Çok şükür ki insanlara yol gösterici olan ve doğruyu yanlıştan ayıran Kuran'ı- Kerim'in indirildiği bir mübarek Ramazan ayında daha kardeşlerimizle birlikte oruçlarımızı tutuyor, rahmet sofralarında iftarımızı, sahurumuzu yapıyor, teravih namazlarında hep birlikte saf tutuyoruz. Açlık ve susuzluğu tefekkür ederek fakirlerin içinde bulundukları durumu ve onlara yardım etmenin önemini daha iyi kavrıyor, salih amel işlemeye, ahiretimiz için takva azığı toplamaya, Rabbimiz'in rızasını kazanmaya gayret ediyoruz. Nefislerimiz terbiye oluyor, ahlaklarımız daha da güzelleşiyor ve tüm bu hayırlara vesile olan gözümüzün nuru Ramazan gönüllerimizi aydınlatmaya devam ediyor.
Her gününü ayrı bir bayram sevinci içinde geçirdikleri kutlu Ramazan ayıyla birlikte Allah’a olan kulluk sorumluluklarını derinden hisseden müminlerin ay boyunca yerine getirdikleri ibadetler ruhlarına manevi anlamda büyük katkılar sağlarken, ihlasları ve dini bilinçleri de aynı oranda artıyor. Ayrıca oruç ibadetiyle birlikte nefislerini kontrol altına alan ve nefsin arzularını dizginleyen müminler kötü ahlaktan; güzel olmayan söz söylemekten, gıybet etmekten, yalan söylemekten, insanların kalplerini kırmaktan, öfkelenmekten, tevekkülsüz davranışlar sergilemekten itinayla kaçınıyor ve her daim güzel bir ahlak göstermeye çalışıyorlar.
Hiç kuşku yok hayır ve bereketlerle donatılmış bu faziletli ayın en güzel özelliklerinden biri müminler arasındaki sevgi ve kardeşlik bağlarını güçlendirmesi. Karşılıklı sevgi, saygı ve merhamet duygularının, sabretmenin ve yardımlaşmanın öne çıktığı bu kutsal ayla ilgili Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Bereketli ve büyük bir ayın gölgesi üzerinize düşmüştür. Bu öyle bir ay ki, Allah o ayda oruç tutmayı farz kılmış, gecelerini nafile ibadetle geçirmeyi teşvik etmiştir. Ramazan ayı sabır ayıdır; sabrın sevabı ise cennettir. Ramazan yardım etme ve ihsanda bulunma ayıdır. Bu ayda müminin rızkı artar." (İbn Huzeyme, Sahih, III, 191-192)
Allah'ın maddi ve manevi rızıklarına mazhar olduğumuz, ibadet zevkinin getirdiği derin maneviyatıyla, namazları, istiğfar ve duaları, zekat ve sadakaları, iftar ve sahurlarıyla her yıl hasretle beklediğimiz Ramazan ayının saymakla bitmeyen hikmetlerinden bir diğeri de sahip olduğumuz nimetlerin farkına varmak. En büyük dostumuz, yardımcımız, koruyucumuz olan Allah'ın kusursuzluk içinde yarattığı dünyaya gözlerini açan ve zamanla içinde bulunduğu sistemin işleyişindeki mükemmelliğe ve etrafındaki türlü türlü harikalıklara alışarak nimetleri görmemeye başlayan insanın Ramazan ayı ile birlikte gözlerindeki ülfet perdesi kalkıyor, Allah'ın kendisi için takdir ettiği nimetleri fark ederek O'nun kadrini, kuvvetini daha iyi idrak etmeye başlıyor. İftar sofrasında önüne dizilen nimetleri; göz alıcı renkleri, mis gibi kokuları ve eşsiz lezzetleriyle kara çamurlu bir toprağın içinden çıkan çeşit çeşit sebzeleri, meyveleri, hayvanlardan elde edilen türlü türlü ürünleri gördüğünde Allah'ın sanatına karşı hayranlığı artıyor; hiçbir lezzeti, kokusu olmayan siyah bir çamurun içinden sapsarı muzun, kıpkırmızı elmanın ya da kokusu ileri teknolojiyle dahi tam olarak taklit edilemeyen çileğin çıkmasının ne büyük bir mucize olduğunu daha iyi kavrıyor. Kısa süreli de olsa bu nimetlerden uzak kalarak orucunu açmak için tekrar sofraya oturduğunda önündeki nimetlerin değerini daha iyi anlamış oluyor. Dilediği takdirde Allah'ın biz insanlara tek bir çeşit rızık yaratabileceğini ve bu rızkın da çıktığı toprağa uygun olarak acı, tatsız ve renksiz olabileceğini, ancak Allah'ın merhameti ve kullarına olan sevgisi gereği tüm yiyeceklerin benzersiz bir lezzete ve son derece estetik bir görünüme sahip olduğunu Ramazan'la birlikte bir kez daha hatırlıyor. Böylece Allah'ın Rahman ve Rahim isminin tecellisi karşısındaki boyun eğiciliği ve teslimiyeti daha da artıyor.
Tefekkür gücümüzü artıran ve daha pek çok manevi incelikler edinmemize vesile olan, Allah'a yakınlığımızın artmasına ve O'na karşı kalplerimizde duyduğumuz aşk ve tutkuyu irade ve kararlılıkla göstermemize imkan sağlayan bir Ramazan ayını daha büyük bir coşkuyla yaşarken, dünyanın dört bir tarafında zulüm gören din kardeşlerimizi de unutmuyoruz. Acımasız kuşatma ve bombardımanlar altında fitne ve belalarla sarsılan mazlum Ortadoğu halklarının, Suriye'de, Filistin'de, Irak'ta, Afganistan'da, Rohingya'da, Keşmir'de, Doğu Türkistan'da, Patani'de, Moro'da, Kırım'da ve dünyanın daha pek çok yerinde zulüm altında yaşayan, soykırımlara, katliamlara, işkencelere maruz kalan ve yok edilmeye çalışılan kardeşlerimizin kurtuluşu için birlik ve beraberliğe ne kadar ihtiyaç olduğunu hatırlıyor, bombalarla, makinalı tüfeklerle yok edilen masum insanları, yan yana sıralanmış çocuk cesetlerinin hafızalarımızdaki görüntülerini aklımızdan çıkarmıyor, her iftar açışımızda onları düşünüyor, onlar için dua ediyor, kurtuluşları için şart olan İttihad-ı İslam'ın çabuklaşması için elimizden gelenin en fazlasını yapmaya bir kez daha niyet ediyoruz. Dileğimiz odur ki Yüce Rabbimiz dualarımızı kabul etsin, Allah’a aşkla bağlı olan Müslümanlar olarak Allah aşkıyla orucumuzu tutup, Allah aşkıyla iftarımızı açarken bir an bile unutmadığımız tüm mazlum kardeşlerimize kurtuluş nasip etsin, İslam dünyasının ayrılık ve dargınlıkları bir kenara bırakıp en kısa zamanda hasretle kucaklaştığını, akan kanın durduğunu, acıların son bulduğunu, yeryüzüne huzur ve güvenliğin hakim olduğunu bizlere göstersin.
Adnan Oktar'ın Arab News & Pakistan News & Gulf Today'de yayınlanan makalesi:
http://www.arabnews.com/islam-perspective/news/767306
http://pk.shafaqna.com/EN/10371
http://gulftoday.ae/portal/a330aac5-d61d-4a85-b75a-b75fe9d4f178.aspx