Bazı insanlar istemedikleri şekilde gelişen olaylara aksilik derler. Ancak bu kişiler yaşadıkları bir olayı “aksilik” zannetseler de aslında en doğrusu kaderde o olayın tam olarak o şekilde olmasıdır.
Belirli bir saatte biriyle buluşacaksınızdır ama vaktinde gelmez. Çok başarılı bir çalışma yaparsınız ama karşınızdaki kişi bunu gereği gibi takdir edemez. Çok emek vererek karşınızdaki kişiye bir güzellik sunarsınız, o kişi bunu hiç fark etmez. İyi niyetle bir söz söylersiniz, ama karşınızdaki bunu yanlış anlar. Saatlerce bir yeri temizleyip çok mükemmel hale getirirsiniz, birisi gelip düşüncesizce kirletir. Uykunuz vardır, ama biri düşüncesizce gürültü yapıp durur. Çok acil bir durumda birinden yardım istersiniz, o kişi sizi unutur. Önemli bir şey emanet edersiniz, karşınızdaki bunu kaybeder.
Yıllarca üniversite sınavına hazırlanırsınız, son gün o saatte hastalanıp sınava giremezsiniz. Yepyeni bir kıyafet alır giyersiniz, ani bir hareketle biri üzerinize birşey döker. Alışverişe çıkıp kaliteli bir malzeme alırsınız, eve geldiğinizde kandırıldığınızı anlarsınız. Çantanıza yüklü bir para koyarsınız, biri gelip cüzdanınızı çalar. Trafiğe çıkarsınız biri gelip size çarpar. Ya da aceleniz vardır ama trafik sıkışıklığından dolayı saatlerce gideceğiniz yere ulaşamazsınız. Bir yakınınız ani olarak hastalanır, ama ambulans saatlerce gelemediği için kurtulamayıp vefat eder. Bir konuda tedavi olmak için hastaneye yatarsınız, bir ihmalkarlık sebebiyle başka bir mikrop kapıp yeni bir hastalığa daha yakalanırsınız....
Birçok insan bunlar gibi olumsuzluklar dolayısıyla mağdur olduğunu düşünür. Ve tüm bunların suçlusunun da başkaları olduğunu zanneder. Kızgınlığa kapılır ve bu duygularını suçlu gördükleri kişiye yöneltirler.
Bu tür durumlarda insanlar ya yüzlerine karşı ya da arkalarından, bu kişilere kızıp söylenip dururlar. Sanki o kişi o hatayı ya da düşüncesizliği yapmamış olsaydı, herşeyin tam istedikleri gibi gerçekleşeceğini sanırlar. Oysa bu o kadar büyük bir yanılgıdır ki, insan bu gerçeği kavrasa, hayata tüm bakış açısı baştan sona bambaşka bir hal alacaktır.
İman olmadığında kişi hüzne ve umutsuzluğa mahkum olur
Gün içinde insanları üzen, rahatını kaçıran, kızdıran, sıkan, aksilik, terslik denilen olayların hikmet ve hayırlarını Allah o anda gösterse kişi üzülmesinin ne kadar yanlış olduğunu anlayacak ve tam tersine sevinç ve neşe içinde olacaktır. Kader kişiye bütün olarak gösterilecek olsa ya da aksilik gibi görünen olayları kader içerisinde görecek olsa, olanlar için hiç üzülmeyecektir.
İnsanların çoğu doğum, ölüm, ecel, rızık gibi konuların dışındaki şeylerin haşa kaderde olmadığını, aksilikten, tedbirsizlikten dolayı meydana geldiğini dolayısıyla da kaderle bağlantılı olmadığını düşünürler. Halbuki bu yanılgı onları kaderde tespit edilmiş olaylara karşı isyana sürükler, onların hüzün duymalarına sebep olur. Ayrıca tüm olayları aleyhlerinde değerlendirmeleri de onlara kesintisiz bir azap yaşatır. Bunun sonucu olarak duygusal insanların neşeli halleri de çok kısa ve anlık olur. Bir şeye çok sevindikten kısa süre sonra akıllarına üzülecekleri bir şey getirip tekrar karamsar ruh haline geri dönerler.
