Çoğu kişi, demokrasinin beşiği olan Amerika’da şiddet ve protestolar farklı olur diye düşünüyordu. Geçtiğimiz hafta Missouri eyaletinin Ferguson kasabasında yaşanan olaylar bu algıyı büyük ölçüde değiştirdi. Silahsız siyahi Amerikalı genç Michael Brown’un polis kurşunuyla hayatını kaybetmesi, ardından başlayan protestolar, şiddetli öfke ve yağma olayları sadece ABD için değil bütün dünya için bir uyarıydı aslında. Belli ki, dünyada şiddet ve öfkenin sebebi demokrasi sorunu, özgürlük problemi veya problemli komşu coğrafyalar değil, bir algı ve anlayış bozukluğuydu.
Ferguson’daki olayların temel sebebini polisin aşırı güç kullanımına ve öfkeli müdahalelere bağlayanlar oldu kuşkusuz. Oysa gerçek sebep daha derinlerde. Ferguson, ağırlıklı olarak siyahların yaşadığı bir bölge. Toplam 22 bin kişilik nüfusun üçte ikisini siyahlar oluşturuyor. Buna karşın Belediye Başkanı ve Kent Konseyi yönetimindeki altı kişiden beşi beyaz. İdarenin üst kurumlarında beyazların hakimiyeti söz konusuyken, polis merkezlerinde sadece birkaç siyah polis memuru var. Halk ve polisler arasında sırf bu sebeple büyük bir uçurum söz konusu.
Bölge, bağlı olduğu St. Louis genelinde belki de en yoksul bölge olma unvanını taşıyor. Geçtiğimiz yıllarda gelişen ticaret, gelir eşitsizliğini sadece beyazlar lehine bozdu. Siyah halk son 15 yılda daha da fakirleşti. Yatırımlar ve şirketler büyük oranda beyazlara ait; bu şirketlerde işe alınanlar da genellikle beyazlardan seçiliyor. Dolayısıyla fakirleşen siyah halk, aynı zamanda işsizleşti de.
Öldürülen Michael Brown, Ferguson’daki olayların kızışması için sadece bir kıvılcımdı. “Irkçılık” belası, o veya bu şekilde oradaki canları uzun zamandır acıtıyordu zaten.
Dünyadaki tüm belalar, zihniyet sorununun ürünüdürler. Radikaller dini yanlış yorumlar, komünistler “eşitlik” adına terörü makul sayar, ırkçılar ise bilimsel anlamda kendilerinden aşağı ırklar olduğu mantığını gerekçe olarak kullanırlar. Afrika, ırkçılık adı verilen zihniyet sorununun sıkıntılarını hala onulmaz şekilde yaşıyor. Ne onlara, ne de onları aşağı ırk zanneden sömürücülere, herkesin Hz. Adem’in evlatları olarak eşit oldukları, aşağı ırk kavramının bilimsel sahteliği anlatılmıyor.
Bu eğitimsizlik, belli ki demokrasinin beşiği olan Amerika’nın da sorunu. Farklı kıtalarda farklı şekillerde de olsa benzer sorunların kendisini göstermesi sürpriz değil. Eğer yanlış zihniyeti değiştirecek bir eğitim verilmezse, kendisini ilmi bir gerçek olarak üstün zanneden bir kısım beyaz halk, mutlaka siyahlara yönelik çarpık bakış açısını yaşatacaktır. ABD’de şu an olanlar tam olarak budur.
ABD’den bazı akademisyen ve yazarlar, Ortadoğu’da şiddeti teşvik ettikçe, problemlerin baskı ve savaş ile çözüme kavuşacağını dillendirdikçe onlara uyarım şu olmuştu: “Şiddeti teşvik etmeyin; o şiddet, istemediğiniz, beklemediğiniz bir anda sizin karşınıza çıkabilir.” Ferguson’daki olaylar, bu uyarının bir tezahürü olarak değerlendirilebilir. Ve söz konusu olaylar önemli bir şeyi hatırlatmıştır: Zihniyet; uzaklık, coğrafya farkı ve medeniyet dinlemiyor. Sapkın zihniyet, bir yerde yeşerdiğinde diğer tarafta kök salması kolay oluyor. Bu tehdidi radikalizm konusu için de değerlendirmek lazım. Radikalizm bir zihniyettir, Amerika’da güçlenmesi için Amerika’nın Ortadoğu komşusu olması şart değildir.
Umarız ABD gibi güzel ve önemli bir ülke bu çatışmalardan kısa zamanda kurtulur ve umarız radikalizm belası ABD’nin de ciddi bir sorunu haline gelmez. Bu elbette duamızdır, fakat gelişen olaylar ışığında alınması gereken ders göz ardı edilmemelidir. Obama yönetiminin başından beri şiddet yanlısı bir tutumu olmadığı bilinmektedir. Fakat Ortadoğu’da “sükûnet” adına, daha fazla bölünmeleri, Büyük Kürdistan gibi hayali projeleri ve dolayısıyla bunların akabinde oluşacak olan şiddet ve iç çatışmaları teşvik eden zihniyetler ABD için bir sorundur. Onlar bunları savundukça, ABD’nin kendisine kadar ulaşacak bir şiddet ve öfke politikasına kapı açmış olmaktadırlar. Barışçıl protestoların adeta tarihe gömülmeye başladığı, insanların öfke ve nefrete kolayca yönlendikleri şu dönemde, ABD’nin de nasibini aldığı artık sır değildir.
Dünyada her ülke kendine has özellikleriyle ayrı bir değerdir. Bu anlamda her ülkeden faydalanılacak güzellikler elbette vardır. Amerika için bu güzellikler demokrasi ve özgürlüklerdir. Demokrasi ve özgürlükler ise bugün dünya ülkelerinin temel ihtiyacıdır. Dolayısıyla Amerika gibi bir dev güç, ülke politikalarında, dünya meselelerinde elbette devrede olmalıdır. Fakat bunu yapabilmek için ABD, zihniyet değişikliğine önce kendisinden başlamalıdır. Şiddeti, vandalizmi, ırkçılık ve radikalizmi çözecek olanın şiddet değil sadece ve sadece eğitim olduğuna inanmalıdır.
Bu olduğunda şiddetin yaygın olduğu bölgelerin, Ortadoğu’nun, Afrika’nın ve tüm kaynayan yerlerin sorunları kuşkusuz ki kısa sürede çözülecektir. Amerika bunun sağlanması için önemli bir konuma sahiptir. Kendisinden ve tüm dünyadan şiddetin uzaklaşması için öncü olabilir. Bunu sadece doğru eğitime önem vererek yapabilir.
Adnan Oktar'ın Arab News, Burma Times ve Muslim Mirror'da yayınlanan makalesi:
http://www.arabnews.com/news/columns/619491
http://burmatimes.net/a-lesson-from-ferguson-riots/
http://muslimmirror.com/eng/a-lesson-from-ferguson-riots/