1385 yılında Türkler ile Arnavutlar Savra Savaşı’nda karşı karşıya geldiğinde hiç kimse bu iki ulusun arasında bugünkü kadar güçlü bağlar kurulacağını tahmin etmemişti. İlk defa Fatih Sultan Mehmet zamanında Türkiye'ye getirilen Arnavutlar, 1468 senesinde İstanbul’un Arnavutköy semtine yerleştirilmişlerdi. Bugün İstanbul’un en mutena yerlerinden biri olarak bilinen Arnavutköy buraya göç edenler tarafından oluşturulmuştu.
Arnavutlar ile Türkler arasında zamanla daha da büyük bir kültürel ilişki kuruldu. Bugün her iki ulusun yemek, müzik, giyim kuşam hatta örf ve ananelerinde birbirlerinin etkisini görmek mümkün.
Arnavutların Anadolu’ya ilk göçleri, yaşadıkları Arnavutluk toprağının Osmanlı Devleti yönetimine geçmesiyle başladı. Osmanlı Devleti idari makamlarında en fazla görev almış etnik grup Arnavutlardı. Öyle ki Osmanlı Devleti’nde sadrazamlık (şimdiki başbakanlık) görevine getirilen 215 kişiden 35'i Arnavut’tu.[i]
Edirne'den Adriyatik'e, Mora'dan Girit'e uzanan bölge Osmanlı adına Arnavut yöneticiler tarafından yönetilmişti. Bölgede Müslüman ahalinin çoğunluğunu Arnavutlar teşkil ediyordu. Sadece Balkanlar'da değil Cezayir, Trablusgarp, Hicaz dahil Bağdat, Musul ve Kafkas bölgelerinde dahi Arnavut yöneticiler, valiler ve askerler önemli görevler üstlenmişlerdi.
Türkiye’de 'Arnavutluk şuuru'nu devam ettiren önemli bir kitlenin varlığından söz etmek mümkün. Nitekim Anadolu topraklarında bugün 5 milyon civarında Arnavut asıllı insan yaşıyor.[ii] Bunların 700 binden fazlası ise Arnavutça konuşmaya devam ediyor[iii].
Arnavutluk’un sosyalizmle yönetildiği dönemde zayıflayan Türk-Arnavut ilişkileri eskisi kadar canlı olma yolunda hızla ilerliyor. Türkiye’nin dost ülkelerle ilişkileri geliştirme görevini üstlenen resmi kuruluşu Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Arnavutluk'un kalkınmasına katkı için 1996'dan bu yana 270'e yakın proje yürüttü.[iv] TİKA aracılığı ile Arnavutluk’taki eski eserlerin onarımından Arnavutluk polisinin eğitimine, doğal afetlerle mücadeleden sağlık kuruluşlarının gelişmesine kadar pek çok farklı proje karşılıksız olarak hayata geçirildi. [v]
Günümüzde iki ülke arasındaki kültürel ilişki ekonomik ve askeri alanlarda da giderek güçlenmektedir. Türkiye Arnavutluk’ta en çok yatırım yapan üçüncü ülkedir.[vi] 2014 yılında iki ülke arasındaki dış ticaret hacmi 400 milyon doları geçmiştir.[vii]
Türkçe, Tiran Üniversitesi Yabancı Diller Fakültesi'nde seçmeli ders olarak tercih edilebilmektedir. Türk üniversitelerde de Arnavutça eğitime yer verilmesi beklenmektedir.
Türkiye 1999 yılında çok sayıda Arnavut asıllı Kosovalı mülteciyi kabul etmiş, 2008’de ise Kosova’nın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke olmuştur. Nisan 2009’da Arnavutluk’un NATO’ya katılması ile iki ülke arasındaki ilişki dostluktan müttefikliğe taşınmıştır.
Türkiye-Arnavutluk arasındaki ilişkiyi en güzel ifade eden kişilerden biri, dönemin Arnavutluk Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İlir Meta olmuştur. Meta 2009 yılında, “İki ülke arası ilişkilerin mükemmel düzeye ulaştığını ve hiçbir problemin olmadığını” belirtmiştir.[viii] Aradan geçen yıllarda da bu ilişki bozulmamış ve giderek daha da güçlenmiş, nihayetinde Türkiye Arnavutluk’u “stratejik ortak” olarak kabul etmiştir.[ix]
Ne var ki bu durum iki ülke arasındaki dostluk ve işbirliğinin yeteri düzeye ulaştığı anlamına gelmemektedir. Küresel siyasetteki gelişmeler iki ülkeye, ticari ve askeri ilişkilerin artırılmasının ötesinde sorumluluklar getirmektedir. Türkiye ve Arnavutluk’un her şeyden önce Balkanlarda barış ve istikrarın yerleşmesi adına yapabileceği çok şey bulunmaktadır.
Türkiye ve Arnavutluk öncelikle vatandaşlarının ahlaki duyarlılık, insani duygular, sevgi, merhamet, şefkat duygularına sahip bireyler olmaları için çalışmalıdır. Her iki ülkede insanları haksız yere öldürmenin, evlerinden sürmenin, haksız uygulamalara tabi tutmanın büyük zulüm olduğu Hıristiyan, Müslüman ya da Musevi olsun tüm dinlerin mensuplarına çocuk yaştan itibaren öğretilmelidir. Bu iki kardeş ülke Balkanlar'da sevgi politikaları üzerine tesis edilmiş bir birliği hedefleyerek dünya siyasetindeki yerini almalı ve sağlamlaştırmalıdır. Bunun için ilk adım iki ülkenin ders kitaplarında Balkan ülkeleri arasında düşmanlığı teşvik eden ifadelerin kaldırılmasına yönelik ortak girişim ile atılabilir.
Gerek Arnavutluk’ta gerekse Türkiye’de; emperyalizm, aşırı sol ve aşırı sağ gibi kavramlar, vahşi kapitalizm ve radikalizm gibi insan fıtratına ters yapılanmalar, kısaca tüm yanlış ‘izm’ler artık tarih olmalıdır.
Her iki ülke, demokrasilerini güçlendirip, bağnazlık yerine barış ve modernlik içeren, bilimi, sanatı ve kaliteyi esas alan bir model oluşturabilir. Bu model hayata geçirilebildiği takdirde yalnız Balkanlar değil, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünya kısa sürede istikrarın, barışın ve zenginliğin merkezi haline gelecektir.
[i] Bakay, Gönül, “İçimizden Biri: Arnavutlar”, Kültür Araştırmaları Sempozyumu, İç/ Dış/ Göç ve Kültür, Işık Üniversitesi Şile, İstanbul, 15 – 17 Eylül 2007.
[ii] http://www.goc.gov.tr/icerik3/kitlesel-akinlar_409_558_559
[iii] http://www.ethnologue.com/country/TRE/languages
[iv] http://www.tika.gov.tr/tr/haber/tika_arnavutluk_un_kalkinmasina_katki_sagliyor-19044
[v] http://www.tika.gov.tr/tr/ara?s=arnavutluk
[vi] http://www.tuicakademi.org/index.php/bolgeler/balkanlar/4062-turkiye-ve-arnavutluk-iliskileri.
[vii] http://foreignpolicynews.org/2014/05/02/turkey-albania-establish-dynamic-agenda-bilateral-relations/
[viii] http://www.tuicakademi.org/index.php/bolgeler/balkanlar/4062-turkiye-ve-arnavutluk-iliskiler
[ix] http://www.turcomoney.com/yeni-bir-pazar-yeni-bir-firsat.html
Adnan Oktar'ın Tirana Times'da yayınlanan makalesi