Geçtiğimiz hafta yayınlanan CIA raporu - ya da raporun kapsamlı olarak düzenlenmiş hali-, tüm dünyada büyük dikkat çekti. Özellikle 11 Eylül sonrasında ABD’nin makul şüphe ile tutuklanan mahkumlara şiddetli işkence yaptığı bilinen bir gerçek olmakla beraber, bu rapor işkenceyi meşrulaştırmış oldu.
Ebu Garip hapishanesi resimleri, Guantanamo’da açığa çıkan baskı yöntemleri, serbest kalanların şahitlikleri ve anlatılanlarla, zaten dünya 11 Eylül sonrası istihbarat çalışmalarının ABD’de nasıl işlediğini az çok biliyordu. ABD’de işkence 11 Eylül öncesinde de süregelen bir yöntem olmakla beraber, yayınlanan raporda yeni işkence yöntemlerinin nasıl bulunduğundan bu yöntemleri uygulamak için uzmanlara ne kadar ödenek ayrıldığına kadar detayları da görebiliyoruz. Peki yıllarca süren işkenceler ABD veya özgür dünyaya ne kazandırdı? Rahatlıkla bu sorunun cevabının “hiçbirşey” olduğunu söyleyebiliriz. Senatör Harry Reid, işkencenin ABD’ye kötü bir isimden başka bir fayda sağlamadığını[i] itiraf ediyor. Bazı cumhuriyetçilerin iddialarının aksine, araştırmacılar da CIA’in 6 milyon sayfalık dokümanlarını incelemelerinin ardından ajansın hayati hiç bir bilgiye erişemediğini doğruladılar.
Şu çok bilinen bir gerçektir ki, radikal terör örgütlerine ait hayati bilgiye sahip örgüt liderleri ya da mensuplarına canlı olarak erişmek neredeyse imkansızdır. Bu tip bilgiye sahip teröristler mutlaka güvenlik güçleri, asker veya polisle çatışmaya girer veya kendini öldürtür ya da yakalanacağını anlarsa intihar ederler. Bugüne kadar defalarca bu örneklerle karşılaşılmıştır. her defasında bu açık gerçekle karşılaşılmıştır. Ancak ABD’nin ele geçirip hapsettiği kişilerin profilleri incelendiğinde çoğunun karşı koymadan tutuklandığını görüyoruz. Bu kişiler kendilerine veya çevrelerine hiç bir zarar verme girişimi olmadan hapsediliyorlar ve sonuçta elde edilen bilgilerin de işkencenin bir an önce bitmesi için hayal ürünü olarak itiraf edildiğini görüyoruz. Dolayısıyla, hiç bir devletin işkenceyle elde edilebilecekhayati bilgiye sahip teröristleri canlı ele geçiremeyeceği de bu tarihi dersle bir defa daha anlaşılmış oluyor.
Üstünde durmamız gereken diğer bir husus ise, ABD’nin yaşatmak için uğrunda savaştığı değerleri ve işkencenin bu değerlerin arasında nasıl bir yeri olduğu. ABD kendi halkının özgür olması, herhangi bir saldırıdan korkmaması, barış ve huzur içinde, kendi geleneksel değerlerini korunduğu bir ülke oluşturmak istiyor ve bu uğurda da trilyonlarca dolar harcıyor, binlerce genç canı savaş meydanında kaybediyor. Tek amaç ise Amerikan değerlerine sahip çıkmak ve bunları tehdit eden unsurlara göz dağı vermek. Hepimizin bildiği gibi ABD her ne kadar laik bir anayasa ile yönetilse de kendisini Hıristiyan bir toplum olarak tanımlar ve Avrupa ile karşılaştırıldığında çok daha muhafazakar bir topluma sahiptir. Peki bu muhafazakar toplumun kutsal kitabı olan İncil sevgiyi, şefkati, bağışlayıcılığı, birleştiriciliği emretmiyor mu? Hangi Hıristiyan herhangi bir suç işlediği dahi şüpheli olan bir insanın vahşice işkenceye maruz kalarak hayatını kaybetmesini destekleyebilir? Bu uğurda kaybedilen masum hayatlar hangi Hıristiyana mutluluk verir? Eğer ABD uğrunda kurulduğu değerlerine sahip çıkmak istiyorsa, şartlar zorlaştığında da bu değerlere sadık kalmalıdır. Senato’da konuşması sırasında Demokrat Parti California Senatörü Ms. Dianne Feinstein da işkencenin Amerikan değerlerine leke sürdüğünü[ii] kabul etmiştir.
