Sıradan bir okulda 12 yaşındaki bir öğrenci tahtada bir matematik problemi çözüyor, öğretmen ciddiyetle oturduğu yerden takip ediyor, diğer öğrenciler sessizce not alıyorlar. Öğretmenin masasında bir Kalaşnikov tüfeği ve yedek şarjörleri duruyor.
Bu fantastik bir film sahnesi değil. Pakistan’daki sıradan bir eğitim kurumunda sıradan bir günden bir kesit sadece. Pakistanlı öğretmenler artık silahlandırılıyor ve silahlarıyla derse girebiliyorlar. Öğrencilere ise polis tarafından silah kullanma ve bomba imha eğitimi veriliyor. 2014’ün son günlerinde Taliban’ın Peşaver’deki bir okula yaptığı kanlı saldırının sonuçlarından bazıları bunlar.
Taliban militanlarının acımasızca katlettikleri kurbanların 132’si daha çocuk yaşlarındaki masum öğrencilerdi. Vahşetin boyutu nedeniyle saldırı Pakistan’ın 11 Eylül’ü olarak anıldı. 2014’ün yaz aylarında Pakistan ordusunun, Kuzey Veziristan Bölgesinde, Taliban militanlarına karşı başlattığı Zarb-e-Azb Operasyonuna karşı bir misillemeydi. Bir kez daha gösterdi ki, şiddet daha çok şiddet doğuruyor, kan daha çok kan getiriyor.
Pakistan terör olaylarının sıklıkla yaşandığı bir ülke. Pakistanlı öğrencilerin anti-terör eğitimi almaları yadırganacak bir uygulama değil. Ancak eğitim kurumlarının silahlarla donatılması kesinlikle Taliban’ı caydırmaz, terör eylemlerini durdurmaz veya akılan kanı azaltmaz. Katliamları gerçekleştiren radikal teröristler zaten ölmek amacındalar, dolayısıyla karşılarına çıkacak silahlı öğretmenlerden çekinmezler.
Aynı Allah’a, aynı dine, aynı peygamberlere iman edenler birbirini katlediyor. Sorunların çözümünü sevgi, kardeşlik ve dostluk ile değil silahlar ve bombalar ile arıyorlar. Sevgisizlik, çatışma ve zulüm ruhu her taraflarını kaplamış. Yaşananlar aslında bundan ibaret.
Okul katliamının hemen ardından Pakistan Hükümeti radikal terör örgütlerine yönelik bir program açıkladı. Ulusal Eylem Planı[i] adı altında 20 maddelik bir mücadele planı yürürlüğe koydu. Bu plan ağırlıklı olarak sert tedbirler, askeri operasyonlar, idam cezası gibi uygulamalarla terörle mücadeleyi amaçlıyordu. Ne var ki planın hayati bir eksiği vardı: Bataklığı kurutmaktan ziyade sivrisinekleri öldürme odaklıydı.
Pakistan Talibanı ve bazı alt grupları şiddet ve terörü tek yöntem olarak kabul ediyorlar. Müzakerelere sıcak bakan Afgan Talibanından daha da radikal bir yapıya sahipler. Küçük çocukları, suçsuz kadınları, camide ibadet eden Şii Müslümanları, çocuk felci aşısı yapmak isteyen sağlık görevlilerini acımasızca öldürebiliyorlar. Günahsız kız öğrencilere saldıracak veya yüzlerine asit atacak kadar nefret dolular.
Bataklığı kurutmak için işte bu kin, nefret ve düşmanlığın gerçek kökenini iyi anlamalıyız. Ancak öncelikle önyargılardan sıyrılmak, öfke ve duygusallığın etkisi altında kalmamak gerekiyor. Taliban Pakistan Hükümetini devirmeyi ve kendi radikal dini modelini hakim kılmayı amaçlıyor, başka bir anlayışa ve inanca hayat hakkı tanımıyor. Dehşet ve korku uyandıran eylemlerini ideolojisi uğruna yapıyor. Taliban’ı tehlikeli kılan silahları değil, sahip olduğu radikal ideolojisi. Taliban ideolojisinin altyapısında gerçek İslam’da hiçbir yeri olmayan hurafeler, uydurma hadisler ve bağnaz inançlar var. Uğruna öldükleri ve öldürdükleri, Kuran’daki İslam’a tamamen aykırı bir bağnazlık dini.
Taliban terörünü doğuran ve besleyen radikal inanç sisteminin kaynağı ise, Amerikan veya Hindistan gizli servisleri değil, uluslararası güçler de değil. Sorunun kökeni dışarıda değil, aksine Pakistan toplumunun siyasal-sosyal- kurumsal yapılarında ve özellikle milli eğitim sisteminin içinde.
Pakistanlı öğrenciler genellikle medreseler veya devlet okullarında eğitim görüyorlar. Ülkede yaklaşık otuz bin medrese ve 1.5 milyon medrese öğrencisinin olduğu tahmin ediliyor. Medreseler özellikle fakir ailelerin çocuklarına ücretsiz dini eğitim ve konaklama imkanı sağlıyor. Ne var ki bunların önemli bölümü resmi müfredattan uzak, ağırlıklı olarak hurafelere dayalı bir din eğitimi veriyor. Bazıları devlet bilgisi ve kontrolü dışında faaliyet gösteriyor veya finans kaynakları belirsiz. En önemlisi ise, öğrenciler İslam dini adı altında bağnaz, sevgisiz, nefret içeren bilgiler ediniyor, mezun olduklarında din görevlileri olarak bunları topluma anlatmaya başlıyorlar. Elbette böylesine yanlış bir eğitim, İslam adına ortaya çıkan radikallere rahatlıkla asker devşirme imkanı sağlıyor.
Şüphesiz şiddet ve terör yanlıları sadece medreselerden gelmiyor. Devlete ait eğitim kurumları da fanatik bakış açısına sahip çok sayıda genç beyin üretiyor. “İslam dini ve Pakistan tehlike altında. Pakistan Batılı devletlere karşı bir nevi savaş veriyor” gibi fikirler resmi müfredatın bir parçası.
Pakistan’ı bağnazlık ve terör bataklığından kurtarmak için tek bir yol var o da gerçek İslam’a dayalı bir eğitim. Başka hiçbir ikna yöntemi, hiçbir silah, hiçbir tehdit bu soruna bir çözüm olmaz. Pakistan okulları nefret söylemlerine bir an önce son vermeli, İslam’ın sevgi, dostluk, şefkat, merhamet mesajlarını öğretmeli. Pakistan medreseleri İslam dininin katıksız haliyle ve Kuran ahlakıyla eğitim veren yerler olmalı, sevgi insanları yetiştirmeli.
Pakistan halkı son okul baskını ile radikalizmin ne kadar tehlikeli ve dehşet verici olabileceğini gördü. Umulur ki bu defa alınan önlemler geçmişteki gibi göz boyama düzeyinde kalmaz. Umulur ki bu kez geçmişteki gibi silahlı mücadeleye değil de eğitimle mücadeleye ağırlık verilir.
[i] The National Action Plan
Adnan Oktar'ın Daily Times & Daily Mail'de yayınlanan makalesi:
http://www.dailytimes.com.pk/opinion/23-Mar-2015/pakistan-s-superstitions