Popular Science dergisinde yayınlanan Hayvanlar İnsanlarla Aynı Haklara Sahip Olmalı mı? başlıklı makalede ’insanın kendini diğer hayvanlardan farklı görmemesi gerektiği’ gibi bir mantık yer alıyordu. İlk bakışta birçok insana sakıncalı görünmeyebilecek bu iddianın maksadı ise makalenin ilerleyen satırlarından anlaşılıyordu.
Makale evrim teorisinin insan ile diğer hayvanların ortak bir atadan türediği iddiasına destek maksatlı hazırlanmıştı.
Hayvanların da alet kullandığı, problem çözdüğü, aralarında haberleştikleri, bir sosyal hayata ve zekaya sahip oldukları, şefkat ve sevgi gösterdikleri bilinen bir gerçektir. Bunlardan yola çıkan evrimci zihniyet hayvanların da insanlar gibi haklara sahip bireyler olduğunu öne sürmektedir. Hayvan haklarını insan haklarıyla karşılaştırıp artık hayvanların mahkemelerde avukatlarla savunulabilmelerini de teklif eden makalede bilimsel bir delil yer almamaktadır. Delil olarak öne sürülen insanlarla hayvanların benzer beyin yapılarına sahip oldukları iddiasıdır.
Bu cevap yazımızda Darwinistlerin ilk anda masum görünen ve hatta kulağa hoş gelen, hayvan sevgisi ile süslenen, ama sinsice bir taktikle insanların da bir hayvan türünden farklı olmadığı telkininin verildiği bilim dışı yönlerini ele alacağız.
Alet kullanımı zaman içinde evrimle kazanılamaz:
Bir karga iki-üç aşamalı bir plan sayesinde şişenin içindeki yeme ulaşabilir, bir balarısı, besin toplayıp, kovana döndüğünde ancak ayrıntılı matematiksel hesaplarla açıklanabilir bir dansla çiçek tarlalarının yerini diğer arılara tarif edebilir, bir su samuru akıntıyı durdurmak üzere mükemmel mimariye sahip bir baraj inşa edebilir ya da bir balık daldaki bir böceği kırılma indisini de hesaplayarak fışkırttığı su ile suya düşürüp yakalayabilir. Tüm bu zeki taktikler canlının zamanla kazanmadığı, ona öğretilmeden zaten ilk doğdukları andan itibaren sahip oldukları harika davranışlardır. Bu ve benzeri sayısız hayranlık verici davranışlar iç güdü olarak tanımlanır ki, o canlının güdüldüğü, herşeyi bilen üstün bir akıl tarafından ona yaptırıldığı açıktır. Bunlar Allah’ın o canlılara ilhamıdır.
Hayvanlardaki haberleşme evrimle açıklanamaz:
Hayvanlar sosyal bir hayat yaşar, aralarında konuşarak haberleşirler. Bu evrimcilerce en ilkel olarak nitelenen canlı türleri için bile geçerlidir. Hatta bırakın beyinlerini, bir sinir ağına bile sahip olmayan bakterilerin de aralarında özel kimyasallar aracılığıyla haberleştikleri, böylece kitlesel olarak hareket ettikleri bugün saptanan bir gerçektir. (1) Bitkiler de belli kimyasallar aracılığıyla hatta sesler çıkararak birbirleriyle konuşurlar. (2) Bu hayati öneme sahip haberleşme ağı örnekleri onların bu sistemleri zaman içinde geliştirdikleri ya da nesilden nesile öğretilen sistemler olduğu şeklinde yorumlanamaz. Görüldüğü gibi sinir hücreleri ya da herhangi bir beyin olmadan da konuşma vardır. Farklı canlı türleri benzersiz haberleşme sistemlerine sahip olarak yaratılmıştır. Örnekler çoğaltıldıkça Allah’ın benzersiz yaratma sanatı daha da iyi anlaşılır.
