Bir Müslüman’ın en önemli özelliklerinden biri, içinde bulunduğu şartlar nasıl olursa olsun çok olumlu bir ruh haline sahip olmasıdır. Müslüman herşeyde hayır görür, hikmet arar. En zorlu anlarda dahi hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmaz. Çünkü herşeyi yaratanın Allah olduğuna, Allah’ın ‘Ol’ demesiyle istediği herşeyi yapmaya kadir olduğuna iman eder. Ortada olumsuz gibi görünen bir durum varsa, bunun Allah’tan bir deneme olduğunu görür. Allah’ın o durumu yaratmasındaki hayırları, hikmetleri düşünür ve hemen, “...Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216) ayetini hatırlar. Bu ruh derinliğine sahip olan bir Müslüman için herşey güzelliğe dönüşür. Zorluk da olsa, sıkıntı da olsa, bunların hepsini o kişiye veren Allah’tır. Allah Müslümanlar’ın biricik dostu, yardımcısı, velisidir. İnsana dostundan gelen herşey ise çok güzeldir, çok değerlidir. Ve Allah'ın yarattığı herşeyde çok fazla hayır ve hikmet vardır.
Allah dünya hayatında Kendisi’ne gönülden katıksızca iman edenlerin ruhlarını cennete layık olacakları şekilde eğitir. Bu eğitimdeki her aşama ise Allah’ın dilemesiyle Müslümanların, cennete zahiren bir adım daha yakınlaşmasına vesile olur. Bu Kurani ahlakla hareket eden bir Müslüman sadece çevresindeki olayları veya kendi içinde bulunduğu durumu değil, aynı zamanda kendi ahlaki gelişimini de aynı olgunlukla değerlendirir. Ahlakında ortaya çıkan eksikliklere, tavırlarındaki hatalara da hayır gözüyle bakar. İman ediyor olmak, hata yapmamak demek değildir. Allah insanı eksik, aciz ve zayıf olarak yaratmıştır. Müslüman da her insan gibi hata yapar. Ama cahiliye ölçülerini esas alan insanlardan farkı, vicdanıyla doğruyu farkettiğinde ya da kendisi farkedemediğinde de kendisine doğru olan hatırlatıldığında, bile bile hatasında ısrar etmemesidir. Hemen pişman olup, Allah’a sığınıp, tevbe etmesi ve hatasından ders çıkarıp bir daha tekrarlamamaya niyet etmesidir. Bu da Müslüman’ın samimiyetinin önemli bir göstergesidir. Allah Müslümanların hataları karşısındaki tavırlarının nasıl olması gerektiğini bizlere şu şekilde bildirmektedir:
Ve 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 135)Müslüman Allah’ın ruhunu taşıyan değerli bir varlıktır. Böyle bir insanın hatalarını gözünde büyütmesi, hatalarından dolayı kendisini değersiz görmesi, Kuran’a göre doğru bir bakış açısı değildir. Hatayı yaratan, o hatayı o kişinin kaderinde yaptıran Allah’tır. İnsan daha doğmadan önce hangi tarihte, hangi saatte, hangi yerde o hatayı yapacağı zaten kaderde bellidir. İnsan o anı bin kere baştan yaşasa, yine aynı tarihte, aynı saatte, aynı yerde o hatayı yapacaktır. Bu nedenle yapılan hatalardan dolayı insanın kendisine karşı güvensizlik yaşaması, ezik bir ruh haline sahip olması yanlış olur. Müslüman hiçbir zaman ve hiçbir şartta diğer insanların rızasını gözetmez. ‘İnsanlar ne der acaba, insanlar benim hakkımda şimdi ne düşünüyordur acaba, bana olan sevgileri azalır mı, bana güvenleri sarsılır mı?’ gibi düşüncelerle vesveseye kapılmaz. Müslüman sadece Allah’ın rızasını kazanmayı hedefler. Bir hatası, kusuru olduğunda da yalnızca Allah’tan bağışlanma diler ve günahlarını Allah’ın affedeceğini umar. Allah’ın sonsuz bağışlayan olduğunu bilir. Önemli olan Allah’ın o kişiden razı olup olmamasıdır. Hz. İbrahim’in, “Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur” (Şuara Suresi, 82) diyerek ettiği duası Müslümanlar için bu konuda çok güzel bir örnek teşkil etmektedir.
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır. (Meryem Suresi, 96)
http://gulftoday.ae/portal/6989fc79-d575-4682-922d-f5cfc58c44b2.aspx