İşkence bir mücadele yöntemi değil, bir gaddarlık kültürüdür. 12 yıllık savaşta işkence ile toplanan veriler El Kaide, Taliban gibi terör gruplarının değil ortadan kalkmasına zayıflamasına dahi yardımcı olmamıştır. Aksine, şiddet, vahşet ve gaddarlıkla çıkılan yolda bu terör örgütleri daha da güçlenmiş, dünyanın çok daha farklı bölgelerine yayılmış[iii] ve yeni gruplar oluşturarak çok daha tehditkar bir hal almışlardır. ABD’nin savaşta çok sayıda sivilin hayatına mal olan ataklar yapması ve El Kaide’yi ortaya çıkarak sebeplerle fikri mücadele yürütmek yerine bu sebeplerden etkilenen bireyleri silahla ortadan kaldırmaya çalışması, bazı alt grupların da terör organizasyonuna dahil olarak etki alanını genişletmesine[iv] yol açmıştır.
Başkan Obama’nın işkenceyi yasaklaması[v] elbette çok olumlu bir adım. Ayrıca bundan sonra işkence sırasında bir mahkumun hayatını kaybetmesi, cinayet suçu sayılacak[vi]. Bu, demokrat hükümetin insani olmayan yöntemlere karşı en azından bundan sonra tavır alması için bir mihenk taşı olacaktır. Yıkıcı bir eyleme daha da yıkıcı bir yöntemle karşılık vermek o eylemin tekrar etmesini engelleyemez. Şiddet her zaman daha fazla şiddet, kan her zaman daha fazla kana sebep olacaktır. Dolayısıyla radikal terörle mücadele ederken daha da radikal tekniklere başvurmak yalnızca bu terör gruplarının iddialarını doğrulayan ve tabanlarını güçlendiren bir mekanizmaya dönüşür. Bu şekilde asla bitmeyen savaşlara yeni kapılar açmış oluruz. Her ne kadar işkence raporunun yayınlanması dünyayı şaşkınlığa uğratmadıysa da, bundan sonra tekrar işkenceye başvurulmaması için bir adım olarak önem taşımaktadır. Gelecek nesillerin insan haklarına saygı duyulan, insani bir ortamda yaşamaları için ortak bir şefkat ve sevgi temeline dönmemiz gerekmektedir.
Adnan Oktar'ın News Rescue'da yayınlanan makalesi:
http://newsrescue.com/cia-torture-report-say/#axzz3OcYFLwd3
[i] http://www.startribune.com/politics/national/285227921.html
[ii] http://www.nytimes.com/2014/12/10/world/senate-intelligence-committee-cia-torture-report.html
[iii] https://books.google.com.tr/books?id=wuPaRzSgZYAC&pg=PA1973&lpg=PA1973&dq=Al+qaeda+stronger+than+last+decade&source=bl&ots=wbpnuigz0i&sig=WnV7SQ6E3rn0OpPmHhDx5tsDRAY&hl=tr&sa=X&ei=h8OPVN3-Hcqt7ga6g4CwCQ&ved=0CDEQ6AEwAg#v=onepage&q=Al%20qaeda%20stronger%20than%20last%20decade&f=false
[iv] http://www.foreignaffairs.com/articles/67467/leah-farrall/how-al-qaeda-works
[v] http://www.whitehouse.gov/the_press_office/EnsuringLawfulInterrogations
[vi] http://www.law.cornell.edu/uscode/text/18/2340A