Aile, toplumumuzda çok önemli bir değerdir ve Türk aile yapısının mutlaka korunması gerekir. Fakat her büyük toplumda olduğu gibi, bizim toplumumuzda da bozuk akıl ve mantık yapısında hareket eden, ahlak dışı yaşantıları olan, çocuklarını da kendi yaşantılarına zorla çekmeye çalışan kimseler vardır. Bir insanın, sırf anne-babası olduğu için bu kişilerin fikirlerine boyun eğmek zorunda olduğu iddia edilemez. Cezaevleri cinayet işlemiş, gasp, hırsızlık yapmış, devlete zarar vermiş anne-babalarla doludur. Kimse, bu kişilerin çocuklarının aileleri ile müşterek bir hayat yaşamak zorunda olduğunu iddia edemez. Ayrıca bir kısım basın tarafından savunulan her anne-babanın, çocuklarının iyiliğini ve sağlığını gözeterek hareket ettikleri iddiası da gerçek dışıdır. Onlarca kadın sığınma evi, ailesinden ve eşinden feci şekilde şiddet görmüş kişilerle doludur. Çocuklarının düşüncelerine ve inançlarına saygı duymayan, onları adeta birer meta olarak gören aileler her toplumda olabileceği gibi bizim toplumumuzda da vardır. Ülkemizin belli bir kesiminde hala işlenmeye devam eden töre cinayetleri de bunun ürkütücü örneklerinden biridir. Bir baba, sadece aralarında anlaşmazlık bulunan aşiretten biriyle konuştuğu için çocuğunu acımasızca öldürebilmektedir. Bunun olabileceğini tahmin eden yakın çevresi tarafından da bu durumla ilgili herhangi bir tedbir alınmamakta, durum olağan karşılanmaktadır. Dolayısıyla her ailenin çocuklarına güvenlik sunduğu düşüncesi büyük bir yanılgıdır.
Her çocuğun ailesinin düşüncesiyle aynı düşünceye, ailesinin hayatıyla aynı hayata; aynı şekilde her ailenin de çocuğuyla aynı düşünceye ve hayata sahip olması gibi bir zorunluluk yoktur. Türkiye'de ailesi komünist düşünceye sahip olan, ancak çocukları kendileri gibi düşünmeyen pek çok kişi vardır. Bu noktada şu soruları sormak gerekir:
Aileleri komünist materyalist olduğu için bu çocuklar da komünist olmak zorunda mıdır?
Ya da aileleri gayri meşru bir yaşama sahip olduğu için ailelerinden uzaklaşan binlerce evlat vardır. Bu evlatlara, "Bunlar senin annen baban, gayri meşru bir hayatları da olsa, onlara uymak, onlarla aynı hayatı yaşamak zorundasın" denilebilir mi?
Ailesi PKK mensubu olan bir çocuk da, ailesine bağlılık gösterip PKK'lı mı olmalıdır?
Ailesi devlete karşı yapılanma içinde olan, devleti yıkmayı ve vatanı bölmeyi hedefleyen insanların, aileleriyle işbirliği içinde olmayacakları aşikardır. Ne olursa olsun ailelerinden yana mı tavır almaları gerekir? Akıl ve mantık sahibi insanın böyle birşeyi kabul etmeyeceği açıktır.
Akla ve vicdana uygun olan, her insanın sadece doğrudan ve Haktan yana olması, ailesi, yakın çevresi, arkadaşları karşı da olsa, doğrudan ve Haktan ayrılmamasıdır.
