Bugün dünya üzerinde büyük bir fikri mücadelenin devam ettiği ve dünyanın iki kutba bölündüğü bir gerçektir. Ancak bu iki kutbun tarafları Müslümanlar ve Museviler/Hristiyanlar değildir. Bir tarafta, Allah’ın varlığına ve birliğine iman edenler diğer tarafta ise inkarcılar vardır. Yani bu kutupların bir tarafında din ahlakını savunanlar diğer tarafında da din ahlakına karşı olan ideolojiler veya din olduğunu iddia ettikleri bağnaz anlayışı savunanlar vardır.
Museviler, Hristiyanlar ve Müslümanların ortak inanç esaslarına, ortak ibadetlere, ortak ahlaki değerlere ve düşmanlara sahip oldukları, her üç İlahi dinin Kutsal kitaplarında anlatılmaktadır. İnançlı, samimi, vicdanlı ve sağ duyulu Hristiyanların, Musevilerin ve Müslümanların yapması gereken, Allah’ı inkar eden veya Allah adına ortaya çıkan bağnaz düşüncelere karşı fikri mücadele yürütmek, yardımlaşmak, birlik ve beraberlik içinde çalışmaktır. Bu birlik, sevgi, saygı, hoşgörü, anlayış, uyum ve iş birliği prensipleri temel alınarak bina edilmelidir.
Geçmişte bu dinlerin mensupları arasında çeşitli anlaşmazlıklar olmuş olabilir; bu tarihi bir gerçektir. Ancak bunlar, Hristiyanlık, Musevilik ve İslam’ın özünden değil, devletlerin, toplulukların ve bireylerin hatalı karar ve düşüncelerinden, çoğu zaman da ekonomik veya siyasi çıkar beklentilerinden kaynaklanmıştır. Yoksa, her üç İlahi dinin ortak amaçlarından biri, tüm insanların barış, huzur, güvenlik ve mutluluk içinde yaşamalarıdır ve buna aykırı bir çatışma üç dine göre de yanlıştır. Hristiyanlığın temeli olan Yeni Ahit’te, Museviliğin temeli olan Tevrat’ta ve İslam’ın temeli olan Kuran’da, karşılıklı ilişkilerde en güzel söz ve davranışların tavsiye edildiğini görürüz. Örneğin inananların diğer insanlara karşı benimsemeleri gereken davranış biçimi İncil’de şöyle anlatılır:
Birbiriniz ve tüm insanlar için her zaman iyiliği amaç edinin. (Selaniklilere I. Mektup, 5/15)
Tevrat’ta ise, Musevilerin insanlara iyilikle davranmaları gerektiği şu şekilde ifade edilir:
Kötülüğü değil, iyiliği arayın ki yaşayasınız, ve böylece Rab, orduların Allah’ı, dediğiniz gibi sizinle beraber olur. Kötülükten nefret edin ve iyiliği sevin ve kapıda hakkı pekiştirin... (Amos, Bap 5, 10-15)
Kuran’da ise Rabbimiz, pek çok ayetinde güzel ahlakın ve birlik olmanın, kötülüğe her zaman iyilikle karşılık vermenin önemini bildirmiş, Musevilere ve Hristiyanlara yani Kitap Ehli’ne karşı da, Müslümanların iyi niyet ve hoşgörü ile yaklaşmalarını buyurmuştur. Kuran’da Ehl-i Kitap’ın, yani Hristiyanlar ve Musevilerin, Müslümanlara daha yakın oldukları açıkça bildirilmiştir.
Ehl-i Kitap, temeli Allah’ın vahyine dayanan ahlaki kıstaslara, haram ve helal kavramlarına sahiptir. Bunun için Kitap Ehli’nden kimselerin pişirdiği bir yemek, Müslümanlar için helal kılınmıştır. Aynı şekilde Müslüman erkeklere Kitap Ehli’nden kadınlarla evlenme izni verilmiştir. Bunlar sıcak insani ilişkiler ve huzurlu bir ortak yaşam kurulmasını sağlayacak esaslardır. Elbette ki Kuran’da bu ılımlı ve adil bakış açısı tavsiye edilirken, Müslümanların aksi bir fikirde olması düşünülemez. Ayette şöyle buyrulur:
“... Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: “Bize ve size indirilene iman ettik; bizim İlahımız da, sizin İlahınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuz.”” (Ankebut Suresi, 46)
Kitap-Ehli ve Müslümanlar Ortak İnanç ve Değerlere Sahiptirler
Hristiyanların ve Müslümanların inançları pek çok yönden ortaktır. Aynı şekilde Musevilik de İslam’la pek çok ortak inancı paylaşmaktadır. Günümüzde; fuhuş, eşcinsellik, uyuşturucu bağımlılığı gibi ahlak bozukluklarının, bencil, çıkarcı, acımasız insan modelinin hızla yaygınlaştığı bir dünyada, Ehl-i Kitap ve Müslümanlar temelde namus, iffet, tevazu, fedakarlık, dürüstlük, şefkat, merhamet, karşılıksız sevgi gibi aynı erdemlere inanmaktadırlar. Her üç dinin mensupları da;
-Allah’ın tüm evreni yoktan yarattığına ve tüm maddeye sonsuz kudretiyle hakim olduğuna inanmaktadır.