Tüm bunlar din ahlakına göre yaşamamanın kaçınılmaz sonuçlarıdır. İman olmadığında kişi hüzne ve umutsuzluğa mahkum olur.
Allah kişiyi dünyada birtakım sıkıntı ve zorluklarla deneyebilir. Ancak mümin Kuran’dan habersiz kimseler gibi, Allah’ın imtihan için yarattığı sıkıntılar karşısında hüzne ve karamsarlığa kapılmaz, duygusallaşmaz. Çünkü bilir ki Allah, kendisinin bu sıkıntı karşısında nasıl davranacağını denemektedir. Bu gerçeği bilen bir müslüman için sıkıntı, zorluk ya da aksilik yoktur hatta bunların hepsi ona Allah’tan birer hediyedir. İmanının artmasına, tevekkülün güzelliğini, kaderin konforunu yaşamasına vesiledir.
Tek bir toz zerresi dahi Allah’ın haberi olmadan hareket edemez
Dünyada olup biten herşey, yalnızca Allah istediği için gerçekleşmektedir. Eğer bir insanın hayatı boyunca yaşadıkları bir video kaset gibi düşünülecek olsa; nasıl ki bu videoyu her seyrettiğinizde mutlaka aynı görüntülerle karşılaşırsanız, insan hayatının da bundan en küçük bir farkı yoktur. Nasıl ki bu film yüzlerce sene saklansa, yüzlerce sene sonra tekrar videoya takılıp seyredilse –yalnızca- aynı filmle karşılaşılacaktır; işte insanın ömrü boyunca yaşayacakları da, bunun gibi, asla değişmez bir bütündür. Eğer bir insanın gideceği yere geç kalması gerekiyorsa, mutlaka geç kalacaktır.
Bunun sebebi trafik olabilir, hastalık olabilir, unutkanlık olabilir. Ama sonuç asla değişmez. Aynı şekilde ölüm vakti gelen bir insanın ölümünü hiçbir şey engelleyemez; ambulans gecikebilir, trafik kazası olabilir, doktorun ihmalkarlığı olabilir. Ama bu sonuç kesin olarak gerçekleşecektir. İnsanın gün içerisinde karşılaştığı olaylara karşı bakış açısı çok farklı olmalıdır. Eğer bir kişinin cüzdanı çalınıyorsa, demek ki o insanın o paraya sahip olmaması gerekiyordur. Ve Allah bunun için bir sebep yaratmıştır. Eğer üniversite sınavına giremiyorsa, demek ki Allah o yıl için, o kişinin üniversiteye girmemesini, başka bir şeyle meşgul olmasını dilemiştir. Eğer karşı taraf geciktiği için, sözleşilen buluşma gerçekleşemiyorsa, bu, Allah bu buluşmanın olmamasını dilediği içindir.
Allah dilemedikçe kimse gecikemez, kimse unutamaz, kimse ihmalkar olamaz, kimse bir şeyi yanlış anlayamaz, kimse verilen emaneti kaybedemez, kimse trafiği sıkıştıramaz, kimse kötü araba kullanamaz...
Bu konuda bilinmesi gereken tek bir gerçek vardır: “İnsanın yaşadığı herşeyi yaratan Allah’tır”. Ve “Allah, olması gereken için, mutlaka bir sebep yaratmaktadır.” Ancak bu sebep kendi kendine asla oluşmaz. Kimsenin, -Allah dilemeden- bunu yapabilecek gücü yoktur. Rabbimiz Kuran’da bu gerçeği şöyle bildirmiştir:
Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (İnsan Suresi, 30)
Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. (Tekvir Suresi, 29)
“... Sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır.” (Saffat Suresi, 96)
Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi: