Balinalar ve yunuslar, "deniz memelileri" olarak bilinen canlı grubunu oluştururlar. Bu canlılar memeli sınıflamasına dahildir, çünkü aynen karadaki memeliler gibi doğurur, emzirir, akciğerle nefes alır ve vücutlarını ısıtırlar. Deniz memelilerinin kökeni ise, evrimciler tarafından açıklanması en zor olan konulardan birisidir. Çoğu evrimci kaynakta, ataları karada yaşayan deniz memelilerinin, uzun bir evrim süreci sonucunda deniz ortamına geçiş yapacak biçimde evrimleştikleri öne sürülür. Buna göre, sudan karaya geçişin tersine bir yol izleyen deniz memelileri, ikinci bir evrim sürecinin sonucu olarak tekrar su ortamına dönmüşlerdir. Oysa bu teori hiçbir paleontolojik delile dayanmaz ve mantıksal yönden de çelişkilidir.
|
Memeliler evrim basamaklarının en üst kısmında yer alan canlılar olarak kabul edilirler. Durum bu iken, öncelikle bu canlıların neden deniz ortamına geçtiklerinin açıklanması çok güçtür. Bir sonraki soru ise bu canlıların deniz ortamına nasıl olup da balıklardan bile daha iyi adapte olduklarıdır. Çünkü katil balinalar, yunuslar gibi memeli ve dolayısıyla akciğerli canlılar, suda solunum yapan balıklardan bile daha mükemmel bir şekilde yaşadıkları ortama uyum göstermektedirler.
Son yıllarda bu konudaki evrimci çıkmaza çözüm gibi öne sürülen bazı fosiller ise, gerçekte evrim teorisine hiç bir şey kazandırmamaktadır.
Söz konusu fosillerin ilki, Pakicetus inachus'tur. Bu soyu tükenmiş memeliye ait fosiller, ilk kez 1983 yılında gündeme geldi. Fosili bulan P. D. Gingerich ve yardımcıları, canlının sadece kafatasını bulmuş olmalarına rağmen, hiç çekinmeden onun bir "ilkel balina" olduğunu iddia ettiler. Oysa fosilin "balina" olmakla yakından-uzaktan bir ilgisi yoktu. İskeleti, bildiğimiz kurtlara benzeyen dört ayaklı bir yapıydı. Fosilin bulunduğu yer, paslanmış demir cevherlerinin de bulunduğu ve salyangoz, kaplumbağa veya timsah gibi kara canlılarının da fosillerini barındıran bir bölgeydi; yani bir deniz yatağı değil kara parçasıydı.
Peki dört ayaklı bir kara canlısı olan bu fosil, neden "ilkel balina" olarak ilan edilmişti? Evrimci bir kaynak olan National Geographic dergisinde bu sorunun cevabı şöyle verilmektedir:
Diğer kara memelilerinde hepsi bir arada bulunmayan, fark edilmesi zor, küçük ipuçları; azı dişlerindeki diş uçlarının düzeni, orta kulakta yer alan bir kemikteki kıvrım ve kulak kemiklerinin kafatasındaki konumu...
54
Oysa bu özellikler, Pakicetus ile balinalar arasında bir ilişki kurmak için kanıt olamaz:
Öncelikle, National Geographic'in "Diğer kara memelilerinde hepsi birarada bulunmayan özellikler" ifadesini kullanırken dolaylı olarak da belirttiği gibi, söz konusu özellikler başka kara memelilerinde de vardır.
Dahası, söz konusu özelliklerin hiçbirisi, bir evrimsel akrabalık ilişkisinin delili olamaz. Canlılar arasında anatomik benzerliklerinden yola çıkılarak kurulmak istenen bu gibi teorik ilişkilerin çoğunun son derece çürük olduğunu evrimciler de kabul etmektedirler. Pakicetus da farklı anatomik özellikleri bünyesinde barındıran özgün bir cinstir. Nitekim omurgalı paleontolojisinin otoritelerinden Carroll, Pakicetus'un da dahil edilmesi gereken Mesonychid ailesinin "garip karakterlerden oluşan bir kombinasyon gösterdiğini" belirtmektedir. Bu tip "mozaik canlı"ların evrimsel bir ara form sayılamayacağını, Gould gibi önde gelen evrimciler de kabul etmektedir.
