Yemen yeni bir çatışmanın, yeni bir gerilimin eşiğinde. Yemen’de Husilerin lideri Abdülmelik Husi’nin hükümete istifa çağrısı yapmasıyla başlayan protestolar büyüyor. Yemen bu tarz gerilimlerin sık sık yaşandığı bir ülke.
Eski devlet başkanı Ali Abdullah Salih’in görevini bırakmak zorunda kaldığı 2011'deki ayaklanmaları, ayrılıkçı Güney Hareketinin eylemleri ve El Kaide’nin saldırıları takip etti.
Ayrılıkçı Güney Hareketi, güvenlik güçleriyle çatışıyor. Kuzeyde ise Husiler ile Sünni aşiretler ve ordu arasında sık sık çatışma yaşanıyor.
El Kaide ise birçok bölgede üslerini Yemen ordusuna kaptırdı. Buna karşın El Kaide militanları petrol ve doğalgaz borularına saldırarak, orduyu operasyonlardan vazgeçirmeye çalışıyor. Hasar gören boruların tamiri ülkede güvenlik tam olarak tesis edilemediğinden uzun süre alıyor. Bu nedenle Yemen’de doğalgaz ve petrol arzında ciddi sorunlar yaşanıyor.
Güney Hareketi içindeki sol grupları göz ardı edersek Yemen’in güvenlik sorununu İslami grupların siyasi ve silahlı muhalefetine indirgemek mümkün. Bu sorun zaten zor durumdaki ülke ekonomisinde ciddi sıkıntılar yaşanmasına yol açıyor. Bu sıkıntıların giderilmesi için Yemen siyasetinde rol alan grupların birlikte hareket etmesi gerektiği aşikâr. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki ister Zeydi, ister sünni olsun Yemen’deki Müslümanların birlik olmaları, sadece mevcut sıkıntıların sona ermesi için ihtiyaç duyulan siyasi bir gereklilik değil. Çünkü birlik olmak zaten Müslüman olmanın gereklerinden biri. Müslümanların hayatlarının her anında olduğu gibi, ulusal ve uluslararası siyasetlerinde de Kuran ahlakına göre davranmaları gerekiyor. Kuran ahlakı ise öncelikli olarak İslam dünyasının ittifak etmesini gerektiriyor. Yemen’de Kuran ahlakının esas alınması durumunda, oluşturulacak ittifak kalıcı olacak ve bu durum, stratejik konumdaki ülkenin kendisinden beklenen aktif rolü üstlenmesini sağlayacaktır.
İslam ahlakı Müslümanların daima birleştirici davranmalarını, dayanışma ve kaynaşma içinde din kardeşleri olmalarını gerektiriyor. Allah Kuran'da Müslümanlara "çekişip birbirlerine düşmemelerini" (Enfal Suresi, 46) emretmekte ve bunun Müslümanları zayıflatacak bir durum olduğunu bildirmektedir.
Vicdan ve aklıselim ile hareket eden, kendi çıkarlarından çok adaleti gözeten bir Müslümanın diğer Müslümanlar ile ittifak sağlayamaması, sürekli bir anlaşmazlık içinde olması mümkün değil. Bu gerçeğin samimi bir şekilde, uygun yöntemlerle Husilere anlatılması sorunun çözümü için iyi bir başlangıç sağlayabilir.
Allah Müslüman toplulukların birbirlerine karşı adaletsizlik yapmalarını ve düşmanca davranmalarını yasaklamıştır. Kuran'da, Hucurat Suresi 9. ayette böyle davrananların durdurulması ve farklı Müslüman toplumların "aralarının bulunması" bildirilmiştir.
Elbette her Müslüman toplum arasında, bölgesel, kültürel ve geleneksel bazı anlayış ve uygulama farklılıkları olabilir. Hatta Zeydilik ve Sünnilikte olduğu gibi farklı yorumlar, farklı görüşler, farklı mezhepler olacaktır. Bu son derece doğaldır. Olmaması gereken, bu farklılıklar nedeniyle bir grubun bir diğerine Yemen’deki gibi cephe alması, onunla diyaloğu kesmesi, ortak değerlerde mutabakat sağlayamayacak kadar diğerini yabancı ve hatta hasım olarak görmesidir. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir.
Allah, Kuran'da Müslümanları bu hataya düşmemeleri için uyarmış, Hıristiyanlar ve Yahudilerin bu konudaki hatalarını da ibret olarak göstermiştir. Hıristiyanlar ve Yahudilerin hataları bildirilirken, bu toplulukların kendi aralarında parçalanıp, ayrılıklara düşmeleri de belirtilmektedir. Beyyine Suresi'nin 4. ayetinde Kitap Ehli'nin kendilerine apaçık belgeler gelmiş olmasına rağmen fırkalara ayrılmış oldukları haber verilir. Diğer ayetlerde ise bu ayrılmanın sebepleri arasında, "aralarındaki tecavüz ve haksızlık", "aralarındaki kıskançlık", "Hak’ka başkaldırma" gibi kötü ahlak özellikleri bildirilmektedir.
İnsanların dinde parçalanmalarının temelinde, Allah'ın emrettiği ahlakı gereği gibi yaşamıyor olmaları vardır. Bu ahlak tevazuyu esas alır. Tevazudan uzaklaşanlar, kendilerini ve kendi fikirlerini mutlak doğru olarak görür, kendilerinden farklı düşünenleri küçümser ve onlara düşmanlık beslerler. Kendi görüşlerinin mutlak doğru olduğundan hiç kuşku duymadıkları için, kendilerini hiçbir zaman sorgulamaz ve dolayısıyla daha iyiye, daha doğruya gidemezler. Sadece kendi yorumunu beğenip bununla övünenlerin durumuna Kuran'da, "... onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler; her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir." (Müminun Suresi, 53) ayetinde dikkat çekilmiştir.
Yapılması gereken, farklı Müslüman topluluklar arasında olabilecek kültürel ve geleneksel farklılıklar ve bazı görüş ayrılıkları nedeniyle hizipleşmekten sakınmak, bunları sürekli ön plana çıkarıp ihtilafa zemin hazırlamak yerine, Kuran ahlakını yaşamakta ittifakı desteklemektir. Müslümanlar ittifakta birbirlerini desteklemeli, ihtilaflı konularda da hoşgörülü olmalı, anlayışlı davranmalıdırlar. Özellikle bu tehlikenin farkında olan İslam dünyasının önde gelen düşünür ve aydınları yoğun girişimlerde bulunmalı, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği teşvik etmelidirler. Gerek Yemen’de gerekse tüm Müslüman dünyası içinde sevgi, saygı, merhamet, hoşgörü üzerine kurulu bir dayanışma inşa edilmelidir.
İslam ahlakının özünde, ihtilaf ve ayrılıkları değil, inanç birliğini ve ortak değerleri temel alan bir anlayış vardır. Sünni olsun Zeydi olsun tüm Yemenlilere düşen bu anlayışı sahiplenerek yaşatmaktır.
Adnan Oktar'ın National Yemen'de yayınlanan makalesi:
http://nationalyemen.com/2014/09/05/houthis-are-the-brothers-of-all-yemenis/