s. 105 Endosimbiyoz hipotezinin geçersizliği: - Darwinistler, fotosentez yapan canlı hücrelerini ve çok hücreli canlıların gelişimini açıklayamadıklarından, tesadüfen meydana geldiğini iddia ettikleri tek hücrelilerin bir başka hücre içine girerek yerleştiğini ve böylelikle kloroplast ve mitokondri gibi kompleks yapıları meydana getirdiğini iddia ederler. Fakat bu büyük bir aldatmacadır. - Öncelikle tesadüfen tek hücrelilerin oluştuğu iddiası büyük bir aldatmacadır. Tesadüfen hücrenin tek bir proteinin bile oluşamayacağı bugün kesin bilimsel delillerle ispat edilmiştir. - Eğer kloroplastlar iddia edildiği gibi geçmişte bağımsız hücreler iken büyük bir hücre tarafından yutulmuş olsalardı, bunun tek bir sonucu olurdu; o da, bunların ana hücre tarafından sindirilmesi ve besin olarak kullanılmasıdır. - Tüm imkansızlığına rağmen, kloroplastın atası olduğu iddia edilen hücrelerin ana hücre tarafından yutulduğunu varsaydığımızda şu problem ortaya çıkar: Eğer ana hücre yuttuğu diğer hücreleri organel olarak kullanacaksa, onlara ait bilgiyi de DNA'sında şifre olarak önceden bulunduruyor olması gerekirdi. Hatta yutulan hücrelerin DNA'ları da ana hücreye ait bilgilere sahip olmalıydı. Böyle bir şey ise elbette imkansızdır; hiçbir canlı kendisinde bulunmayan bir organın genetik bilgisini taşımaz. Ana hücrenin DNA'sıyla, yutulan hücrelerin DNA'larının birbirlerine sonradan "uyum sağlamaları" da mümkün değildir. Bu, besin olarak kümes hayvanlarını tüketen insanlarda da bir süre sonra kanat gelişeceğini iddia etmekten farksızdır. - Hücre içinde çok büyük bir uyum vardır. Kloroplastlar ait oldukları hücreden bağımsız hareket etmez. Kloroplastlar protein sentezlemede ana DNA'ya bağımlı olmalarının yanında çoğalma kararını da kendileri almaz. Bir hücrede tek bir tane kloroplast ve tek bir tane mitokondri yoktur. Bunların sayıları birden fazladır. Tıpkı diğer organellerin yaptığı gibi bunların sayıları da hücrenin aktivitesine göre artar ya da azalır. Bu organellerin kendi bünyelerinde ayrıca bir DNA bulunmasının özellikle çoğalmalarında çok büyük faydası vardır. Hücre bölünürken, çok sayıdaki kloroplast da ayrıca ikiye bölünerek sayılarını 2'ye katladıklarından, hücre bölünmesi daha kısa sürede ve seri olarak gerçekleşir. Böyle bir uyumun dışarıdan gelen bir hücre yoluyla gerçekleştirilmesi imkansızdır. - Kloroplastlar bitki hücresi için son derece hayati önemi olan güç jeneratörleridir. Eğer bu organeller enerji üretemezlerse, hücre yaşayamaz. Kloroplastların işlevlerini yerine getirmek için kullandıkları proteinleri sentezlemek için kendi DNA'ları yeterli değildir. Ana DNA kullanılarak bu proteinler sentezlenir. Dolayısıyla kloroplastın hücrenin ana DNA’sından bağımsız bir yapı olması mümkün değildir. Amerikalı biyolog L. R. Croft bu konuda şu yorumu yapar: "Bir bakterinin başka bir bakteriyi yutması hiçbir şekilde gözlemlenmemişken, böyle bir iddiada bulunmak hiçbir şekilde bilimsel değildir. Kaldı ki kloroplast, ribozom, mitokondri, lizozom gibi organeller hücre dışına alınarak birbirlerinden ayrıldıklarında yaşayamamaktadır." (L.R.Croft, How Life Began, Evangelical Press, 1988 s. 93-94) |