Balinalar tamamen kendilerine özgü sistemlere sahiptirler. İçinde bulundukları ortama en uygun özelliklere sahip olarak yaratılmışlardır. |
Bilim yazarı Ashby L. Camp, "The Overselling of Whale Evolution" (Balina Evriminin Abartılı Propagandası) başlıklı makalesinde, Pakicetus gibi kara memelilerinin de dahil olduğu Mesonychidler sınıfının, Archæoceteaların, yani soyu tükenmiş balinaların atası olduğu yönündeki iddianın çürüklüğünü şöyle açıklar:
Evrimcilerin
Mesonychidlerin,
Archæocetealara dönüştüğü konusunda kendilerinden emin davranmalarının nedeni, gerçek soy bağlantısında yer alan bir tür tanımlayamamalarına rağmen, bilinen
Mesonychidler ve
Archæocetealar arasında bazı benzerlikler olmasıdır. Ancak bu benzerlikler, özellikle de (iki grup arasındaki) büyük farklılıklar ışığında, bir ata ilişkisi iddia etmek için yeterli değildir. Bu gibi karşılaştırmaların oldukça subjektif olan doğası, şimdiye kadar pek çok farklı memeli ve hatta sürüngen grubunun balinaların atası olarak öne sürülmüş olmasından bellidir.
55
Balina evrimi şemasında Pakicetus'tan sonra gelen ikinci fosil canlı, Ambulocetus natans'tır. İlk kez 1994 yılında Science dergisinde yayınlanan bir makaleyle duyurulan bu fosil de, evrimciler tarafından zorlama yöntemiyle "balinalaştırılmak" istenen bir kara canlısıdır.
Ambulocetus natans terimi, Latince ambulate (yürümek), cetus (balina) ve natans (yüzmek) kelimelerinin birleşmesiyle oluşturulmuştur ve "yürüyen ve yüzen balina" anlamına gelir. Canlının yürüdüğü aşikardır, çünkü tüm diğer kara memelileri gibi onun da dört ayağı, hatta bu ayaklara bağlı geniş pençeleri ve arka pençelerinin ucunda toynakları vardır. Ancak canlının bir taraftan da suda yüzdüğü, daha doğrusu yaşamını hem karada hem de suda (amfibi şekilde) sürdürdüğü iddiasının, evrimcilerin önyargıları dışında, hiçbir dayanağı yoktur.
Gerçekte ne Pakicetus'un ne de Ambulocetus'un balinalarla bir akrabalıkları bulunduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Bunlar sadece, teorilerine göre deniz memelileri için karada yaşayan bir ata bulmak zorunda olan evrimcilerin, bazı sınırlı benzerliklerden yola çıkarak belirledikleri "ata adayları"dır. Bu canlıların, kendileriyle çok yakın bir jeolojik devirde fosil kayıtlarında ortaya çıkan deniz memelileri ile ilişkileri bulunduğunu gösteren hiçbir kanıt bulunmamaktadır.
Hayali evrim şemasında Pakicetus ve Ambulocetus'un ardından bazı gerçek deniz memelilerine geçilmekte ve Procetus, Rodhocetus gibi Archæocetea (soyu tükenmiş balina) türleri sıralanmaktadır. Söz konusu canlılar gerçekten de suda yaşayan soyu tükenmiş memelilerdir. (İlerleyen bölümlerde bunlara da değineceğiz.) Ancak Pakicetus ve Ambulocetus ile bu deniz memelileri arasında çok büyük anatomik farklılıklar vardır:
Dört ayaklı bir kara memelisi olan Ambulocetus'ta omurga, leğen (pelvis) kemiğinde bitmekte ve bu kemiğe bağlı güçlü bacak kemikleri uzanmaktadır. Bu tipik bir kara memelisi anatomisidir. Balinalarda ise omurga kuyruğa doğru kesintisiz devam eder ve leğen kemiği bulunmaz. Nitekim Ambulocetus'tan 10 milyon yıl kadar sonra yaşadığı düşünülen Basilosaurus aynen bu anatomiye sahiptir. Yani tipik bir balinadır. Tipik bir kara canlısı olan Ambulocetus ile tipik bir balina olan Basilosaurus arasında ise hiçbir "ara form" yoktur.
Eocen devrine ait bilinen en eski balinaların tipik bir örneği, Zygorhiza kochi Balinaların atası konusu evrimci otoriteler arasında tartışma konusudur. Ancak bazıları, eski bir etobur memeli grubu olan creodontlarda karar kılmıştır. Yanda, creodontların tipik bir türü olan Sinopa. |
Yukarıda bilinen en eski balina ve onun evrimcilere göre en yakın atasının fosilleri görülmektedir. Görüldüğü gibi bu canlılar arasında hiçbir benzerlik bulunmamaktadır. Evrimcilerin balinanın atası olarak gösterdikleri fosil bu denli ilgisiz bir canlıya aittir. |
Basilosaurus'un ve kaşalotun omurgalarının alt kısmında, omurgadan bağımsız küçük kemikler yer alır. Bazı evrimciler bunların "küçülmüş bacaklar" olduğu iddiasındadır. Oysa sözkonusu kemikler Basilosaurus'ta "çiftleşme konumunu almaya yardımcı olmakta", kaşalotta ise "üreme organlarına destek olmakta"dır.
56 Zaten oldukça önemli bir fonksiyon üstlenmiş olan iskelet parçalarını, bir başka fonksiyonun "körelmiş organı" olarak tanımlamak, evrimci önyargıdan başka bir şey değildir.
