden gelen bir dizi emir ses tellerinize, dilinize ve oradan da çene kaslarınıza gider. Beynin konuşma merkezlerini içeren bölge, konuşma işleminizde rol alacak tüm kaslarınıza gerekli emirleri gönderir.
İlk önce, akciğerleriniz ``sıcak hava`` sağlar. Sıcak hava, konuşmanın hammaddesidir. Hava burnunuzdan girer, burun boşluğu, boğaz, nefes borusundan sonra bronş tüplerine, oradan da akciğerlerinize geçer. Havadaki oksijen akciğerlerinizde kana karışır. Bu sırada karbondioksit de dışarı verilir. Ciğerlerinizden geri dönen hava, boğazınızdan geçerken, ses telleri adı verilen iki doku kıvrımı arasından geçer. Bu teller, bir tür perdeye benzer ve bağlı oldukları küçük kıkırdakların etkisine göre hareket ederler. Siz konuşmadan önce ses telleriniz açık vaziyettedir. Konuşmanız sırasında teller biraraya getirilir ve soluk verdiğinizde çıkan hava ile titreştirilir.
Ağız ve burun yapınız, sesinizin kendine özgü niteliklerini verir. Siz kelimeleri arka arkaya sıralayıp konuşurken diliniz damağınıza belirli miktarda yaklaşıp uzaklaşmakta, dudaklarınız da büzülüp yayılmaktadır. Bu işlemlerde birçok kasınız, büyük bir hızla hareket etmektedir.
Konuşabilmeniz için bu işlemlerin her birinin eksiksiz gerçekleşmesi gerekir. Bu kompleks işlemler, müthiş bir hızla ve kusursuzca gerçekleşirken sizin bunlardan haberiniz bile olmaz.
Konuşulanları Anlamamızı Sağlayan Muhteşem Sistem
Yeryüzünde bilinen 6000`i aşkın dil vardır. Değişik insan toplulukları 6000 ayrı dil aracılığıyla birbirleriyle iletişim kurarlar. Bu dilleri meydana getiren binlerce kelime ve bu kelimeleri cümleler haline getiren dilbilgisi kuralları birbirinden büyük ölçüde farklıdır.
William Nagy ve Richard Anderson adlı iki psikoloğun İngilizce konuşan ülkelerdeki çalışmaları temel alınarak yapılan tahminlere göre, ortalama bir kişi okul yaşamına başlarken 13 bin, liseyi bitirdiğinde ise 60 bin kelime bilir. Kültürlü bir yetişkin için bu sayı 120 bindir. Zihnimizdeki bu dev sözlüğü oluşturmak için basit bir hesapla 1 yaşından 17 yaşına gelene kadar itibaren günde 10 kelime ya da uyanık geçirdiğimiz her 90 dakikada bir yeni bir kelime öğrenmemiz, üstelik öğrendiğimiz her kelimeyi de bir daha hiç unutmamamız gerekir. Oysa bilinçli olarak böyle bir çaba sarf etmeyiz. Kelimeler, biz farkında bile olmadan zihnimizde yerlerini anlamlarıyla birlikte alırlar.
Dil kullanımındaki mucizeler öğrenme hızıyla sınırlı değildir. Bir başkasının söylediği bir kelimeyi saniyenin yalnızca beşte biri kadar bir sürede anlarız. Bu süre o kadar kısa bir süredir ki karşımızda konuşan kişi daha sözünü tamamlamadan anlamını kavrarız. Yazılı bir kelime içinse bu süre daha da kısadır: Bir saniyenin sekizde biri. Beynimizin bir kelime üretmesi de hemen hemen aynı oranda hızlıdır ve saniyenin dörtte biri kadar bir zamanda bir nesneyi isimlendirecek kelimeyi buluruz. Yine saniyenin dörtte biri sürede bu kelimeyi söylemek üzere ağzımız ve dilimiz programlanır. (Steven Pinker, Language Instinct: How the Mind Creates Language, , Harper Perennial, 1994)
Elektronik teknolojiler insanın dil işleme hızına ulaşamamaktadır. Öyle ki günümüzde en ileri teknoloji kullanılarak üretilen bilgisayarların bir kelimeyi duyma ve anlama hızları, bizim hızımızdan beş kat daha yavaştır ve %15`lere varan hata payları vardır. Teknolojinin bu konudaki hızı mikroişlemci hızıyla orantılı olmadığı için, mikroişlemcilerin hızının artması ile aradaki fark kapatılamamaktadır. Ayrıca bilgisayarlara programlarında olmayan bir kelime (örneğin bir özel isim) söylendiğinde, bu kelimenin harflerinin tek tek bilgisayara kodlanması gerekmektedir.
Kelimeleri oluşturan sesleri diğer seslerden ayırdetme becerimiz ise daha da hayranlık uyandırıcıdır. Bir dilde çıkarılan temel seslere dilbilimde ‘fonem` adı verilir. Yapılan deneyler, suni olarak hızlandırılmış bir konuşmada saniyede 40-50 fonem algılayabildiğimizi göstermektedir. Ancak bir konuşma yerine örneğin çıtırtı gibi bir ses saniyede 20 kez ve daha fazla tekrarlanırsa artık o sesi ayrı ayrı duyamaz, yalnızca bir vızıltı şeklinde algılarız. Bu, bize, insanın sesli iletişimde kullanılan konuşma parçalarını sıradan gürültüden ayırtetmeyi sağlayan özel bir yetenekle yaratıldığını bir kez daha göstermektedir.
Dilin özellikleri konusunda ilgi çekici olan ayrı bir yön ise, belirli sayıda kelime ile kurulabilecek olan cümle olasılıklarının fazlalığı ve insanın tüm bu olasılıkları anlayabillme yeteneğidir. Her dilde sınırlı sayıda kelime vardır. Ancak bir cümlenin uzunluğu için bir sınır olmadığı gibi, kelimeler ve kelime grupları da sayısız kombinasyonla bir araya gelebilir. Örneğin 20 kelimelik bir cümlenin değişik şekillerdeki kurulma biçimlerine bakarsak, ortaya yüz kentilyon (1020) olasılık çıkar. Bu cümleleri ardısıra söylemek için yaklaşık olarak evrenin ömrünün yüz katı bir zaman gerekmektedir. Dolayısıyla, kullandığımız veya duyduğumuz herhangi bir cümle genellikle ilk defa karşılaştığımız bir cümledir. Oysa biz duyduğumuz bir cümle ile ilk defa karşılaşsak bile, onu doğru bir biçimde anlamakta hiç zorlanmayız.