-Allah’ın canlıları ve insanı mucizevi biçimde yarattığına ve insanın Allah’ın verdiği bir ruha sahip olduğuna iman etmektedir.
-Tarih boyunca, Allah’ın insanlara Hz. Muhammed (a.s.), Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Musa (a.s.) ile beraber Hz. Nuh (a.s.), Hz. İbrahim (a.s.), Hz. İshak (a.s.), Hz. Yusuf (a.s.), Hz. Musa (a.s.), Hz. Davud (a.s.) gibi pek çok peygamber gönderdiğine inanmakta ve tüm bu peygamberleri sevmektedir.
-Ölümden sonra dirilişe, cennet ve cehennemin varlığına, meleklerin varlığına iman etmekte, Allah’ın hayatımızı bir kader üzere yarattığına inanmaktadır.
-Sadece inanç konularında değil, ahlaki değerler konularında da Ehl-i Kitabın inançları Müslümanlarla uyum içindedir.
Din ahlakına karşı olanların ve ahlaki değerleri hedef alan güç merkezlerinin, gerektiğinde ellerindeki geniş imkanları birleştirdikleri ve inançlı dindar insanlara karşı ittifak halinde hareket ettikleri yaşanan bir gerçektir. Bu şer ittifakını fikri anlamda yok etmek, dinsiz materyalist telkinlerin olumsuz, yıkıcı sonuçlarını ortadan kaldırmak, bağnaz anlayışı gerçek dini değerler ile değiştirmek, güzel ahlakın, mutluluğun, huzurun, güvenliğin, refahın hakim olduğu toplumları meydana getirmek için yapılması gereken ise çok açıktır. Kutbun diğer tarafında yer alan üç önemli güç; Müslümanlar, samimi olarak iman eden Hristiyanlar ve dindar Museviler ortak amaçlar doğrultusunda bir araya gelmelidirler.
Müslümanlar ve Kitap Ehli’nin Birlik Olarak Fikri Mücadele Yürüteceği Odaklar Bellidir
Müslümanlar, inançlı, samimi, vicdanlı ve sağduyulu Hıristiyanlar ve Musevilerle yardımlaşmak, birlik ve beraberlik içinde çalışmak zorundadırlar. Bu birlik sevgi, saygı, hoşgörü, anlayış, uyum ve işbirliği prensipleri temel alınarak bina edilmelidir. Unutulmamalıdır ki; Museviler, Hristiyanlar ve Müslümanlar, ateizme, din düşmanlığına bağnazlığa sosyal ve ahlaki dejenerasyona karşı birlikte mücadele etmek, el ele vererek güzel ahlakı yeryüzüne yaymakla görevlidirler.
Darwinizm ve Materyalizme Karşı Fikri Mücadele
Çağımızın en bilinen ve toplumlara en çok zarar veren ideolojileri arasında materyalizm, komünizm, faşizm, anarşizm, ırkçılık, nihilizm, egzistansiyalizm, ateizm sayılabilir. Bunların evren, toplum ve insan hakkındaki sahte teşhislerine, aldatıcı tanım ve tasvirlerine kanan pek çok insan imanını kaybetmiş veya kuşkuya düşmüştür. Dahası bu ideolojiler insanları, toplumları ve milletleri büyük buhranlara, çatışmalara, savaşlara sürüklemiş ve dünyaya büyük felaketler getirmiştir. Dünya çapında insanlığın halen yaşadığı acı ve sıkıntılarda bu ideolojilerin payı büyüktür.