Sonuçta, deniz memelilerinin, kara memelileri ile aralarında bir "ara form" olmadan, özgün yapılarıyla ortaya çıktıkları gerçeği açıktır. Ortada bir evrim zinciri yoktur. Robert Carroll, bu gerçeği istemeden ve evrimci bir dille de olsa, şöyle kabul eder: "Doğrudan balinalara uzanan bir Mesonychid çizgisi tanımlamak mümkün değildir."
57Biraz daha tarafsız bilim adamları ise, evrimci kaynakların "yürüyen balina" olarak göstermek istedikleri canlıların gerçekte balinalarla ilgisi olmayan, özgün bir canlı grubu olduğunu açıkça kabul etmektedir. Balinalar konusunda ünlü bir uzman olan Rus bilim adamı G. A. Mchedlidze, bir evrimci olmasına karşın,
Pakicetus,
Ambulocetus natans ve benzeri dört ayaklı "balina atası adayları"nın bu şekilde tanımlanmasına katılmamakta ve onları tamamen izole bir grup olarak tarif etmektedir.
58
Bu noktaya kadar, deniz memelilerinin kara canlılarından evrimleştiği yönündeki evrimci senaryonun geçersizliğini özetledik. Bilimsel bulgular, bazı evrimcilerin bu senaryonun başlangıcına yerleştirdiği iki kara memelisi (Pakicetus ve Ambulocetus) ile deniz memelileri arasında hiçbir bağ bulunmadığını göstermektedir.
Senaryonun geri kalan kısmında da evrim teorisi açmazdadır. Teori, bilimsel sınıflamada Archæocetea (arkaik, yani eski balinalar) olarak bilinen soyu tükenmiş özgün deniz memelileri ile, yaşayan balina ve yunuslar arasında bir akrabalık ilişkisi kurma çabasındadır. Oysa gerçekte konunun uzmanları farklı düşünmektedirler. Evrimci paleontolog Barbara J. Stahl şöyle yazar:
Bu
Archæoceteaların kıvrak formdaki vücutları ve kendilerine özgü testere dişleri, bunların muhtemelen herhangi bir balinanın atası olamayacağını açıkça ortaya koymaktadır.
59
Deniz memelilerinin kökeni konusundaki evrimci senaryo, moleküler biyolojinin bulguları açısından da çıkmaz içindedir.
Klasik evrimci senaryo, balinaların iki büyük grubunun, yani dişli balinaların (Odontoceti) ve balenli balinaların (Mysticeti) ortak bir atadan evrimleştiğini varsayar. Ama Brüksel Üniversitesi'nden Michel Milinkovitch yeni bir teoriyle bu görüşe karşı çıkmış, anatomik benzerliğe göre kurulan söz konusu varsayımın moleküler bulgular tarafından çürütüldüğünü şöyle vurgulamıştır:
Cetaceanların (balinaların) büyük grupları arasındaki evrimsel ilişkiler, morfolojik ve moleküler analizlerin çok farklı sonuçlara varması nedeniyle, daha da problemlidir. Morfolojik ve davranışsal bulgu bütünlerine bakılarak yapılan geleneksel yorumlama, ekolokasyona sahip dişli balinaların (yaklaşık 67 tür) ve filtre sistemiyle beslenen balen balinaların (10 tür) iki ayrı monofilotik (kendi içinde tek kökenden gelen) grup olduğunu varsayar… Öte yandan, DNA üzerinde yapılan filogenetik (evrimsel akrabalık) analizleri… ve amino asit karşılaştırmaları… uzun zamandır kabul edilen bu sınıflandırmayla çelişmektedir. Dişli balinaların bir grubu, yani sperm balinaları, morfolojik yönden kendilerinden oldukça uzak olan balen balinalarına diğer odontocetlerden (dişli balinalardan) daha yakın gözükmektedirler.
60
Kısacası, deniz memelileri, kendilerinin yerleştirilmek istendiği hayali evrim şemalarının her birini yalanlamaktadırlar.
54 National Geographic, "Balinaların Evrimi", Kasım 2001, s. 159
55 (http://www.trueorigin.org/whales.asp; Ashby L. Camp, "The Overselling of Whale Evolution", Creation Matters, May/June 1998)
56 National Geographic, "Balinaların Evrimi", Kasım 2001, s. 163
57 Robert L. Carroll, Patterns and Processes of Vertebrate Evolution, Cambridge University Press, 1998, 329
58 G. A. Mchedlidze, General Features of the Paleobiological Evolution of Cetacea, Rusça'dan Tercüme (Rotterdam: A.A. Balkema, 1986, s. 91
59 B.J. Stahl, Vertebrate History: Problems in Evolution, Dover Publications, Inc., 1985, s. 489.
60 Michel C. Milinkovitch, "Molecular phylogeny of cetaceans prompts revision of morphological transformations," Trends in Ecology and Evolution 10 (August 1995): 328-334.