“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına cehd (gayret, çaba) etmiyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75) ayetinde Allah Müslümanlara İttihad-ı İslam’ın oluşması için cehd etmelerini (gayret ve çaba göstermelerini) emretmiştir. Bu nedenle İttihad-ı İslam’ı istemek, bu konuda çaba göstermek her Müslüman için farz olan bir vazifedir. Ancak Rabbimiz’in “cehd” emrini savaş ve nefret şeklinde yanlış anlayıp uygulayanlar vardır. Bu kişiler çevrelerine kin ve nefret saçarlar.
Rabbimiz’in Kuran’da bildirdiği cihatta adam öldürme, bomba yağdırma, intihar bombacıları, masum insanlara düzenlenen hain saldırılar yoktur. Kuran’daki cihatta nefret, lanet okuma ve kin asla yer almaz. Hz. İbrahim (a.s.)’ın oğulları, Hz. Yakub (a.s.)’ın, Hz. Musa (a.s.)’ın oğulları lanetlenmez. Kuran’da tehdit ve korkutma yer almaz. İslam dini bağnazların ya da radikallerin yaşadığı gibi katliam, ölüm, nefret ve öfke kokan bir din değildir. Tam tersine Kuran’da katliam, ölüm, kin, nefret ve öfke yoktur. İslam dini bir insanı, hangi dinden milletten, düşünceden, ırktan olursa olsun sevmeyi ve ona saygı duymayı öğretir. Hz. İbrahim (a.s.)’ın, Hz. Musa (a.s.)’ın, Hz. İsa (a.s.)’ın ve diğer tüm peygamberlerin Müslümanların peygamberi olduğunu bildirir. Kitap Ehli’ni tanıtır, Hristiyanları ve Musevileri sevmek, korumak ve onlara şefkatle yaklaşmak gerektiğini, Kitap Ehli ile kardeş olmayı ve ona sahip çıkmayı emreder. Allah ayette şöyle buyurur:
“İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: “Bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuz.”” (Ankebut Suresi, 46)
Dolayısıyla eğer bir insan “Kuran’dan öğrendim; öldürmem, bombalamam, lanetlemem gerekir” diyorsa ya doğruyu söylemiyordur, ya da yanlış eğitilmiştir. Müslümanım diyen bir radikal sadece öldürmek, bombalamak ve lanetlemek için icat edilen bir dine uymaktadır. İcad edilen bu dinin kaynağı Kuran değildir. Öpüp başa konularak duvara asılan Kutsal Kitap belki de hiç okunmamıştır.
Bu dinde, herşey kapkaranlıktır. Sevgi yerine nefret; şefkat yerine öfke; kardeşlik yerine düşmanlık; güzellik yerine kabus; sanat, estetik, bilim ve kültür yerine cehalet vardır. Böyle bir dine inanan bir kişinin eline silah vermek “Bu topluluk senin düşmanın” demek, onu galeyana getirmek, öfke toplulukları oluşturmak kolaydır.
www.kurtkardeslerimiz.beyazsiteler.com
Kuran’da Bildirilen Cihat Kavramı Sevgi Temeli Üzerine Kuruludur
İnsanların bir kısmı bağnazlık ve radikalizmle eğitilmişlerdir ve İslam diye bildikleri din Kuran’dan ayrı bir dine dönüşmüştür. İslam adına ortaya çıkan bu kişiler cahil bırakılmışlar, toplumdan sanattan bilimden uzaklaştırılmışlar ve Kuran’da emredilen cihat kavramını hep yanlış bilip uygulamışlardır. Çünkü bu kişilere cihat kavramı nefret etmek ve zarar vermek olarak öğretilmiştir. Bu uydurulmuş dine uyanlar insana ve canlı hiçbir varlığa değer vermezler. Ruhlarında hiçbir inceliğe, şefkate ve merhamete yer yoktur. Bütün bunların sonucu olarak her şeyden nefret ederler. Bu kişiler öğrendiklerini uygulayarak kendilerini hep iyi bir şey yaptıklarını zannederler. Fakat kendilerine, dinlerine, ailelerine, halklarına ve elbette başkalarına zarar verdiklerini hiç düşünmezler.
