Ancak etkili ve insanları bilinçlendirici bir fikri mücadele ve propaganda sayesinde Marksist-komünist terörün önü alınabilir. Yalnızca askeri ve polisiye tedbirlerle olaya köklü bir çözüm getirebilmek mümkün değildir.
Bölücü-komünistler yıllardan beri sürdürdükleri gerilla savaşlarında tecrübe kazanmışlardır. Daha önce Vietnam, Kamboçya, Laos, Kuzey Kore gibi ülkelerde yaşananlar, bu konuda önemli birer tecrübedir. Bu gibi ülkelerde sadece askeri ve polisiye tedbirlerle yetinildiği için komünist teröre karşı herhangi bir çözüm getirilememiş, ciddi asker ve polis kayıpları verilmiştir. Bundan da anlaşılacağı gibi, çözüm yalnızca anti-Marksist fikri mücadeleden geçmektedir. Uydurma temellere, gerçek dışı felsefelere dayandırılan Marksist-komünist ideoloji ilmi olarak çürütülmelidir. Marksist-komünist ve Darwinist öğretilerle beyinleri yıkanarak milletimize karşı kışkırtılan insanlar, ancak bu çarpık ideolojilerin gerçek yüzleri ortaya konup, dayandıkları felsefelerin sefaleti gözler önüne serilirse bu kitlesel hipnozdan kurtarılabilirler.
Marksist-komünist ideolojiye karşı yapılacak bu fikri mücadele ve propaganda, ya resmi olarak devlet eliyle yürütülmeli ya da bu konuda sorumluluk üstlenecek ehil kimse ya da kuruluşlara devlet tarafından destek verilmelidir. Devletimiz bu desteği verirken bir yandan da söz konusu komünist terörü ideolojik olarak besleyen "Darwinizm" gibi zararlı akımlara ve bunların propagandalarına karşı da önlem almalıdır.
Devlet eliyle Darwinizm propagandası yapılmasına izin verilmemelidir. Çünkü Darwinist eğitim vermek, Darwinist propagandaya göz yummak, komünizme destek vermekle aynı anlama gelecektir. Nitekim bütün komünist ülkeler ve komünizmi parlamenter yöntemle hakim kılmayı savunan sosyalist Kuzey Avrupa ülkeleri, eğitim sistemlerini Darwinizm üzerine kurmuşlardır. Bilindiği gibi komünizm, Darwinizmi sözde bilimsel temeli olarak kabul etmektedir. Darwinizmin öne sürdüğü yaşam mücadelesi, güçlülerin zayıfları yok etmesi, doğal ayıklanma gibi hayali kavramlar diyalektik materyalizmin ve dolayısıyla komünizmin biyolojik altyapısını oluşturmaktadır. Ülkemizdeki terör örgütleri, diyalektik felsefenin resmi olarak desteklenmesinin rahatlığını taşımaktadırlar. Kendi ideolojilerinin temeline resmi destek verilmesi terör odaklarının ekmeğine yağ sürmektedir. Bu nedenle diyalektik felsefeye resmi desteğin bir an önce son bulması gerekmektedir.
Özetle, yukarıda bahsedilen gerçekleri gözler önüne seren ve halkımızı bölücü komünist teröre karşı bilinçlendiren kapsamlı bir eğitim politikasının bölgede acilen uygulamaya geçirilmesi şarttır. Bu konuda kitaplar, anti-komünist, anti-Darwinist broşürler, el ilanları basılmalı ve bunlar halka dağıtılmalıdır. Bölgede yayın yapan televizyonlarda, radyolarda, yerel gazetelerde bu eğitime ciddi yer ayırılmalıdır. Gerekirse ulaşım sorunu olan bölgelerde, bu broşür ve ilanlar uçak ya da helikopterlerden atılmak suretiyle, söz konusu eğitimin en ücra köşelere kadar ulaştırılması sağlanmalıdır.
Çözüm Önerileri
- Komünist terör örgütünün, Doğu`daki gençlerimizin beynini yıkayamaması için yapılması gereken, öncelikle oradaki gençlere çok güçlü bir anti-Darwinist ve anti-Marksist eğitim vermektir. Bu yapıldığında, örgüt, Darwinist-materyalist yalanlarla kimseyi yanına çekemeyecektir.
- Gençlerimize, devlete isyanın, terörün, bölücülüğün, akla, mantığa, dinimize ve insanlığa aykırı olduğu anlatılmalıdır. Bunu iyice kavrayan bir gençliğin teröre yönelmesinin, devletin polisine, askerine silah sıkmasının imkanı yoktur.
