İnsanın, gerçekte kendisine ait olmayan özellikleri kendinden bilerek, büyüklenmesi ve kibirlenmesi, ardından birçok kötü ahlak özelliğini de beraberinde getirir. Enaniyet hatasına düşen insan, herşeyden önce sahip olduğumuz her türlü nimet ve güzelliği bize veren, yaşadığımız her an bizi koruyan kollayan Yüce Rabbimiz`i gereği gibi takdir edemeyecek hale gelir. Aczinin farkına varamadığı için, kulluk görevini de olması gereken samimiyet ve teslimiyetle yerine getiremez. İçindeki büyüklük hırsı, herşeyin en doğrusunu, en güzelini bildiği iddiası, insanlara karşı daima üstün gelme arzusu, hep kendi bildiğini uygulama anlayışı böyle bir insanı Kuran ahlakından giderek uzaklaştırır.
Bu inanca sahip olan kişinin içerisine düştüğü en büyük hata ise, büyüklük iddiasının, kişiyi gerçekten de diğer insanlardan büyük hale getirip, ona birşeyler kazandıracağı yanılgısıdır. Oysa ki enaniyet hissine kapılan insan, üstün konuma gelmek yerine tam tersine sevgi saygı duyulmayan, yanında rahat edilmeyen, güvenilmeyen biri haline gelir. Sadece kendini beğenen, kendini herkesten daha akıllı zanneden, başkalarının düşüncelerini küçük görüp, değer vermeyen insan, kimseden istifade edemez. Gerçek anlamda kimseyi sevip saygı duyamaz, kimseyle dost olamaz, birlik olamaz. Kendi aklının sınırları içerisinde kaldığı için, sadece kendi tespit ettiği doğrulara uyar. Kendisinden başka varlıklardaki güzellikleri göremediği için Yüce Rabbimiz`e de gereği gibi şükredemez. Allah (cc)`ın lütfettiği nimetleri göremez, gördüklerini de Kuran ahlakına uygun şekilde takdir edip övemez.
Enaniyetli insan, çevresindeki insanları sevemediği gibi, Allah (cc)`a karşı da yaşaması gereken sevgiyi, teslimiyeti ve iman coşkusunu yaşayamaz. Oysa ki dünya hayatında sahip olduğu herşeyi; güzellik, zeka, hitabet gücü, zenginlik, makam mevki gibi dünya hayatına ait tüm özellikleri insana lütfedip veren kainatın tek sahibi olan Rabbimiz`dir. Ve insan tüm bu nimetlere nasıl bir karşılık vereceğiyle denenmektedir. Bu nedenle tüm bu nimetlerin kendine ait olduğuna sanıp, Rabbimiz`den bağımsız bir gücü olduğuna inanmak, her insanın şiddetle sakınması gereken çok büyük ve ciddi bir hatadır. Bediüzzaman Said Nursi, nefsin bu kendini beğenme hırsına kapılması sonucunda, kişinin kendinden başka hiç kimseyi sevemeyecek ve beğenemeyecek hale geldiğini anlatmış ve böyle bir ahlak bozukluğuna karşı iman edenleri uyarmıştır:
Tezkiyesiz (arınmamış halde) nefs-i emmâresi bulunmak şartıyla, kendi nefsini beğenen ve seven adam başkasını sevmez. Eğer zahirî (görünüşte) sevse de samimî sevemez; belki (aksine) ondaki menfaatini ve lezzetini sever. Daima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır. Ve kusurunu nefsine almaz, belki avukat gibi kendini müdafaa ve tebrie eyler (temize çıkarır). Mübalâğalarla, belki yalanlarla nefsini medih (över) ve tenzih ederek (yüceltir), adeta takdis eder (kutsallık verir) ve derecesine göre, 'Hevâ ve heveslerini kendisine mâbud edinen kimse…' (Furkan Suresi, 43) mealindeki ayetin bir tokadını yer. (Lemalar, 28. Lem'a)