Adı geçen ideolojiler, kendilerince, Yüce Allah’ı ve yaratılışı inkar ederlerken ortak bir temele, sözde bilimsel bir düşünce kabul ettikleri Darwin’in evrim teorisine dayanırlar. Darwinizm, din aleyhtarı felsefelerin temelini oluşturur. Bu teori, “canlılar tesadüfler sonucunda ve yaşam mücadelesi sayesinde evrimleşirler” iddiasındadır. Dolayısıyla Darwinizm’in insana verdiği en önemli telkin, “kimseye karşı sorumlu değilsin, hayatını tesadüflere borçlusun, yaşamak için mücadele etmen, gerekirse diğerlerini ezmen gerekir, bu dünya çatışma ve menfaat dünyasıdır” telkinidir. “Doğal seleksiyon”, “yaşam mücadelesi”, “güçlülerin hayatta kalması” gibi Darwinist kavramların verdiği toplumsal mesaj, işte bu telkindir. Bu ahlak anlayışı, insanlara bencil, menfaatperest, acımasız ve zalim olmayı söylemekte; şefkat, merhamet, fedakârlık, tevazu gibi meziyetleri ise yok etmekte, bunu da “hayatın kuralları”nın bir gereği gibi göstermektedir. Bu Darwinist telkin, kuşkusuz Kitap Ehli’nin inançlarının ve Kuran’ın mesajının tamamen zıttıdır. Dolayısıyla Darwinist telkin, her üç dine de tamamen muhalif bir dünyanın temelini oluşturmaktadır.
Bu gerçek karşısında, Allah’a inanan ve O’nun öğrettiği güzel ahlakı kabul eden Kitap Ehli’nin ve Müslümanların işbirliği yapması gerekir. Her üç dinin mensupları, elele vererek, zaten hiçbir bilimsel temeli bulunmayan, sadece materyalist felsefe uğruna ayakta tutulmak istenen Darwinizm’in yanlışlığını tüm dünyaya anlatmalıdırlar. İnançsızlıktan kaynak bulan tüm diğer yıkıcı idelojilere, (komünizme, faşizme, ırkçılığa) ve ahlaki dejenerasyona karşı da elbirliği ile fikri bir mücadele yürütmelidirler. Bu gerçekleştirildiği takdirde dünya çok kısa zamanda barış, huzur ve adalete kavuşacaktır.
Bağnazlığın Din Dışı, Acımasız, Zalim ve Gaddar Uygulamalarına Karşı Fikri Mücadele
Günümüzde hangi gruba veya inanca ait olursa olsun bağnazlık, dünya barışını ve güvenliğini tehdit eden unsurların başında gelmektedir. Bağnazlığın belirgin özelliği “öfkeli üslup”tur. Bu üslup, bağnaz kimselerin konuşmalarında, yazılarında, gösterilerinde belirgin biçimde ortaya çıkar. Bağnazlığın etkisiyle gelişen radikal hareketlerde şuurlu tavırların yerini körü körüne savunulan tabular ve bu tabular doğrultusunda gelişen kitle psikolojisi alır. Söz konusu kitle psikolojisi kimi zaman öyle bir hal alır ki, neyi niçin yaptığını dahi bilmeyen kişiler etraflarına zarar veren saldırgan insanlara dönüşebilirler. Hoşgörü ve anlayışın tamamen ortadan kalktığı böyle bir ortamda, karşı tarafın ne düşündüğünü, neyi savunduğunu dinlemeye ve anlamaya gerek bile duymadan farklı ideolojilere, farklı inançlara, farklı ırklara karşı düşmanlık duyulur.
• Bağnaz Mantıktaki Müslümanlara Karşı Fikri Mücadele
Batı toplumlarında, Darwinizm konusunda olduğu gibi, İslamiyet ile ilgili olarak da çok ciddi bir cehalet yaygın durumdadır. Kulaktan dolma hurafelerle ve temelsiz önyargılarla zihinleri yıkanmış olan kimi Batılı kitleler, bunun sonucunda gerçekte bir barış, sevgi, birlik ve kardeşlik dini olan İslam’ı tam aksine (haşa) terör ve vahşetin kaynağı, kan dökücü bir korku dini olarak algılamaktadırlar. Bu büyük cehalet, sokaktaki insandan kimi üst kademelerdeki yöneticilere kadar hakim durumdadır. İşte İslam ülkeleri ve Müslümanlar aleyhinde alınan kararların ve uygulanan devlet politikalarının temelinde bu cehalet ve yanlış anlayış yatmaktadır. Korku ile alınan bu karar ve uygulamalar, büyük kitleler tarafından da destek görmektedir.