- Darwinist telkinlerle palazlanmış olan ırkçı düşüncelerin tamamen insanlık dışı olduğu, insanların ırklarına göre sınıflandırılamayacağı halkımıza iyice öğretilmelidir. İnsanın doğanın bir ürünü olmadığı, Yüce Allah tarafından yaratıldığı, dolayısıyla başına buyruk hareket edilemeyeceği anlatılmalıdır. İnsanların kardeşçe yaşaması, aralarında sevgi, barış ve adalete dayalı bir diyalog kurmaları en doğru olandır.
- Sorunların çatışmayla, tez-antitez çarpışmasıyla ve kan dökerek giderileceğine inandırılan insanlara gerçek çözüm önerileri sunulmalıdır. Sağduyulu ve akılcı bir yaklaşımla, dostluk ve kardeşlik havası içinde herşeyin üstesinden gelinebileceğine dair güven aşılanmalıdır.
- Olaylara intikam, nefret ve kin gibi duygularla değil, sükunetle ve tutarlı biçimde yaklaşılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, dış güçler kendi menfaatleri uğrunda kardeşi kardeşe düşman etmekte, komşuyu komşuya kırdırtmaktadırlar. Bu oyunlar tüm açıklığıyla halkımıza ifşa edilmelidir. Haysiyetine düşkün Türk insanı, -Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle- kendi üzerine oynanan oyunları öğrendiğinde birbiriyle uğraşmanın ne denli korkunç sonuçlar doğuracağını fark edecek, suni kavgalardan sıyrılarak birlik ruhuna kavuşacaktır.
- Doğuda yaşayan vatandaşlarımıza, komünist terör örgütünün iç yüzü anlatılmalıdır. Halkımız, bu örgütün iç yüzünü anladığında bu örgütün yandaşlarını bünyesinden kazıyacaktır. Doğu insanı dindardır; bölücü örgütün Allah'ı inkar eden, Kuran-ı Kerim`e ve Peygamberlerimiz (sav)`e dil uzatan fikirleri hakkında halkımız bilgilendirildiğinde, bu örgüte duyulan suni sempati de süratle tiksintiye dönüşecektir.
- Halkımız devletine bağlıdır. Devletine güvenmektedir. Devlet şefkatini, kudretini tam manasıyla hissettirdiğinde birçok sorun kolaylıkla ortadan kalkacaktır. Bu yapıldığında komünist bölücü terör örgütünün propaganda gücü yok olacak, tuzakları bozulacaktır.
- Bu vatan uğrunda Kürt de, Laz da, Çerkez de kahramanca savaşmış ve şehit olmuştur. Ayyıldızlı bayrağımız altında yaşayan ve ben Türk`üm diyen herkes -ırkına, soyuna, inancına bakılmaksızın- Türk`tür. Bu çok iyi anlatılmalı, kimsenin öncelik hakkı olmadığı gerçeği halkımıza aktarılmalıdır. Bu ülke bir ırka, aileye veya zümreye ait değildir. Türk`üm diyen, bu vatana gönül vermiş her vatan evladının tabandan tavana her mevkide görev alma hakkı vardır.
- Bu vatanın her ferdi, güçlü Türk Cumhuriyeti`nin himayesinde olduğunu hissetmelidir. Sosyal haklar, sağlık, güvenlik gibi mutlak gereksinimler en adil ve doyurucu biçimde karşılanmalı, kimseye ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmamalıdır.
- Eğitim sadece Doğu için değil, Batı insanı için de bir gereksinimdir. Ülkemizde kendi menfaatlerini ve refah seviyesini korumak adına insanlarımızı hakir gören, adam sendeci bir üsluba sahip, gününü gün etmeye bakan bir kısım insanların varlığı da tartışılmaz bir gerçektir. Özellikle bir kısım basının yayın politikasını yeniden gözden geçirerek milli ideallerin halk tarafından sahiplenilmesine ön ayak olması gerekmektedir. Tüm basının halkımızı iyiliğe, güzelliğe, sevgiye, kardeşliğe, barışa ve güçlü Türkiye için çalışmaya yönlendirici, ümit veren, moral tazeleyen bir üsluba yönelmesi şarttır. Toplumun basın tarafından yanlış yönlendirilmesine karşı, devletimizin uyarıcı ve düzenleyici niteliğiyle müdahaleci olabilmesi ise milli menfaatlerimizin ve devletimizin üniter yapısının korunması açısından bir zorunluluktur.