Özellikle çiçek açan bitkiler üzerinde yapılan son araştırmalar bu bitkilerin ne zaman çiçek açacaklarını adeta biliyor olduklarını ortaya koydu.
Oysa bu konu yaklaşık 80 yıldır bilim adamları için adeta bir muammaydı. Bildiğiniz gibi doğru zamanda çiçek açma, bitkilerin üreme işleminin başarıyla gerçekleşmesi için son derece önemlidir. Ancak tek bir bitkinin çiçek açması demek, hücre içinde bir dizi moleküler sürecin, bitkiye ait biyolojik saatin ve Güneş’ten gelen ışığın birbiriyle tam uyum içinde olması demektir.
Washington Üniversitesi araştırmacıları Latince adı Arabidopsis olan bir tür tere üzerinde yaptıkları araştırmalarda çiçeklenmenin genlerle nasıl bir bağlantı içinde olduğunu ortaya koymaya çalışıyorlar. Yapılan son araştırmalar söz konusu bilim adamlarını küçücük bir bitkinin yapraklarına yerleştirilmiş adeta dev bir organizasyonla karşı karşıya getirdi. Bu, özel bir proteinin aktif rol üstlendiği önemli bir organizasyondu.
Adeta görev alanının, amacının, yol haritasının, hangi amaçla yola çıktığının ve nereye ulaşması gerektiğinin bilincinde olan söz konusu protein sanki hesap ve plan yapacak bir akla; biyoloji-kimya-matematik bilimleri hakkında derin bir bilgiye sahip gibi yapraklardan başlayan yolculuğu boyunca -ta ki filizin uç noktasına gelinceye kadar- hücrenin çiçeğe dönüşmesine neden olacak hiçbir moleküler reaksiyon geçirmez. Filizin uç kısmına kadar hücre içindeki nötr halini muhafaza eder. Ancak kilit noktaya ulaştığında sanki nereye ulaştığını bilen bir şuura, yerini tespit eden teknolojik donanımlara sahip bir varlıkmış gibi moleküler bir reaksiyon oluşmaya başlar. Oluşan bu sinyaller proteinin bağlı olduğu hücrelere adeta “çiçeğe dönüş” emrini verir. Bu emri alan hücreler tam da olması gereken yerde yani bitki filizinin ucunda bitkiye ait çiçeğin oluşumunu başlatırlar.
Araştırmacılar, Arabidopsis adlı tere türü üzerinde yaptıkları incelemeler sonucunda çiçeklenmeyi başlatan protein hakkında şu bilgilere ulaştılar:
· Önce yılın belirli zamanlarında çiçek açan bitkilerin, yapraklarında belirli bir protein ürettiklerini tespit ettiler.
· Bu protein çiçeklenmeyi başlatan özel bir proteindi.
· Yapraklarda üretiliyordu.
· Diğer bir özelliği de üretildikten sonra yapraklardan filizin uç noktasına yolculuk etmesiydi.
· Ancak bu yolculuk sırasında proteinin bağlı olduğu hücrelerde bir farklılaşma olmuyordu.
· Yani; hücreler yaprak ya da çiçek olabilme özelliklerini taşıyordu. Birinden birine dönüşmeye başlamıyorlardı.
· Ancak filizin uç noktasına gelindiğinde söz konusu protein hücrenin çiçeğe dönüşmesine neden olacak bazı moleküler reaksiyonlar geçirmeye başlıyor ve yol boyunca hücreye gönderilen sinyaller bitkiye ait çiçeğin oluşmasını sağlıyordu.
Şimdi buraya kadar bahsettiğimiz ve böylesine büyük bir sorumluluğu üstlenmiş yapının sadece bir protein olduğunu tekrar düşünelim. Çıplak gözle görmemizin mümkün olmadığı; ancak elektron mikroskoplarıyla inceleyebildiğimiz hücrenin içinde yer alan bir protein. Ancak bu protein, gözü olmadan, yol bilgisi olmadan, çiçek, bitki, yaprak nedir bilmeden, hatta kendisinin varlığından da haberi olmadan tüm bu karmaşık görevleri eksiksiz yerine getirir. Söz konusu bu proteinin ne şuuru ne de bunları yapabilecek, planlayacak, tasarlayacak bir aklı vardır. O sadece Allah’ın emriyle hareket eder, Allah’ın kendisine belirlediği ve öğrettiği yolu izler. Kendisine öğretilenden başka yola sapmaz. O filizin ucunda çiçek açmasını, kendisine has kokusuyla dalında salınmasını, o bitkinin tüm dallarındaki çiçeklerin aynı kokuyla, aynı renk ve şekille bezenmiş olmalarını sağlayan Allah’tır. Allah en güzel şekilde var edendir. Allah’ın sebeplere ihtiyacı yoktur. Allah tüm bu sebeplerden müstağnidir. Ancak bilim adamlarının 21. yüzyıl bilimi ve teknolojisiyle ulaştıkları bu en üst noktada yapılan tüm bilimsel araştırmalarda karşımıza Allah'ın sonsuz aklının ve yaratma gücüne ait eserlerin çıkması, din ve bilimin nasıl iç içe, ayrılmaz bir bütün olduklarının çok önemli bir kanıtıdır.
Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü? Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız. (Vakıa Suresi, 63-65)