s. 106-107 “Tek hücrelilerden çok hücrelilere geçiş” aldatmacası - Darwinistler, koloni halinde yaşayan tek hücrelilerin zamanla çok hücreli canlılara dönüştüğü iddiasını ortaya atarlar. Ancak bu büyük bir aldatmacadır. - Daha önce de belirtildiği gibi, tek bir hücrenin tek bir proteinin bile tesadüfen oluşabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla Darwinistlerin yaşamın başlangıcını açıklayabilmek için ortaya attıkları “ilk hücre” tezi, tümüyle aldatmacaya dayanır. - Tek hücreliler (prokaryotlar) ve çok hücreliler (ökaryotlar) birbirlerinden tamamen farklı canlılardır. Her biri komplekslik içerir, fakat çok hücreli canlılarda bazı özelleşmiş yapılar, çok daha kompleks bir DNA ve organel sistemi söz konusudur. Tek hücreli bir canlının çok hücreliye dönüşümü bilimsel olarak imkansızdır, hiçbir şekilde deney ve gözlemlerle kanıtlanamaz ve daha da önemlisi söz konusu iddiayı doğrulayacak tek bir tane bile fosil kaydı bulunmamaktadır. - Söz konusu iddia, Darwinistlerin tek hücreliden çok hücreliye geçiş senaryosu için kurgulanmış mantığa ve bilime son derece aykırı bir senaryodur. Volvox veya pandorina isimli tek hücreli canlıların bir araya gelerek bir koloni halinde yaşadıkları doğrudur. Fakat bu hiçbir zaman söz konusu tek hücrelileri birleştirerek çok hücreli bir canlı haline getirmeyecektir. - Nitekim getirmemiştir de. Söz konusu canlılar milyonlarca yıldır aynı kolonileşme sistemi ile yaşamaktadırlar. Ve hala aynı tek hücreli canlılardır. Yapılarında HİÇBİR DEĞİŞİM OLMAMIŞTIR. Milyonlarca yıl boyunca çok hücreliye dönüşen tek bir tane bile volvox hücresi fosili bulunmamıştır. - Bütün bunların ötesinde, tek hücreli bir canlının bilimsel anlamda çok hücreli kompleks bir canlıya dönüşmesi, daha önce sahip olmadığı organellere sahip olması, DNA’sına yeni bilgiler eklenmesi, enerji-protein üretimi, DNA kopyalanması gibi sistemlerinin tümüyle değişime uğrayarak tamamen farklı bir yapı haline dönüşmesi imkansızdır. |
s. 123 “Yaşamın denizlerde başlayıp karalara geçtiği” aldatmacası - “Evrim” kelimesini kullanmaksızın, evrimin iddia ettiği senaryoyu dile getirmek ve bunu bir gerçekmiş gibi sunmak Darwinistlerin bilinen bir taktiğidir. Yaşamın 500 milyon yıl önce denizlerde ortaya çıktığı ve daha sonra karalara geçtiği iddiasıyla aslında söz konusu ders kitapları, evrim iddialarının propagandasını yapıyor görünümündedirler. - Yaşamın başlangıcı ile ilgili fosillerden edindiğimiz tarih, 3.5 milyar yıl öncesidir. Bu döneme ait bakteri fosilleri, günümüz bakterileri ile tam anlamıyla AYNIDIR. - Günümüzden yaklaşık 540 milyon yıl önce ise, Darwinizm’i tamamen çürüten, Darwin’in en büyük kabusunu oluşturan olaylardan bir tanesi gerçekleşmiştir: Kambriyen Patlaması. - Kambriyen Patlaması, yalnızca tek hücreli ve birkaç çok hücrelinin (bunlar uzantı ve çeşitli uzuvlara sahip olmayan canlılardır) yaşadığı dönemde, mükemmel kompleks canlıların bir anda muhteşem bir çeşitlilikle ortaya çıktıkları dönemdir. Bu olağanüstü çeşitlilik Darwinistler tarafından açıklanamamaktadır. - Dolayısıyla Darwinistlerin “tek hücreli canlıdan türeyerek yavaş yavaş suda yaşam gelişti” iddiaları tamamen aldatmacadır. Canlılar, mükemmel kompleks yapılarıyla günümüzden 540 milyon yıl önce ANİDEN ortaya çıkmışlardır. - Denizden karaya geçiş iddiası ise yine Darwinist mantığa dayanan bir başka büyük aldatmacadır. Denizden karaya geçişin bilimsel ve metabolik imkansızlığı, böyle imkansız dönüşümün hiçbir avantaj niteliği taşımaması ve en önemlisi, söz konusu iddiayı kanıtlayacak TEK BİR TANE BİLE ARA FOSİL OLMAYIŞI bu iddiayı temelinden ortadan kaldırmaktadır. - Deniz canlıları da, kara canlıları da, kuşlar ve sürüngenler de milyonlarca yıldır şu an oldukları görünümdedirler. Oldukları şekilde yaratılmış ve milyonlarca yıl boyunca değişmemişlerdir. Bunu kanıtlayan 100 milyon adet fosil bulunmaktadır. - Darwinistlerin hayali “geçiş” iddialarını kanıtlayan ise TEK BİR TANE BİLE ARA FOSİL YOKTUR. |
