İnsan vücudu, içinde çok sayıda sistemin birbirine bağlı çalıştığı bir fabrika gibidir. Bildiğimiz fabrikalardan tek farklı yanı ise sistemlerin pek çoğunun mikroskobik boyutlarda olması, hiç bakım ya da model yenilemesi gerektirmemesidir. İnsan vücudunda, belli bir amaç için, yani vücudun canlılığının devamlılığı için, bütün sistemler birarada, bağlantılı bir şekilde ve tam bir uyum içinde çalışır. Her gün pek çok hareket yaparız. Bunların çoğunu da önemsiz görürüz, oysa nefes almak bile, insanlar fark edemese de, aslında insan vücudundaki kusursuz koordinasyonun bir sonucudur. İnsan vücudundaki koordinasyon ağı her an işleyen, akıl almaz karmaşıklıkta ve büyüklükte bir ağdır. Bu birlikteliğin amacı insanın canlılığını devam ettirebilmesidir. Bunu örneklerle de görebiliriz. Örneğin insan vücudundaki hareket sistemini ele alalım. Yaptığımız en küçük hareket için bile iskelet sistemi, kaslar ve sinir sistemi mükemmel bir işbirliği içinde çalışmak zorundadır.
Vücuttaki koordinasyonun ilk şartı bilgilerin doğru yerden ve doğru olarak edinilmesidir. Ancak doğru bilgilerin elde edilmesiyle, yeni değerlendirilmeler yapılabilir. Bunun nedenle insan vücudunda son derece gelişmiş bir haber alma ağı mevcuttur. Bilgisayarda bir çalışma yaptığımızı düşünelim. Bu işlem sırasında gözlerimiz beyinle birlikte çalışarak bilgisayarı görür. Ellerimiz klavyenin üstünde hareket eder. Bu işlemi yaparken de gözlerimiz ve beynimiz birlikte hareket eder. Klavyeyi kullanan ellerimizdeki kaslar, bu kasların bağlı olduğu sistem ve neticede bu kasları kontrol altında tutan beyin birlikte hareket ederler. Bu işlemler olup biterken bir yandan da beyin pek çok faaliyeti birlikte yürütür. Bilgisayar örneğinde de görüldüğü gibi koordine edilmiş bir hareketi yapabilmek için herşeyden önce o hareketle ilgili olan vücut organlarının hepsinin konumlarının ve birbirleriyle ilişkilerinin bilinmesi gereklidir. Bu bilgiler beyne; gözlerden, iç kulaktaki denge mekanizmasından, kaslardan, eklemlerden ve deriden gelir.
Her saniye milyarlarca bilgi işlenir, değerlendirilir ve bunlara göre yeni kararlar verilir. İnsanın ise kendi vücudunda baş döndürücü bir hızda gerçekleşen bu işlemlerden haberi bile yoktur. O yalnızca hareket eder, güler, konuşur, koşar, yemek yer, düşünür. Bu işlemlerin yapılması için hiçbir çabası olmaz. Yine günlük yaşamımızdan örnekler üzerinde düşünelim. Yüzde oluşacak basit bir gülümseme için bile on yedi kasın aynı anda çalışması gereklidir. Bu kaslardan birinin çalışmaması veya yanlış çalışması yüz ifadesini tamamen değiştirir. Yürüyebilmek için ise ayaklarda, bacaklarda, kalçada, kasıklarda ve sırtta elli dört ayrı kas uyum içinde çalışmalıdır.
Bu koordinasyonun nasıl sağlandığına bir göz atacak olursak son derece kusursuz bir tasarım ile karşılaşırız. Şöyle ki kasların ve eklemlerin içinde, vücudun o anki konumuna ait bilgileri veren milyarlarca küçük, mikroskobik algılayıcı vardır. Bu algılayıcılardan gelen mesajlar, merkezi sinir sistemine ulaşır ve burada yapılan değerlendirmeye göre, kaslara yeni emirler gönderilir.
Vücuttaki koordinasyonun mükemmelliği şu örnekle daha iyi anlaşılacaktır: Yalnızca elinizi havaya kaldırmanız için omzunuzun bükülmesi, "biceps" ve "triceps" denilen ön ve arka kol kaslarınızın sırayla kasılıp gevşemeleri, dirseğiniz ve bileğiniz arasında bulunan kasların bileği döndürmeleri gerekir. Hareketin her aşamasında, bu kasların içindeki milyarlarca algılayıcı, her an kasların konumlarını merkeze bildirir. Merkezden de kaslara bir an sonra ne yapmaları gerektiği iletilir. Tabii ki insan bütün bunların farkına varmaz, yalnızca elini kaldırmak ister ve kaldırır.
Mesela vücudun dik durması için, bacak kaslarında, ayaklarda, sırtta, karında, göğüste ve boyunda bulunan milyarlarca algılayıcıdan gelen bilgi değerlendirilir ve bu emirlerin hepsi her saniye kaslara iletilir. Konuşmak için de özel bir çaba harcamayız. İstediğimiz sözcüklerin ağzımızdan dökülmeleri için, ses tellerinin hangi açıklıkta, ne kadar titreşmesi gerektiğini, ağzımızdaki, dilimizdeki, boğazımızdaki yüzlerce kastan hangilerini, hangi sıra ile kaç defa, ne oranda kasıp gevşeteceğimizi, ciğerlerimize kaç santimetreküp hava alıp, bu havayı hangi hız ve aralıklarla boşaltmamız gerektiğini oturup da hesaplamayız. İstesek de bunu yapamayız! Çünkü ağzımızdan çıkan tek bir kelimenin oluşumu, insanın solunum sisteminden sinir sistemine, kaslarından kemiklerine kadar uzanan pek çok yapının mükemmel uyumu ve çalışması sonucudur.
Bu koordinasyonda bir aksaklık olması durumunda neler olur birlikte düşünelim. Gülümsemek isterken yüzümüzde başka bir ifade oluşabilir ya da konuşmak istediğimizde başaramayabiliriz, yürüyemeyebiliriz. Oysa bunların hiçbiri olmaz. Her gün, günün her saatinde kısacası ne zaman istersek güleriz, konuşuruz, yürüyebiliriz, biz bu işlemleri yaparken hiçbir aksaklık olmaz. Açıkça görmekteyiz ki, bu anlattıklarımızın hepsi "sonsuz kudret" gerektiren bir Yaratılış sonucunda gerçekleşir.
Bu nedenle insan, her zaman için tüm hayatını ve varlığını, kendisini yaratan Allah'a borçlu olduğunu bilmelidir. İnsanın, övünecek, böbürlenecek hiçbir şeyi yoktur. Sahip olduğu güç, sağlık ya da güzellik, kendisinin eseri değildir ve kendisine ebediyen verilmiş de değildir. Her kim olursa olsun her insan bir gün mutlaka yaşlanacak, mutlaka sağlığını ve güzelliğini yitirecektir. Kuran'da bu gerçeğe şöyle dikkat çekilmiştir:
"Size verilen herşey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız?" (Kasas Suresi, 60)
Verilen örneklerde de görüldüğü gibi insan vücudundaki organların ve sistemlerin hepsi "mucizevi" özelliklere sahiptir. Bu özellikler incelendiğinde insan, varlığının ne denli ince hesaplara dayandığını ve yaratılışındaki mucizeleri görecektir ve Allah'ın sonsuz ilmini ve tüm canlılar üzerindeki kusursuz sanatını bir kez daha kavrayacaktır.