Canlılığın ilk olarak nasıl ortaya çıktığı sorusu, ortaya atıldığı günden beri evrim teorisinin en büyük çıkmazı olmuştur. Bu nedenle konuyu ellerinden geldiğince geçiştirmeye çalışan evrimciler, teorinin çıkmaza düştüğü her noktada yaptıkları gibi, bu konuda da asılsız iddialar ortaya atmayı tercih etmişlerdir. Tamamen kurgulardan oluşan Abiyogenez teorisi de bunlardan biridir.
İlk ortaya atıldığı günden bu yana bazı çevrelerce ideolojik bir zorunluluk olarak ilgi görüp savunulan evrim teorisi, günümüzde de aynı zorunluluk sebebiyle yoğun bir propaganda ile ayakta tutulmaya çalışılmaktadır. Kimi bilimsel yayınlarda, okul kitaplarında ve bazı medya organlarında ispatlanmış bir gerçek gibi sunulmaktadır. Evrim teorisi bilim adamlarının bir kısmı tarafından da büyük bir bağlılıkla savunulduğu için, insanların birçoğu bu teoriyi bilimsel açıdan geçerli zannetmektedir.
Oysa evrim teorisi; paleontoloji, genetik, mikrobiyoloji, biyokimya, biyofizik gibi bilim dalları tarafından çürütülmüştür. Bu bilim dalları tarafından 150 yıldır ortaya konan sayısız bulgu, evrimin hiçbir zaman gerçekleşmediğini çok açık ve kesin olarak göstermektedir.
Evrim teorisi herşeyden önce "canlılığın ilk olarak nasıl ortaya çıktığı" sorusuna hiçbir açıklama getirememektedir. Darwinistlerin paleontolojik evrim konularının aksine, ellerinde bu konuda çarpıtmalar ve taraflı yorumlarla teorilerini destekleyecekleri sahte fosiller bulunmamaktadır. Bu büyük sorun 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde başlayan bir dizi araştırmayla aşılmaya çalışılmıştır.
Abiyogenez (Abiogenesis) Teorisi
Cansız maddelerin tesadüfen bir araya gelerek canlı bir organizma oluşturacağını ileri süren abiyogenez teorisi, bugün evrimcilerin terk etmek zorunda kaldıkları bir iddiadır. Hiçbir bilimsel kaynağa dayanmayan bu teori, biyolojinin çok geri olduğu 16. ve 17. yüzyılda bilimsel bir gerçek sanılıyordu. Ortaçağ`da, böceklerin yemek artıklarından, güvelerin yünden, farelerin buğdaydan oluştuğuna yaygın olarak inanılıyordu. Hatta, bunu ispatlamak için ilginç deneyler dahi yapılmıştı. 17. yüzyılda yaşayan Belçikalı bir fizikçi olan J. B. Van Helmont, kirli insan gömleğiyle buğday tanelerini bir araya koyduğunda, farelerin oluşacağını sanmıştı. Etlerin bir süre sonra kurtlanmasının da, hayatın cansız maddelerden türeyebildiğine bir delil olduğu zannediliyordu. Oysa daha sonraları, etlerin üzerindeki kurtların kendi kendilerine oluşmadıkları; sineklerin bıraktıkları gözle görülmeyen yumurtalardan çıktıkları anlaşıldı.
Bugün bilimsel olarak, "abiyogenez" değil; "hayat ancak hayattan gelir" görüşünü savunan biyogenez teorisi geçerlidir. Fakat evrim teorisini savunan çevreler, halen canlılığın cansız maddelerin tesadüfler sonucunda biraraya gelmelerinden oluşabileceğini iddia etmektedirler. Ne var ki bu iddialarını ispatlamak için hiçbir bilimsel kanıt ortaya koyamadıkları gibi, bu bilim dışı iddialarını ispatlamaya çalıştıkları tüm deneyler de başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
"Abiogenesis" düşüncesine Darwinizm`i ispatlayabilmek için ihtiyaç duyan evrimciler, yıllarca laboratuvar şartlarında cansız maddelerden canlılık üretebilmek için uğraşmışlardır. Ancak tüm çabalarına rağmen bunu hiçbir zaman başaramamışlardır. Yapılan hiçbir deneyde, cansız maddelerin sentezlenmesiyle bir canlı hücresi oluşturulamamıştır.