s. 125 Homolog organların “akrabalık derecesini belirlemeye yaradığı” aldatmacası - Homoloji, hiçbir delile dayanmayan, yalnızca dış görünüşlerden yola çıkılarak ortaya atılmış yüzeysel bir varsayımdır. Bu varsayım, Darwin'den günümüze kadar hiçbir somut bulgu tarafından da doğrulanamamıştır. - Öncelikle, homolog yapılara sahip canlıların evrimciler tarafından öne sürülen hayali ortak atalarının fosillerine yeryüzünün hiçbir tabakasında rastlanmamıştır. Bu iddiayı doğrulayacak tek bir tane bile ARA FOSİL YOKTUR. - Darwinistlerin hiçbir evrimsel bağ kuramadıkları, bütünüyle farklı sınıflara ait canlılarda bile ortak homolog organlar bulunmaktadır. Örneğin bir memeli olan yarasada kanat vardır, kuşlarda kanat vardır, sineklerde ve diğer çeşitli böcek türlerinde de kanat vardır. Evrimciler, birbirinden farklı bu sınıflar arasında hiçbir evrimsel bağ ve akrabalık kuramamaktadırlar. Bu durum, Darwinistlerin ortak köken iddiasını tamamen ortadan kaldırır. - Homolog organlara sahip canlılarda, bu organların genetik şifreleri birbirlerinden tamamen farklıdır. Dolayısıyla bu yapılar, yalnızca görünürde benzerdir. Bu durum, Darwinist iddiaları tamamen ortadan kaldırır. - Bu organların embriyolojik gelişim safhaları da birbirinden çok farklıdır. Dolayısıyla homoloji evrime hiçbir dayanak oluşturmamaktadır. |
s. 125 Analog organların “farklı hücre gruplarından farklılaşarak oluşan organlar olduğu” aldatmacası - Analog organlar, yüzeysel benzerlikleri olan ve hemen hemen aynı görevi yapan organlardır. Fakat farklı canlılardaki analog organların genetik yapıları incelendiğinde birbirlerinden tamamen farklı oldukları gözlenir. Çünkü bu tür benzerlikler yüzeyseldir. - Bu iddiayı destekleyebilmek için Darwinistler şaşırtıcı senaryolar geliştirirler. Örneğin evrim teorisine göre, kanatlar birbirinden bağımsız olarak dört kez "tesadüfen" ortaya çıkmıştır: Böceklerde, uçan sürüngenlerde, kuşlarda ve uçan memelilerde (yarasada). Doğal seleksiyon-mutasyon mekanizmalarıyla asla açıklanamayan, kesin olarak tesadüfen meydana gelmesi imkansız olan kanatların dört kez ayrı ayrı oluşmaları, hem de oluşan bu kanatların birbirine benzer yapılar sergilemeleri elbette ki mümkün değildir ve evrimci biyologlar için ciddi bir açmaz oluşturur. - Bu konuda evrimci tezi çıkmaza sürükleyen en somut örneklerden biri de, memeli canlılarda ortaya çıkar. Çağdaş biyolojinin ortak kabulüne göre, tüm memeliler iki temel kategoriye ayrılır; plasentalılar ve keseliler. Evrimciler, bu ayrımın memelilerin henüz ilk başlangıcında doğduğunu ve her iki kategorinin birbirlerinden tamamen bağımsız olarak ayrı birer evrim tarihi yaşadığını varsayarlar. Ancak ne ilginçtir ki, bu iki kategorinin özelliklerini de gösteren canlılar bulunmaktadır. Dolayısıyla evrim teorisine göre bu canlıların şuursuz tesadüfler tarafından, üstelik ikişer kez üretilmesi gerekmektedir. Elbette böyle bir şeyin gerçekleşmesi mümkün değildir. - Dolayısıyla analoji, Darwinistlerin farklı canlılardaki benzer yapıları açıklayamadıkları için, bir mecburiyet üzerine geliştirdikleri bir aldatmacadır. Darwinistler bu iddiayı ortaya atarlarken, söz konusu benzer yapıların nasıl ortaya çıktıklarını, neden bu iddiaları kanıtlayan fosil kayıtlarının olmadığını açıklayamamaktadırlar. Elbette böyle bir gelişim senaryosu doğru olmadığından bu açıklamaları yapabilmeleri de imkansızdır. |