Kuran’da Rabbimiz, kan dökücülüğü, düşmanlığı, zulmü, sevgisizliği, acımasızlığı, vicdansızlığı, şefkatsizliği Kuran’la bağdaştırmaya kalkan, Allah adına insanları aldatmaya çalışan bu zihniyetteki kişileri şöyle tanıtmaktadır:
“Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini Kitab’a doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. “Bu Allah Katındandır” derler. Oysa o, Allah Katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah’a karşı (böyle) yalan söylerler.” (Al-i İmran Suresi, 78)
Kuran’daki cihat bu kişilerin bildiğinden çok farklıdır. Cihat kökeni cehd olan bir kelimedir. Arapçadaki anlamları ise şudur:
1. Çalışmak, çabalamak, azim, gayret, fedakarlık göstermek.
2. İnsanın kendi nefsine hakim olması.
İslam’da cehd etmek ise; karşı tarafı bilgilendirmek, güzel ahlakı öğretmek, insanları kötülükten uzaklaştırmak için çaba harcamaktır. Yani cehd eden bir Müslümanın yapması gereken, iyiyi, güzeli, doğruyu insanlara öğretmek için uğraşmak; sevgiyi, barışı, şefkati yaygınlaştırmak ve insanları kötülükten alıkoymak için onları fedakarane şekilde eğitmektir. Bir Müslüman ikinci cihadı ise kendisi ile yapar. Nefsini kötülüklerinden, kinden ve öfkeden uzaklaştırarak güzel ahlaklı bir insan olmak için kendi nefsini eğitir.
Kuran’daki gerçek cihat etmenin hükmünü bilmeyen bu kişiler, öldürerek cihat yaptıklarını zannederler. Bu kişileri kınamak, lanetlemek, tehdit etmek, hapsetmek, sürgün etmek de hiçbir işe yaramaz. Çünkü beyinlerindeki o yanlış bilgi, ne silahla, ne tehditle ortadan kalkar. Kişi ortadan kalksa da fikir ortadan kalkmaz. Yanlış fikir yanlış insanlar üretmeye devam eder. Yanlış bilgi ancak doğru bilgiyle bertaraf edilebilir. Doğru bilgi edinmenin yolu yanlış bilginin fikren yıkılmasıdır.
İslam Dini Sevgi ve Barış Dinidir
İslam kelimesinin kökü, Arapça “silm” kelimesinden türemiştir. Sözlükteki karşılığı barış, barışa girmek, boyun eğmek, buyruğa uymak, doğrudan ayrılmamak, Allah’ın hükmüne razı olmak, kardeşlik vb. anlamlar içerir. Bakara Suresi’nin 208. ayetinde şöyle buyurulmaktadır:
“Ey iman edenler, hepiniz topluca “barış ve güvenliğe (Silm’e, İslam’a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”
Elbette sevgi, barış ve kardeşlik anlamlarına gelen bir kelimeden adını alan İslam’ın bu kavramlara aykırı bir tutum içerisinde olması düşünülemez. Nitekim Kuran’da yer alan bütün hüküm ve kurallar sevgi ve barış üzerine kurulmuştur. Bütün bu anlamları içeren İslam’a tabi olan Müslümanlar, yine aynı kökten gelen selam ile “esselamü aleyküm” diyerek birbirlerini selamlamakta, birbirlerine barış ve esenlik dilemektedirler. Bu dinin mensubu olan Müslüman, önce Allah, sonra da kendisi ve içinde yaşadığı toplum ve bütün insanlıkla barış içinde olan kişi demektir. İşte İttihad-ı İslam ile Kuran’ın insanlara öğütlediği ahlak özellikleri, dünyaya barış, huzur ve adalet getirecektir. Ancak İslam’ın dünya hakimiyeti savaş, öldürmek ve bombalamak ile değil sevgi ve barış yoluyla yapılan fikri mücadele ile gerçekleşecektir.
İslam, barış, sevgi ve hoşgörü dinidir. Ancak günümüzde bazı çevreler İslam dinini yanlış bir imajla tanıtmaya çalışmaktadırlar. Yeryüzünü bir "barış ve esenlik yurdu" haline getirmeyi emreden İslam dinini, tam zıddı şekilde göstermeye çalışan çevreler, Müslümanlar arasında uyuşmazlık, sevgisizlik, nefret ve kin yaymaya çalışmaktadırlar. Gerçek İslam ve Müslümanlık ise Allah'ın Kuran'da bildirdiği, Peygamberimiz (s.a.v.)'in tefsir ettiği İslam'dır. Yani Müslümanlar, bazı hurafelere ve uydurma izahlara göre değil, Kuran'a ve Peygamberimiz (s.a.v.)'in sünnetine göre yaşamakla yükümlüdürler. Ölçü hurafeler değil, Kuran ve sünnettir. Asrı Saadet döneminde, Kuran'a ve Peygamberimiz (s.a.v.)in çok şefkatli, sevgi dolu, koruyucu, asil, sanata, estetiğe, güzelliğe, temizliğe, nezakete çok değer veren hayatı her Müslüman için en mükemmel örnektir. Ahir zamanda yapılacak fikri mücadele ile Asrı Saadet dönemindeki İslam anlayışı Allah'ın izniyle dünyaya hakim olacaktır.