Hayat Ancak Hayattan Gelir
Darwin`in Türlerin Kökeni adlı kitabını yazdığı dönemde, bakterilerin cansız maddelerden oluşabildikleri inancı bilim dünyasında yaygın bir kabul görüyordu. Oysa Darwin`in kitabının yayınlanmasından beş yıl sonra, ünlü Fransız biyolog Louis Pasteur, evrime temel oluşturan bu inancı kesin olarak çürüttü. Pasteur, yaptığı uzun çalışma ve deneyler sonucunda vardığı sonucu şöyle özetlemişti:
"Cansız maddelerin hayat oluşturabileceği iddiası artık kesin olarak tarihe gömülmüştür." (Sidney Fox, Klaus Dose, Molecular Evolution and The Origin of Life, New York: Marcel Dekker, 1977, s.4)
Pasteur`ün "hayat ancak hayattan gelir" görüşü, biyogenez (biogenesis) olarak ifade edilir.
Evrim teorisinin savunucuları, Pasteur`ün bu bulgularına karşı uzun süre direndiler. Ancak gelişen bilim, canlı hücresinin son derece kompleks yapısını ortaya çıkardıkça, hayatın kendiliğinden oluşabileceği iddiası giderek daha büyük bir çıkmaz içine girdi.
Evrim Bir Aldatmacadır
Evrim teorisi, abiyogenez konusunda olduğu gibi, materyalist felsefenin yaşatılması için savunulan, bilime değil propagandaya ve gerçek olmayan iddialara dayanan büyük bir aldatmacadır.
Henüz canlılık için gerekli olan tek bir proteinin bile oluşumunu açıklayamayan evrimcilerin savunduğu tüm fikirler daha temelinden çökmüştür. Ancak bütün bu gerçeklere rağmen, günümüzde bazı bilim adamları aldatmacadan ibaret olan bu teoriyi -asılsız olduğunu itiraf etmelerine rağmen- savunmaya devam etmektedirler. Bu bilim adamlarından biri de Harvard Üniversitesi`nden ünlü bir genetikçi olan Richard Lewontin`dir. Kendisi "önce materyalist, sonra bilim adamı" olduğunu şöyle itiraf etmektedir:
Bizim materyalizme olan bir inancımız var, ‘a priori` (önceden kabul edilmiş, doğru varsayılmış) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir açıklama getirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kuralları değil. Aksine, materyalizme olan a priori bağlılığımız nedeniyle, dünyaya materyalist bir açıklama getiren araştırma yöntemlerini ve kavramları kurguluyoruz. Materyalizm mutlak doğru olduğuna göre de, İlahi bir açıklamanın sahneye girmesine izin veremeyiz. (Richard Lewontin, The Demon-Haunted World, The New York Review of Books, 9 Ocak, 1997, s.28)
Görüldüğü gibi materyalist bilim adamları evrim teorisine, onu bilimsel olarak ispatladıkları için değil, ideolojileri bunu gerektirdiği için inanmaktadırlar. Aksi takdirde, savundukları materyalist felsefeyi dayandıracakları başka bir seçenekleri kalmayacaktır.
Sonsuz güç sahibi Yüce Allah, Kuran`da insanların bir kısmının vicdanlarının doğruyu kabul ettiği halde, kibirleri ve büyüklenme duyguları nedeniyle gerçeği görmezlikten geldiklerini şöyle bildirmektedir:
Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak. (Neml Suresi, 14)