Maymunlarla insan arasında kan nakli yapılamaz
Makalede, “maymunlarla insanlar arasında kan nakli yapılabildiği” gibi bir ifade yer almaktadır. Bu, veterinerlik ve tıp dünyasında duyulmamış bir iddiadır. Söz konusu dergi her ne kadar bilim dergisi olarak tanınsa da herhangi bir bilim editörünün bulunmadığı bu bariz hatadan anlaşılmaktadır. Verilen bilginin aksine, maymun kan grupları da insan kan grupları gibi ABO olarak adlandırılmakla birlikte, antijenler birbirinden tamamen farklıdır ve iki tür arasında kan nakli asla yapılamaz. (http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4258062/)
Beynin benzer hücre yapısı zekanın kaynağı olamaz
Makalede hayvanlardaki konuşma, kavrama, sevgi, şefkat ve diğer sosyal davranışların, canlıların beyinlerindeki spindle hücrelerine bağlı olduğu da iddia edilmiştir. Bu özel nöronlar yalnızca balina, fil, büyük maymunlar ve insanda saptanmıştır. Bu canlıların hepsinde dolaşım, solunum ve sindirim sistemlerini oluşturan kompleks organlar vardır. Dolayısıyla sinir sisteminin de benzer bir ağa sahip olması son derece doğaldır. Bununla beraber, spindle hücrelerinin insana benzer davranışların kaynağı olduğunu iddia etmek yanlış olacaktır, çünkü kedi ve köpeklerde spindle hücreleri bulunmaz ama sevgi, şefkat, sadakat davranışlarını had safhada yaşayan hayvanlar oldukları açıktır. Tüm canlı türlerinde benzeri sosyal ilişkiler açıkça gözlemlenebilirken spindle hücrelerine sahip olmamaları tabi ki bu iddiayı çökertir. Evrimciler iddialarının her detayında çelişki içindedirler. Spindle nöronlarının sözde insansı maymunlarda 15 milyon yıl önce ortaya çıktığını ve küçük maymunlarda kalmayıp büyüklerde kaldığını iddia ederler. Ancak evrimin iddialarına göre balinalar maymunlarla ortak atadan çok daha önce, 30 milyon yıl önce ayrılmış olmalıdır. İşte bu çelişkiyi de örtbas etmek için ise Darwinistler, ‘balinaların iki kolu da bir çok kez birbirinden bağımsız paralel evrim geçirerek spindle hücrelerine daha sonra sahip oldular’ masalını anlatmaktadırlar. Masal içinde masaldan ibaret olan Darwinist iddiaların hiçbir bilimsel delili olmadığı bu örnekte de görüldüğü gibi son derece açık bir gerçektir.
Algılayıp hisseden madde değil ruhtur
Evrimciler maddenin ötesinde bir varlığın mevcut olduğu gerçeğini kabul etmemek için, insan zihnini maddeye "indirgemeye" çalışmakta ve bu amaçla akıl ve mantıkla bağdaşmayan iddialara yönelmektedirler. Materyalistler, madde dışındaki tüm varlıkları reddettikleri için ruhun varlığını kabul etmemek konusunda son derece ısrarlıdırlar. Bu nedenle insan bilincini, beyni oluşturan maddelere indirgemeye çalışırlar. Bunun için kullandıkları temel varsayım, "organize olmuş madde" kavramıdır. Yani sözde insana bilinç kazandıran etken, beynin içindeki nöronların arasındaki bağlantılardır. Bu nöronlar arasındaki kimyasal ve elektriksel hareketliliğin, "benlik" dediğimiz şuuru oluşturduğunu iddia ederler.
İnsanların düşüncelerinin, muhakeme ve yargı yeteneklerinin, karar alma mekanizmalarının, sevinç, heyecan, hayal kırıklığı gibi duygularının, beyinlerindeki nöronların birbirleriyle etkileşimi olduğunu öne sürmek son derece mantıksız bir iddiadır. Materyalistler, bu konu üzerinde samimi olarak düşünürlerse, kendilerinin de, diğer tüm insanların da nöron yumağından veya atom yığınından çok daha farklı varlıklar olduğunu kavrayacaklardır. Beyin uzmanı Wolf Singer, bir materyalist olmasına rağmen, karşı karşıya kaldığı bu gerçeği şöyle itiraf etmiştir:
‘Evrenin bu en karmaşık maddesinde kendisini "Ben" olarak algılayan bir "şey" var.’ (Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi, 7 Temmuz 2001, sayı 746, s. 18)
Kaynak: