Geçen ay İstanbul Büyükada'da bir otelde bir araya gelen ve sözde 'insan hakları aktivistleri' olduklarını iddia eden Türk ve yabancı uyruklu 11 şüpheli, ajanlık iddiasıyla gözaltına alındı. Şüphelilerin, Mayıs 2013'te İstanbul Gezi Parkı'nda başlatılan ve Türkiye çapında kışkırtılan ayaklanmaların benzeri bir eylem planı yaptıkları belirtildi.
Bu olay, geçtiğimiz yıl 15 Temmuz darbe girişimi esnasında Büyükada'daki Splendid Otel'de yapılan gizemli toplantıyı akıllara getirdi. Darbe sürecini içine alan 2 gün boyunca süren bu toplantıya, başlarında CIA danışmanı ABD'li profesör Henri Barkey'in bulunduğu uluslararası analist ve öğretim görevlilerinden oluşan çoğu yabancı uyruklu 17 kişi katılmıştı.
Çalışanların ifadesine göre, ekibiyle özel bir odada sabaha kadar darbeyle ilgili gelişmeleri takip eden Barkey, ABD ile sürekli telefon teması içindeydi. Bu arada, otel yetkililerinden CNN International ve Amerika'nın Sesi ile canlı bağlantı yapabilmesi için gerekli altyapının hazırlanmasını da istemişti.
Oteldeki gizemli toplantıya katılan bir diğer ilginç isim, AB'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Programı'nda görevli Ellie Geranmayeh'di. Geranmayeh darbe gecesi Twitter'dan yolladığı provokatif mesajında: "Erdoğan, Facetime'dan CNN Türk'e bağlanıp halkın sokağa çıkmasını istedi. Bu sırada kendisi güvenlik için komşu bir ülkeye gidiyor." yalanını yayarak sokakta darbeye direnen halkın moral ve motivasyonunu kırmaya çalışıyordu.
Henri Barkey, otelde kalırken bir görevliye söylediği, "Türkiye'ye ilk gelişimde HSBC patladı. İkinci gelişimde Gezi Olayı patlak verdi. Şimdi de darbe girişimi yaşandı." ifadeleriyle adeta konularla bağlantısını vurgular gibiydi. 19 Temmuz'da otelden ayrılırken resepsiyona üzerinde Pensilvanya (FETO terör örgütü lideri Fethullah Gülen'in halen bulunduğu eyalet) yazılı bir çan bırakması da dikkat çekiciydi.
ABD Dışişleri Bakanlığı ve CIA için çalışan bir Ortadoğu uzmanı ve 'Ilımlı İslam' teorisyeni olan Barkey'in eşi Elen Barkey de üst düzey bir CIA yetkilisiydi. Barkey, yine kendisi gibi CIA'nin Ortadoğu uzmanlarından Graham Fuller ile Türkiye'nin Kürt Meselesi isimli kitabı kaleme almıştı. Türkiye'de faaliyet yürüten bölücü terör örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan için, firari olduğu dönemde İtalya'da kalabilmesi için referans mektubu yazan da Henri Barkey'di. İlginç olan, arkadaşı Graham Fuller de FETO lideri Fethullah Gülen'e yeşil kart verilmesi için Pennsylvania’daki federal yargıca bir referans mektubu göndermişti. Fuller aynı zamanda ABD basınında Gülen'i öven ve savunan ateşli yazılarıyla ünlüydü.
Görünen o ki bir kısım CIA Türkiye masası direktörleri, yıllardır Türkiye'nin parçalanmasına kendilerini adamış FETO ve PKK terör örgütleri için seferber etmiş durumda. İç karışıklıkların gizlice planlandığı üs olarak da gözlerden uzak olan Büyükada seçilmiş. 15 Temmuz darbesi esnasında, 1919'daki İstanbul işgali döneminde İngilizlerin ordu karargahı olarak kullandıkları 'Splendid Otel'in üs olarak seçilmesi de sembolik bir mesaj taşıyor.
Büyükada'daki 15 Temmuz darbe toplantısını kamuoyuna ilk duyuran ve adadaki ajan trafiğini o tarihten beri yakın takibe alan Milletvekili Orhan Deligöz, bu toplantıların ABD'nin CIA ve İngiltere'nin MI6 ajanları kontrolünde yapıldığı, ajanların adada İngilizlere ait çeşitli villaları ve 4 oteli kullandıkları, bu otellerin kaçak ve gizli bölümleri olduğu, son toplantının bu bölmelerde yapıldığı bilgilerini verdi.
Yine, gözaltına alınanlardan İ. Ü.'nün temsilcisi olduğu Alman Heinrich Böll Stiftung Derneği, Gezi ayaklanmalarında başroldeydi. İ E.'nin Türkiye direktörü olduğu Af Örgütü ise PKK'nın hendek olaylarında ve Gezi kalkışmasında provokatif eylemlerini meşrulaştıran raporları hazırlamıştı.
Ayrıca, toplantıya katılanlardan İsveç uyruklu A. G.'nin bilgisayarında Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu bölgesinin, Kuzey Irak ve Suriye'deki Kürtlerin yaşadığı alanlarla birleştirilerek yeni bir bölge şeklinde tasvir edildiği haritalar ele geçirildi. Ayrılan yerlere ise terör gruplarının isimleri verilmişti. A.G. haritaların kendi bilgisayarına ait olduğunu itiraf etti.
Toplantıya katılanlardan Alman uyruklu P.S.'nin ise Türkiye dışında Kenya, Angola, Mozambik, Nepal gibi birçok ülkedeki karışıklık eylemlerini organize ettiği belirtildi. P.S. emniyet ifadesinde, toplantıyı Hollanda merkezli "insan hakları kuruluşu" HIVOS'un finanse ettiğini söyledi.
HIVOS, Büyükada toplantılarını dünya çaplı "derin şeffaflaştırma" projesine bağlayan kilit sözcüktü. Bu ipucu bizi 2000’de Yugoslavya’da, 2003’te Gürcistan’da, 2004'te Ukrayna’da ve 2005’te Kırgızistan’da başarıya ulaşan, ardından Küba'da denemesi yapılan "Renkli Devrimler"e ve bu devrimlerin baş mimarı ve finansörü olan dünyaca ünlü milyarder Georges Soros'a götürüyor. Zira HIVOS, Renkli Devrimleri'in organizasyon merkezleri olan Soros'un Açık Toplum Vakıfları'nın alt kuruluşundan başka bir şey değil.
Bir kaynakta HIVOS'un, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 4 ülkedeki Soros Vakıfları'yla olan bağlantısı şöyle açıklanıyor:
"Kafkaslar, Orta Asya, Türkiye ve Afganistan'daki Soros Vakıfları, üç Hollanda organizasyonu ile uyum içinde çalışan bir bağış programı kanalıyla karşılıklı kültürel ve sanatsal işbirliğini teşvik eder. Bu organizasyonlar: 'the European Cultural Foundation', 'the Humanist Institute for Co-operation with Developing Countries (HIVOS)' ve 'Felix Meritis'."
Diğer yandan, son Büyükada toplantısına katılanlardan Ö. D.’nin Soros’un kuruluşlarında danışmanlık yapıyor olması da rastlantı değil elbette. Bu kişinin bilgisayarında, “biz bir direnişin kendiliğinden patlak vermesini bekleyemeyiz. Adalet eylemlerini ilçelere yayalım... Eylemleri her güne dönüştürmeliyiz." şeklinde toplantının amacını net şekilde ortaya koyan kalkışma planları ele geçirildi.
Kısacası Büyükada toplantıları, MI6, CIA, Soros, Açık Toplum Enstitüsü ve Renkli Devrimler zincirinin Türkiye'yi hedef alan son girişimlerinden biri. Henüz başarıya ulaşamadı fakat İslam dünyası birlik olmadıkça bu tip planları yapanlar vazgeçecek gibi de görünmüyorlar. Hedef bugün için Türkiye, Katar, İran gibi görünebilir. Ancak, nihai hedef tüm İslam alemidir. Söz konusu odaklar 15 Temmuz darbe girişiminde Türk halkından gereken cevabı almışlardır; fakat bu durum yeterli olmamış gibi görünmektedir. Sadece Türkiye değil, tüm İslam aleminde potansiyel bu tip tehditlere karşı ittifak, temel hedefimiz olmalıdır.