Fikri Mücadelenin Etkili Olabilmesi İçin Müslümanların Birlik ve Beraberlik Ruhu İçinde Hareket Etmeleri Büyük Önem Taşır
Allah Kuran’da Müslümanların inkar ahlakına karşı verecekleri fikri mücadelede birlik olmaları gerektiğini bildirmiştir. Bir ayette, Müslümanların birlik içinde hareket etmemeleri durumunda yeryüzünde bozgunculuk çıkacağı şu şekilde haber verilmiştir:
“İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)
Dinsizlik dünyanın pek çok bölgesinde yaygınken, terör ve anarşi tüm insanları tehdit ederken, pek çok mazlum ve masum insan, zulüm ve baskı altında ezilirken samimi olarak iman edenlerin yapması gereken tüm imkanları sonuna kadar kullanıp dinsizlikle fikren mücadele etmektir. Müslümanların aralarındaki düşünce farklılıklarını öne sürerek birlik sağlayamamaları, yapılması gereken bu büyük ilmi mücadelede güçlerinin azalmasına neden olacaktır. İçinde bulunulan koşullar görüş ayrılıklarını bir kenara bırakıp, din ahlakının yayılması için ittifak etmeyi zaruri kılmaktadır.
Darwinizm’e karşı yürütülen ilmi mücadelede her Müslüman sorumluluk üstlenmelidir. Tüm Müslüman sivil toplum kuruluşları, organizasyonlar, vakıflar ve dernekler ortak bir şuurla hareket etmeli, “Bu bizim organizasyonumuzun çalışması değil” ya da “Bu bizim vakfımızın eseri değil” diye düşünmeden, Darwinizm’le mücadeleye katkıda bulunmalıdır. Mensup olduğu vakfın, derneğin, organizasyonun çalışmaları dışındaki tüm çalışmaları göz ardı etmek, “Bizim camiamızdan değil, o nedenle fikrine de önem vermeyiz” mantığında olmak, Müslümanlara hiç yakışmayan bir yaklaşımdır. Bu koşullar altında çeşitli bahaneler öne sürerek Darwinizm’le fikren mücadele etmekten kaçınmak, birlik ve beraberlik ruhuyla hareket etmemek hem dünyada hem de ahirette sorumluluğu olan bir davranış olabilir. Samimi Müslümanların bu hataya düşmekten sakınması son derece önemlidir.
Müslümanların, Allah rızası için tüm imkanlarını seferber ederek dinsizliğe karşı yapacakları fikri mücadele, Allah’ın izniyle, tüm insanlık için en güzel şekilde neticelenecektir. Birlik ve beraberlik içinde, samimiyetle yürütülecek çalışmalar, Rabbimiz’in Kuran-ı Kerim’de vaad ettiği gibi “Hakkın üstün gelip, batılın yok olmasına” vesile olacaktır. Yüce Allah’ın bu vaadi tüm iman edenler için büyük bir şevk ve heyecan kaynağıdır:
“Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. “ (Enbiya Suresi, 18)
İttihad-ı İslam İçin Fikri Mücadelede Herkesin Yapacağı Faaliyet Çok Önemlidir
Allah inancının getirdiği coşku ve sevgiyle İttihad-ı İslam’ın hakim olması için güzel ahlaklı ve vicdanlı her insanın fikri olarak yapacağı pek çok hizmet vardır. Örneğin;
Hz. Mehdi (a.s.) Tek Bir Damla Kan Akıtmadan Fikri Mücadele ile İslam Ahlakını Allah’ın İzniyle Tüm Dünyaya Hakim Edecektir
Hz. Mehdi (a.s.) savaştan kaçınan, barış insanıdır. Hz. Mehdi (a.s.) savaşla değil, sevgiyle, Allah’ı anarak Kuran ahlakını dünyaya hakim kılacaktır. Hz. Mehdi (a.s.)’ın en önemli özelliklerinden biri olan barış ve sevgiyle din ahlakını hakim edecek olması, Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde şöyle haber verilmektedir:
“İnsanlar, bal arılarının beyleri etrafında toplanması gibi, Hz. Mehdi (as)’ın çevresinde toplanırlar. Daha önce zulümle dolu olan dünyayı, adaletle doldurur. Adaleti o denli olur ki, UYKUDA OLAN BİR KİMSE DAHİ UYANDIRILMAZ VE BİR DAMLA KAN BİLE AKITILMAZ. Dünya, adeta asr-ı saadet devrine geri döner.” (El Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, sf. 29 ve 48)
İttihad-ı İslam Sevgiyle Oluşur
Sevgi, barış, demokrasi, hürriyet, mutluluk, modernlik gibi kavramlar KURAN’IN ESASIDIR. Bunlar, Kuran’ın ruhuna, Hz. Muhammed (s.a.v.)’de gördüğümüz tüm örneklere, Rahman ve Rahim olan Allah’ın rızasına uygun olandır. Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde Kuran bu şekilde uygulanmıştır. Kan dökücülük, yalnızca hurafelerde vardır. Deccal kontrolündeki kan dökücüleri bütün dünyaya yaygınlaştırarak bunu İslam olarak göstermiş ve kitleleri aldatmıştır. Oysa Kuran, vicdanıyla bakan bir insan için nurdur. İnsanları mutlu eden, dünyayı ışıklandıran her şey Kuran’dadır. Kuran’ı, Asr-ı Saadet dönemindeki gibi yaşamak bütün dünyaya tam bir ferahlık ve güzellik getirecektir. Kuran’ın Müslümanlar tarafından bu şekilde uygulanması, Hristiyanlara da, Musevilere de huzur, mutluluk ve rahatlık kaynağı olacaktır. Bunun sonucunda oluşacak olan gençlik, son derece mutlu bir hayat yaşayacaktır. İnsanların fıtratında zaten var olan, fakat deccal sisteminin etkilerinden dolayı yok olmuş olan neşe toplumlara geri gelecektir. İnsanlara sevinç gelecektir. Sanat gelişecek, gerçek sanat icra eden sanatçılar ortaya çıkacaktır. Deccal sisteminin etkisiyle yok olup giden mimari yeniden can bulacaktır. Çünkü dünyaya huzur, mutluluk, güven, dostluk, kardeşlik ve hepsinden önemlisi Allah aşkı yayılacaktır. Aşk gelince sanat, estetik, sevinç, mutluluk, bilim, tüm güzelliklere coşku dolu sevgi gelir. Kuran ahlakına göre yaşayan Müslümanın anlayışı şefkat, merhamet, sevgi, akıl, tutarlılık, dengeli tavırlar sergilemek, makul düşünmek, fedakar olmak, iyi niyetle olaylara bakmak, her şeyde hayır görmek üzerine kuruludur. Dolayısıyla İslam’ın bu şekilde yaşandığı bir dünya, olağanüstü güzellikte olacaktır.
Müslümanların ittihad-ı İslam için ilmi mücadele vermeleri gereken şey, her üç din için de büyük bir tehlike olan bağnazlık, radikalizm, Darwinizm ve materyalizmdir. Desteklemeleri ve savunmaları gereken ise, İslam dininin Kuran’da bildirildiği gibi yaşanmasıdır. Bunu günümüzde sağlayacak olan ise Allah’ın izniyle Mehdiyet’tir. Bunu desteklediklerinde yobazlık, bağnazlık, gericilik, Darwinizm, materyalizm ortadan kalkacak, dünyaya bayram sevinci gelecek, her şey ve her yer aydınlanacaktır. Bunu desteklediklerinde, yobazların fitnesi hiçbir şekilde başarılı olamayacaktır. Kiliseler, havralar Kuran ayetinde haber verildiği gibi Yüce Allah’ın korumasındadır. Hristiyan ve Musevi kardeşlerimiz istedikleri gibi ibadetlerini yapacak, istedikleri rahat ve güvenliğe kavuşacaklardır. Müslümanlar; Hristiyan ve Musevilerle kardeşlik ve sevgi içinde yaşayacak, savaşlar sona erecek, artık kan dökülmeyecek, dünya refahın, huzurun güvenliğin yaşandığı barış mekanı haline gelecektir.