s. 152 “Bitkilerin evrimleştiği” aldatmacası - Söz konusu ders kitabında geçen, bitkilerle ilgili açıklamaların tümü sözde evrime bağlanmış ve bitkilerin tüm mucizevi özelliklerinin tesadüfen meydana geldiği iddia edilmiştir. - Tüm evrim iddiaları gibi bitkilerin evrimi iddiası da büyük bir aldatmacadır. Darwinistler hiçbir bilimsel delil vermedikleri uzun senaryolar anlatırlarken, bitkiye ait ilk hücrenin nasıl meydana geldiğini kesin olarak açıklayamamaktadırlar. Değil hücreyi hücrenin tek bir organelinin oluşumunu bile açıklayamamaktadırlar. - Darwinistler tek bir bakteri hücresinin bir proteinini bile açıklayamazken tüm canlı çeşitliliğinin bu hayali ilk bakteriden türediğini iddia edecek kadar ileri giderler. Fakat imkansız olmasına rağmen, tesadüfen bir bakteri hücresinin oluştuğunu varsaysak bile, bitki hücresi ile bakteri hücresi arasındaki derin yapısal farklar, bu iddiayı tamamen ortadan kaldırmaktadır. - Darwinistler bu imkansızlık üzerine, alglerin tesadüfen oluştuğunu iddia eder ve bitki hücrelerinin kökeninin algler olduğunu söylerler. Öncelikle alg gibi kompleks hücre yapılarının tesadüfen oluşması imkansızdır. Ancak tüm imkansızlığına rağmen alglerin tesadüfen oluştuğunu varsaysak bile, kompleks bitki hücresinin böyle bir yapıdan gelişmesi imkansızdır. - Algler, hemen her ortamda yaşayabilen ve fotosentez yaparak atmosferdeki oksijenin büyük bir kısmını sağlayan organizmalardır. Bunun yanısıra hücre duvarlarını oluşturmak için kompleks yapılı kimyasal maddeler kullanan ve balıklardaki D vitaminin de kaynağı olan algler tesadüfen oluşamayacak özel sistemlere sahiptirler. - Milyarlarca yıl öncesine ait fosilleşmiş resif kalıntılarında bulunan alg fosilleri, bugünkü kompleks alg yapılarına sahiptir. Yani algler milyonlarca yıldır alg olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. - Fotosentez evrimin tesadüf mantığını geçersiz kılan olağanüstü komplekslikle bir işlemdir. bugünkü bilim ve teknoloji düzeyi bu son derece kompleks ve esrarengiz sistemin işleyişini ana hatları dışında çözmeye yetmemektedir. - Kaldı ki bir gün bu sır çözülse dahi, bir kurşun kalem ucuna 500 bin tanesi sığdırılmış klorofil molekülünün bir benzerini üretmek dahi şu anda insan aklı ve yeteneklerinin çok ötesinde bir durumdur. Dolayısıyla insan aklı ve imkanlarının gerçekleştiremediğini, bitkilerin içindeki şuursuz atomların ve kör tesadüflerin gerçekleştirdiğini iddia etmek son derece akıl dışıdır. - Bütün bunların ötesinde Darwinistlerin bu imkansız iddialarını kesin olarak çürüten en büyük gerçek, milyonlarca yıllık bitki fosillerinin günümüzdeki bitkilerle TAM OLARAK AYNI OLMASIDIR. Bitkiler, tüm diğer canlılar gibi, bugünkü görünümlerinde yaratılmışlar ve milyonlarca yıl boyunca hiçbir değişime uğramadan kalmışlardır. - Bunun yanında, TEK BİR TANE BİLE BİTKİ ARA FOSİLİ BULUNMAMAKTADIR. Ele geçen tüm fosiller, tam, mükemmel günümüz bitkilerinin fosilleridir. Dolayısıyla bitkilerin evrimi iddiası da, tüm diğer evrim iddiaları gibi büyük bir aldatmacadır. |