Yeryüzünde Materyalizm'in ve Darwinizm'in meydana getirdiği sosyal tahribat, ancak İslam ahlakının güzelliklerinin yaşanması ile düzelebilir.
Bugün dünyada yaşananları düşündüğümüzde, yeryüzünde son derece kapsamlı ve etkin olayların aynı zaman diliminde meydana geldiğini rahatça görebiliriz. Özellikle, yeryüzünde geniş bir alanı tehdit eden terörist eylemler, bölgesel çatışmalar, doğal afetler, fakirlik, ahlaki dejenerasyon, globalleşme ve teknolojinin olağanüstü gelişimi gibi konular dünyanın gündemini büyük bir hızla değiştiriyor. Bu gelişmelere kayıtsız kalarak, kendi sınırları içinde kapalı bir hayat yaşamak artık hiçbir toplum için mümkün görünmüyor.
Bu çağda toplumlar bir yandan globalleşen dünyaya uyum sağlamak için uğraşırken, bir yandan da öz kimliklerini korumaya çalışıyorlar. Fakat aklı selim insanların ortak arzusu oluşan yeni dünya düzeninin sevgi, barış, adalet ve dayanışma gibi insancıl değerler üzerinde yükselmesidir.
Ülkemiz, bu yeni sistemin şekillenmesinde, çok kilit bir coğrafi konuma sahip olduğu için ve Osmanlı İmparatorluğu'nun tek mirasçısı olması itibariyle çok önemli belirleyici bir faktördür. Bu nedenle, Ülkemiz'in ve dolayısıyla dünyanın geleceğine yönelik gelişmeleri doğru değerlendirmemiz ve bu yönde birlik, beraberlik içinde adımlar atmamız gerekmektedir.
Yaşadığımız dönemde terör olaylarının, bölgesel çatışmaların, savaşların artması, her gün yüzlerce insanın ölmesi vicdanları rahatsız etmektedir. Elbette ki, bu acıların bir an önce sona ermesi için kalıcı ve kesin bir çözüm getirmeye yönelik samimi gayret sarfedilmelidir. Bunun için de, yaşanan çatışmaların ve kargaşanın kökeninin iyi tahlil edilmesi ve buna göre bir çözüm getirilmesi gerekir.
Çatışmaların Kökeninde Materyalist-Darwinist Zihniyet Vardır
Çatışmanın kökeninde Allah'ın varlığını inkar eden materyalist dünya görüşü ve buna bağlı olarak da hızla artan sevgisizlik ve merhametsizlik vardır. Bu sapkın görüş, inançsızlığın getirdiği acımasızlığı ve sorumsuzluğu sözde doğal ve meşru olarak gösterir. Allah'tan korkulmadığında ve O'nun Yüce Zatı'na sevgi duyulmadığında, bu sapkın ideolojileri yaygınlaştırmak, çıkar elde etmek ve üstünlük arzularını tatmin etmek için her türlü çatışma adeta meşru görülür ve öyle gösterilmeye çalışılır.
Yeryüzünde yaşanan çatışmayı meşru gösterme çabalarının bir ürünü olarak da, 19. yüzyılda evrim teorisi ileri sürülmüştür. Hayatın başlangıcını açıklama iddiasıyla ortaya atılan bu çarpık teori, hayatı bir çatışma alanı olarak tanımlar. Böylelikle insanlar, toplumlar ya da devletler arasındaki çatışmaların doğal ve meşru, hatta gerekli olduğu yalanı sözde bilimsel bir kılıfla ileri sürülür. Halbuki çatışmanın insanlığa ne büyük belalar getirdiği yakın tarihte açıkça görülmüştür.
Bugün, medeniyetler çatışması iddialarında bulunanlar yeni bir çatışmanın kaçınılmazlığı fikrini insanlığın gündemine getirerek, Allah esirgesin, büyük felaketlere zemin hazırlamaktadırlar. Medeniyetler çatışması kavramı da, diğer çatışma senaryoları gibi yine belli çevrelerce ortaya atılan suni bir kavramdır. Medeniyetler birbirleriyle çatışmazlar, aksine medeniyetler birbirlerinden etkilenerek daha ileri medeniyetlere ulaşırlar. Nitekim, bugünkü modern Batı Medeniyeti'nin gelişmesinde İslam Medeniyeti'nin büyük katkısı olmuştur. Ayrıca, farklı medeniyetlerden insanlar da rahatlıkla sevgi, şefkat ve dostluk içinde birarada yaşayabilirler. Bunun en güzel örneği de, mirasçısı olduğumuz Osmanlı İmparatorluğu zamanında yaşanmıştır.
Yeryüzünde Kalıcı Barış, Huzur ve Refah için
Dolayısıyla, kalıcı olarak yeryüzüne barış, huzur ve refahın gelmesi için materyalist-Darwinist dünya görüşünün fikri olarak çürütülmesi ve İslam ahlakının getirdiği ışığın dünyayı tekrar aydınlatması gerekmektedir.
Bu nedenle, günümüzde materyalist düşüncenin dayanak bulduğu evrim teorisinin bilimsel olarak çöküşü her fırsatta insanlara anlatılmalıdır. Bununla birlikte, sevgi, şefkat, adalet, fedakarlık, hoşgörü gibi faziletleri içinde barındıran İslam ahlakının yaşanması gerekliliğinin de üzerinde önemle durmak gerekmektedir. Şu özellikle belirtilmeli ki, yeryüzünde Materyalizm'in ve Darwinizm'in meydana getirdiği sosyal tahribat, ancak İslam ahlakının güzelliklerinin yaşanması ile düzelebilir.
Günümüzde gelişen teknolojinin, bilhassa internetin toplumların kültürlerini doğrudan etkilediği açıkça görülmektedir. Önemli olan bu etkinin hangi yönde olacağını iyi tayin etmektir. Eğer, biz kendi kültürümüze ve ahlaki değerlerimize sahip çıkmazsak, onların yerini bir takım sapkın görüşlere bırakmış oluruz. Bunun için, bilimi, teknolojiyi en iyi şekilde değerlendirerek milli ve manevi değerlerimizi yeni yetişen nesillere en güzel şekilde sunmalıyız. Böyle yaparsak Rabbimiz'in izni ile insan aklına ve fıtratına tamamen ters olan sapkın düşüncelerin toplumda yer bulması olanaksızlaşır. Bu batıl düşünceler, sadece ibretlik birer belge olarak tarih sayfalarında asılı kalırlar. Bu son derece öncelikli bir konudur. Yaşadığımız bilgi ve kültür çağı da bunu gerektirir.
Nitekim, özellikle son yıllarda dünyada İslam ahlakı oldukça yaygınlaşmıştır. Böylelikle, insanlar daha merhametli, fedakar, anlayışlı ve yardımsever olmaktadırlar. Bu anlayışın ve dayanışmanın çapı genişledikçe yeryüzündeki problemlerin hepsi bir günde çözülecek boyuta gelecektir. Bu günler de yakındır, Allah'ın izniyle.