Batı toplumlarının bir kısmı her gün belli odaklardan yayınlanan aleyhte telkin ve propagandalar nedeniyle ve din adına öne sürülen çarpık model ve olumsuz örneklerden yola çıkarak İslam hakkında bir önyargı geliştirmiş durumdadır. Ancak bu kesimin en önemli hatası, İslam’ı doğru tanıyabilecekleri yegane kaynak olan Kuran’ı okumamış olmalarıdır.
Kuran’a dayalı gerçek İslam ile bağnazlığın hiçbir alakası yoktur, ancak Batılı ülkeler büyük bir yanılgıya düşerek pek çok İslam ülkesinde İslam gibi tanıtılan Kuran dışı modeli esas almaktadırlar.
Bağnazlar asla Kuran’da yeri olmayan yasaklarla insanların özgürlük içinde yaşamalarını kısıtlarlar. Onlara göre gülmek, müzik dinlemek, parfüm kullanmak, masada yemek yemek, çatal-bıçak kullanmak haramdır. Kadınlar sözde eve kapatılması gereken, süslenmesine, güzel giyinmesine izin verilmeyen yarım insanlardır. Bağnaz mantıkta, bazı hayvanların lanetli olduğu düşünülür. Örneğin kertenkele öldürmenin sözde sevap olduğu gibi dinde asla yeri olmayan hurafelere inanılır. Namaz kılmayanın öldürülmesi, zekat vermeyenin boynunun vurulması, oruç tutmayanın hapsedilmesi istenir. Hayatı güzelleştiren sanatı, estetiği ve müziği haram olarak gösterirler. Kaliteyi artırdığı halde eleştiriyi, özgürlüğü ifade ettiği halde farklı görüşleri yasaklarlar.
Elbette ki bu bağnaz düşüncelerin nedeni Kuran ayetlerinin değil, kulaktan dolma ve doğru olmayan bir inancın benimsenmiş olmasıdır. Bu nedenle dünya üzerindeki tüm Müslüman kardeşlerimizin iyi bir eğitim alabilmeleri ve Kuran’ı iyi bilmeleri çok önemlidir. Aksinde bazı kişiler İslam adına ortaya atılan hurafeleri din olarak kabul etmeye devam edeceklerdir.
Hristıyanların çoğunlukta olduğu Batı dünyası yanlış tanıyıp algıladığı için İslamiyeti kendince bir tehdit unsuru olarak görmektedir. Batı dünyası bu yanılgıyı ortadan kaldırmak ve insanların gerçek İslam’ı öğrenmeleri için hem Müslüman ülkelere hem de kendi halklarına yönelik bir eğitim seferberliği başlatsa, bu durum hem kendisinin hem Müslümanların hem de tüm insanlığın faydasına olacaktır. Böylelikle Kuran’da tarif edilen İslam’ın, sanıldığının aksine sevgi, barış, huzur, refah, özgürlük ve mutluluk dini olduğu apaçık ortaya çıkacaktır. Okuma-yazma bilen Müslümanlar radikalizmden, hurafelerden sıyrılarak dinlerini Kuran’dan öğrenecek, Kuran’a uygun davranmaya başlayacak ve Kitap Ehli’ni dost ve kardeş olarak benimseyeceklerdir. Batılılar da İslam’ın doğrusunu Kuran’dan tanıyacaklardır. Sonuçta da dinler arasındaki mücadele hızla yeryüzünden silinecek ve dünyayı Altın Çağ’ın eşiğine getiren mutlu ve güzel bir zemin Allah’ın izniyle oluşacaktır.
• Bağnaz Hristiyanlara Karşı Yapılacak Fikri Mücadele
Radikal inanıştaki bazı Hristiyanların en önemli yanılgılarından biri, “Armagedon” savaşı konusundaki düşünceleridir. Bu savaşı Mesih’in gelişinden önce gerçekleşmesi gereken bir olay olarak değerlendirmektedirler. Oysa bu çarpık anlayış Hz. İsa (a.s.)’ın Hristiyanlara öğretmiş olduğu ahlaka tamamen terstir. İncil’e bakıldığında Hz. İsa (a.s.)’ın insanlara hep sevgi, barış ve dostluk tavsiye ettiği açıkça görülür.
