Din ahlakından uzak bir yaşam süren insanlar, dünyada sürekli bir çaba içindedirler. Kısıtlı ömürleri süresince dünya nimetlerinden en yüksek seviyede istifade edebilmek için var güçleriyle mücadele ederler.
Sahip olma tutkusu onları öyle bir kuşatmıştır ki sürekli daha fazlasını isterler. Bu anlamda bitmeyen bir huzursuzluk içindedirler. Çünkü dünya hayatındaki imtihan gereği her zaman daha iyisi, daha güzeli, daha fazlası vardır...
Tüm isteklerine kavuşsalar da huzursuzlukları dinmez, aksine bir gün öleceklerini bilmek huzursuzluklarını daha da arttırır. Bütün sahip olduklarını geride bırakacakları düşüncesine tahammül edemedikleri için ölümü düşünmemeye çalışırlar.
İsteklerine kavuşamayanlar için de durum farklı değildir. Onlar da kendi ifadelerine göre sözde ``dünyanın tadını çıkaramadan`` ölüp gideceklerini düşünerek kahrolurlar.
Peki her iki tavrı gösteren kişilerin de yanıldıkları ve içinden bir türlü çıkamadıkları nokta nedir?
İnsan Dünyada Herşeye Sahip Olmak İster
İman etmeyen insanların yaşamları boyunca ulaşmak ve sahip olmak için çaba harcadıkları birkaç hedef vardır: Zenginlik, mal, itibar, eş, çocuk gibi maddi ve manevi değerler, birçok insan için dünya hayatının değişmez süsleridir. Kuşkusuz tüm bunlar din ahlakına uygun, makul isteklerdir. Ancak burada kastedilen iman etmeyen insanların Yüce Allah`a karşı olan sorumluluklarını unutarak nefsani tutkularla ve kendilerine ve çevrelerine zarar verebilecek bir hırsla bu tutkuları uğruna bir yaşam sürmeleridir.
Bu kişilerin yaptıkları tüm planlar, gösterdikleri çabalar, uğraşlar bu değerlere sahip olmak içindir. Tüm bunların hepsinin gelip geçici olduğunu, dünya üzerindeki herşeyin değer kaybettiğini, eskidiğini, yok olduğunu bildikleri halde, kendilerini bunlara şiddetle bağlanmaktan alıkoyamazlar. Malın eskiyeceğini, toprakların hep aynı berekete sahip olamayacağını ve en önemlisi de her insanın tüm sahip olduklarını -sevdiği insanlar da dahil- bir gün bırakmak zorunda kalıp dünyadan ayrılacağını bilmelerine rağmen bu bağlılığı sürdürmeye devam ederler.
İnsanların içlerinde yaşadıkları bu "tutkulu bağlılık" Kuran'da şöyle haber verilmiştir:
"Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır." (Al-i İmran Suresi, 14)
Gaflet içindeki insanlar Allah'ın gücünü ve büyüklüğünü gereği gibi takdir edebilseler, dünyaya ait herşeyin birer imtihan aracı olduğunu anlayabilir, yapmaları gerekenin tüm bu nimetleri onlara veren Rabbimiz'e kulluk etmek ve şükretmek olduğunu fark edebilirler. Ama kesin bir bilgiyle iman etmeyen insanlar, dünyaya hırsla bağlandıkları için kavrayışları körelir; bir süre sonra dünya hayatındaki eksiklikleri fark edemez bir duruma gelirler.
Bir Kısırdöngü: Daha Fazlasını İstemek
Allah'ı ve ahireti unutan bir insanın hiçbir zaman tam istediği, hayalini kurduğu gibi bir hayatı olamaz. Çünkü istediği ilk şeye kavuştuğunda daha da iyisini ve fazlasını istediğini anlar. Parası olur, yetinmez, çok daha fazlasını kazanmak için çalışır. Evi olur, beğenmez; muhakkak daha çok hoşuna giden bir ev görüp, onu almak için çaba harcamaya başlar. Her sene değişen zevklerinden dolayı evinin içini de, kendi kıyafetlerini de beğenmeyerek, sürekli olarak daha güzel mobilyaların ve giysilerin hayalini kurar.
Ancak unutulmamalıdır ki; en fazla evi olan, en pahalı arabaları satın alan, en çok kıyafeti olan kısacası en zengin olan insanın da, oturabileceği ev, kullanabileceği araba, yiyebileceği yemek, yatabileceği yatak, giyebileceği kıyafet sınırlıdır. Bu insanların hayatlarına baktığımızda görürüz ki;
Bu gerçekleri kavrayamayan insanlar, dünyada kazandık larının belli amaçlarla kendilerine verildiğini, aslında tüm bunların az bir kazanç sağladığını, en önemlisi de bu kazancı en fazla 70-80 sene kullanabildiklerini düşünmezler. Sahip oldukları mallarını, çocuklarını, evlerini, arabalarını, tüm servetlerini bir gün gelip dünyada bırakarak mezara konacakları gerçeğini unutur, bitmek bilmeyen ve asla ulaşamayacakları bir zenginlik ve büyüklük hasretiyle ömürlerini geçirirler. Bu durum, bir ayette şöyle bildirilmiştir:
"Şüphesiz, kendilerine gelmiş bulunan hiçbir delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri konusunda mücadele edenlere gelince; onların göğüslerinde kendisine ulaşamayacakları bir büyüklük (isteğin)den başkası yoktur. Artık sen Allah'a sığın. Şüphesiz O hakkıyla işiten, hakkıyla görendir." (Mümin Suresi, 56)
İman Etmeyen İnsanların Öldükten Sonra Karşılaşacakları Gerçek
Rabbimiz "... Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir..." (Enfal Suresi, 67) ayetiyle asıl amaçlanması gerekenin ahiret hayatı olduğunu haber vermiştir. Bunun şuurunda olmayan insanlar, bütün ömürlerini sadece ``bir isteklerini elde etmek`` üzerine harcadıklarını, dünyanın etkileyici ve kendilerini büyüleyen süslerine aldandıklarını, ölümlü olan herşeye gereğinden fazla değer verdiklerini ancak öldükten sonra anlayacaklardır. Dünyada yapmaları gerekenin ise yalnızca Allah'a kulluk etmek olduğunu görecek ve sahip olduklarını zannettikleri herşeyin asıl sahibinin Allah olduğunu kavrayacaklardır.