Geri Döndüren Gök
Allah insanların ihtiyacı olan suyu her an gökten indirerek ve yerden çıkararak onlara lütfetmektedir.
"O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir." (Haşr Suresi, 24)
Kuran-ı Kerim'de, Tarık Suresi'nin 11. ayetinde gökyüzünün "geri döndürücü" özelliğinden bahsedilir:
"Dönüşlü olan göğe andolsun." (Tarık Suresi, 11)
Kuran meallerinde "dönüşlü" olarak tercüme edilen kelime, "geri çeviren" ya da "geri döndüren" anlamına gelmektedir.
Bilindiği gibi, Dünya'yı çevreleyen atmosfer pek çok katmandan oluşur. Her katmanın, canlılığın yararına yönelik önemli bir görevi vardır. İncelendiği zaman her tabakanın kendisine ulaşan madde ya da ışınları uzaya ya da yeryüzüne geri döndürme özelliklerinin olduğu anlaşılmıştır. Burada atmosfer katmanlarının geri döndürme özelliğini birkaç örnekle inceleyelim.
Örneğin 13 ile 15 km yükseklikteki Troposfer tabakası, yeryüzünden yükselen su buharının yoğunlaşarak yağış olarak yere geri dönmesini sağlar.
25 km yükseklikteki Ozonosfer uzaydan gelen radyasyon ve zararlı ultraviyole ışınlarını yansıtarak yeryüzüne ulaşamadan uzaya geri dönmelerini sağlar.
İyonosfer tabakası da yeryüzünden yayınlanan radyo dalgalarını bir uydu gibi yeryüzünün farklı bölgelerine geri yansıtarak, telsiz konuşmalarının, radyo ve televizyon yayınlarının uzak mesafelerden izlenebilmesini sağlar.
Manyetosfer tabakası ise, Güneş'ten ve diğer yıldızlardan yayılan zararlı radyoaktif parçacıkları, yeryüzüne ulaşmadan uzaya geri döndürür.
Gökyüzü tabakalarının henüz yakın bir geçmişte keşfedilen bu özelliğinin yüzyıllar öncesinden Kuran'da belirtilmesi, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.
Göç Eden Kuşların Kullandıkları Teknikler
Pek çok kuş türü her yıl iyi besin kaynaklarına, yumurtlayacak ve yavrularını büyütebilecek uygun bölgelere ulaşabilmek için binlerce kilometre yolculuk eder. Uzun mesafe uçuşlarını, birçok su kuşu başarıyla gerçekleştirir. Uçarken aynı zamanda öterek ve farklı sesler çıkararak birbirleriyle konuşurlar. Bu, ne kadar kalabalık olursa olsun, gecenin karanlığında bile, sürünün bütün üyelerini birlikte tutabilmeyi sağlamaktadır. Sürünün her üyesi diğerlerinin bulunduğu yerleri bilirler. Gidecekleri yere yaklaştıklarında kullandıkları işaretler değişir ve son kilometrelerde kendileri için tespit ettikleri bazı işaretleri kullanabilirler. Bu, sizin evinizin yolunu bulmak için caddeleri ve binaları kullanmanıza benzer. Bu işlem için su kuşları nehirleri, dağları ve diğer doğal işaretleri kullanırlar. Bazı su kuşları göç süresince gece-gündüz hiç durmadan uçabilirler.
Hormonların Düzenlediği Su Dengesi
Eğer hipofiz bezi ve salgıladığı hormonun getirdiği "su tüketimini azaltın" emrini anlayıp uygulayan böbrek hücreleri olmasaydı, susuzluktan ölmemek için günde 15-20 litre su içmek zorunda kalırdık. Bu suyu sürekli olarak dışarı atmamız gerekeceğinden, uyumamız veya bir yerde uzun süre oturmamız bile mümkün olmazdı.
Canlılar konusunda sahip olacağımız her bilgi, etrafımıza daha dikkatli bakmamıza ve her yerde Allah'ın yaratma sanatını görmemize vesile olacaktır. Kendi vücudumuz bunu görmemizi sağlayacak en yakın mucizelerden biridir. İnsan vücudunun her parçası tasarım harikalarıyla doludur; bunlardan bir tanesi de hormonal sistemdir.
Vücudumuzdaki su miktarında gün içinde gerçekleşen en ufak değişiklikleri dahi algılayan sistemler vardır. Bunların başında, beynimizin bir bezelye tanesi büyüklüğünde olan hipotalamus denen bölümü gelir. Hipotalamus, kanda su oranı azaldığında bunu hemen algılar. Ve buna yönelik bir önlem olarak; beynin hemen altında yer alan 1 cm büyüklüğündeki hipofiz bezi, "ADH" isimli bir hormon salgılar.
Bu hormon, kan dolaşımı yolu ile uzun bir yolculuğa çıkar ve böbreklere ulaşır. Böbreklerde; tıpkı bir kilidin bir anahtara uygunluğu gibi, tam bu hormona uygun olarak yaratılmış özel alıcılar vardır. Hormonlar, bu alıcılara ulaştıkları anda, böbreklerde hemen su tasarrufu düzenine geçilir ve su atılımı çok az bir düzeye indirilir.
Eğer hipofiz bezi ve salgıladığı hormonun getirdiği "su tüketimini azaltın" emrini anlayıp uygulayan böbrek hücreleri olmasaydı, susuzluktan ölmemek için günde 15-20 litre su içmek zorunda kalırdık. Bu suyu sürekli olarak dışarı atmamız gerekeceğinden uyumamız bile mümkün olmazdı.
Ne var ki, böyle bir sistemin eksiksiz olması da hayatta kalmamız için yeterli değildir. Bizim su içmemiz -dahası ne kadar su içmemiz- gerektiğini bilmemiz gerekir. Allah bunun için insanı, susama hissi ile birlikte yaratmıştır. Vücudumuzda her şeyin eksiksiz olduğunu ama sadece susamadığımızı varsayalım. Doğduktan çok kısa bir süre sonra susuz kalıp rahatsızlanır, hatta ölme tehlikesiyle karşı karşıya kalırdık. Susama hissimiz olmadığı için bunun neden olduğunu da anlamazdık. Oysa, doğduğumuz andan itibaren su içmemiz gerektiğini, üstelik ne kadar içmemiz gerektiğini biliriz; çünkü tam gerektiği oranda susarız. Bu sistem o kadar mükemmel işler ki, ne ihtiyacımızdan fazla, ne de eksik sıvı alırız; tam ihtiyacımız kadar su içeriz.
İşte bizi "bir damla sudan" yaratan Allah, tüm bedensel ihtiyaçlarımız için de mükemmel sistemler var etmiştir. Çünkü O, kusursuzca yaratandır.