Hristiyan kardeşlerimiz Hz. İsa Mesih (a.s.)’ın ikinci kez yeryüzüne gelişini yalnız kendilerinin değil, Müslümanların da büyük bir heyecanla beklediğini unutmamalıdırlar. Çünkü bu mucizeye Kuran’da işaret edilmekte ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hadislerinde de açık olarak bildirilmektedir. Dolayısıyla hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar bu büyük mucize için ortak bir bekleyiş ve hazırlık içinde olmalıdırlar. Yapılması gereken en önemli hazırlık ise Allah’ın razı olacağı bir ahlak içinde olmaya çaba göstermektir. Unutmamak gerekir ki, Hz. İsa (a.s.)’ın gelişiyle birlikte, Allah’ı inkar eden felsefeler ve putperest inançlar fikren yenilgiye uğrayacak, ırkçılık, faşizm gibi ideolojiler silinecek, böylece dünya savaşlardan, çatışmalardan, etnik düşmanlıklardan, zulüm ve haksızlıklardan kurtulacak, insanlık barış, mutluluk ve huzur içinde bir dönem yaşayacaktır. Dolayısıyla samimi olarak Hz. İsa (a.s.)’ın gelişine hazırlanan dindarların, böyle bir ortamın alt yapısını oluşturacak çalışmalarda bulunmaları, her türlü çatışmayı engellemek için gayret etmeleri, ayrılıkları, tartışmaları ve husumetleri bir kenara bırakmaları gerekmektedir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, bağnazlık cehaletten faydalanarak gelişmektedir. Bu cehaletin neden olabileceği tehlikeleri ortadan kaldırmak ise, Hristiyan ahlakının bir gereğidir. Hristiyanların bu sorumluluğu İncil’de şöyle ifade edilmektedir:
Fakat Allah’ın kulları gibi iyilik işleyerek, akılsız adamların cehaletini susturun. Bütün insanlara hürmet edin. Kardeşliği sevin. Allah’tan korkun... (Petrus’un Birinci Mektubu, Bap 2, 15-17)
Dünyanın birçok yerinde bağnazlığı Müslümanlık olarak adlandıran bazı kişilerin Kitap Ehli’ne bakış açıları nefret üzerine kuruludur. Oysa İslam’da Kitap Ehli’ne (Musevi ve Hristiyanlara) karşı nefret yoktur. Tam aksine Kitap Ehli’ne karşı şefkat, koruma ve sevgi esastır. Bağnazların nefretle andığı Kitap Ehli, Kuran’a göre Müslümanların dostu, arkadaşı, hatta eşidir. Bu nedenle İslam ülkelerinin yapması gereken Avrupa’ya kapılarını açması, İsrail’le bağlantı içinde olması, Kitap Ehli’nin de Allah’ın kulu olduğunun unutulmamasıdır. Bu nedenle dindar Hristiyanlara ve Musevilere karşı öfke beslemek, onlardan nefret etmek Kuran’a göre günahtır ve Kitap Ehli’ne karşı da çok yakışıksız bir tavırdır.
• Bağnaz Musevilere Karşı Yapılacak Fikri Mücadele
Bugün Musevi dünyasının bir kısmında, kendi dinlerinden olmayan insanlara karşı kin ve nefret telkin eden, en sert ve acımasız yöntemlerin kullanılmasını savunan radikal – bağnaz- mantığa bir eğilim vardır. Bu eğilim, Ortadoğu’da uzlaşmaz bir tutumun ortaya çıkmasına ve sorunların devam etmesine sebep olmaktadır. Gerek Ortadoğu gerekse dünya barışı için bu, son derece tehlikeli bir durumdur. Bu nedenle Museviler arasında da radikal eğilimli olanların eğitilmesi, kardeşliğe, birliğe davet edilmesi önem taşımaktadır.
Elbette ki Musevilerin de çok büyük bir bölümü, bağnaz zihniyetteki kişilerin şiddet yanlısı eğilimlerine karşıdırlar ve diğer inançlar ve uluslarla barış içinde yaşamak istemektedirler. Çünkü radikallerin söz konusu fanatizmi Tevrat’ta yer alan açıklamalarla çelişmektedir. “Kan dökenlerin telkinlerini dinlememek” ve “kötülük görmeye dayanamamak” Tevrat’ta Musevilere bildirilen hükümlerdendir. (İşaya, Bap 33, 15)
Bu nedenle samimi olarak Allah’a iman eden Musevi kardeşlerimizin de diğer dinlerdeki inananlar ile dünya barışı için ittifak etmeleri çok önemlidir. Şiddet yanlısı, radikal Musevilerin bu zihniyetten kurtulmaları için, kitaplarında yer alan hak hükümleri, barışa çağıran, sevgiyi ön plana çıkartan pasajları anlatmaları ve kardeşliğin, huzurun savunucuları olmaları gerekmektedir.