Ailelerinden Baskı Gören Peygamberlerimize ve Salih Müminlere Kuran’dan Örnekler
Kehf Ehli
Kuran'da Allah'a iman ettikleri ve Peygamberlere uydukları için ya da salih Müslümanlarla bir arada olmak istedikleri için ailelerinden ve toplumda baskı gören, inançlarını yaşadıkları için zulüm gören gençlerin ve müminlerin hayatlarından bahsedilmektedir. Bu salih kullar, din ahlakını yaşayabilmek ve Allah'ın rızasını kazanabilmek için ailelerinden ve toplumdan ayrılmışlardır. Kehf Ehli, bu gençlerdendir. Bu gençler, samimi olarak iman ettikleri için baskı görmüşler, pek çok sıkıntıyla karşılaşmışlar, hatta ölüm tehditlerine maruz kalmışlar ve kavimlerinden ve ailelerinden ayrılıp, korunmak için bir mağaraya sığınmışlardır. Ayette Kehf Ehli’nin yaşadığı bu durum şöyle bildirilmektedir:
“O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: "Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).” (Kehf Suresi, 10)
Ayetlerin devamında bu gençlerin kendilerini sezdirmemek için dikkatli davranmaları gerektiği bildirilmektedir. Din ahlakına bağlılıkları ve titizliklerinin öğrenilmesi durumunda, içinde yaşadıkları toplumun taşa tutarak onları katledebilecekleri veya onları kendi ahlaksız sistemlerine geri çevirmek isteyecekleri haber verilmektedir. Yüce Allah Kehf Suresi’nde bu gençlerin durumunu şu şekilde haber verir:
“... Sakın sizi kimseye sezdirmesin. Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.” (Kehf Suresi 19-20)
“De ki: Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)
Hz. İbrahim ve Putperest Babası
Tüm insanlık tarihi boyunca aileleriyle fikri ayrılık yaşayan çocuklar ve gençler olmuştur. Bunlara Hz. İbrahim de dahildir. Hz. İbrahim’in babasına hak din ahlakını tebliğ etmesi ve babasının sapkın şirk inancında ısrar etmesi neticesinde aralarında yaşanan ayrılık, Kuran’da Allah tarafından şu şekilde haber verilir:
“(Babası) Demişti ki: "İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git."
(İbrahim:) "Selam üzerine olsun, senin için Rabbim'den bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır" dedi. "Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbim'e dua ediyorum...” (Meryem Suresi, 46-48)
“İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.” (Tevbe Suresi, 114)
Bu ayetlerde de görüldüğü üzere, Hz. İbrahim’in babası putlara tapan sapkın bir fikir sistemine sahiptir. Hz. İbrahim’in bu batıl inançtan kesin olarak yüz çevirmesi üzerine babası, eğer kendi sapkın inancına dönmezse oğlunu taşa tutmakla tehdit etmiştir. Hz. İbrahim’in buna karşı tavrı ise, sapkın şirk inancından ve babası da dahil olmak üzere bu inanca bağlı bulunanların tümünden uzaklaşmak olmuştur.
Hz. Nuh’un Oğlu
Hz. Nuh’un oğlu da tufan zamanı geride bırakılanlardan olmuş ve üstün ahlaklı ve mübarek bir peygamber olan babasına uymak yerine kendi çarpık mantığıyla hareket etmeyi tercih etmiştir. Bunun üzerine Allah Hz. Nuh’a oğlunun ailesinden biri olmadığını haber vermiştir. Bunun nedeni Hz. Nuh’un oğlunun Allah’ın emrine karşı gelmesi ve Allah’ın rızasına aykırı hareket etmesidir. Sonsuz kudret sahibi olan Allah Kuran’da bu durumu şu şekilde haber vermiştir:
“Dedi ki: "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi Ben'den isteme. Gerçekten Ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum."” (Hud Suresi, 46)
“Artık 'kötülüğü örgütleyip düzenleyenler', Allah'ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler? Ya da onlar, dönüp-dolaşmaktalarken, onları yakalayıvermesinden (mi emindirler?) Ki onlar (bu konuda Allah'ı) aciz bırakacak değildirler.” (Nahl Suresi, 45-46)
Hz. Meryem’in Ailesinden ve Toplumdan Ayrılması
Kuran’da Allah ailelerinden ayrılan başka Müslümanlar hakkında da ayetler bildirmiştir. Bu seçkin kişilerden biri, Allah’ın alemlerin kadınlarının tümüne örnek gösterdiği Hazreti Meryem’dir. (Tahrim Suresi, 11-12) Hz. Meryem hayatının belli bir döneminden sonra tek başına ailesinden ve içinde yaşadığı toplumdan ayrılmış, doğu tarafında bir yere çekilmiştir. Allah Meryem Suresi’nin 16. ayetinde bunu şu şekilde bildirir:
“Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.”
Hz. Musa’nın Tebliğ Ettiği Hak Din Ahlakına Uyan Genç Topluluk
Allah Kuran’da Hz. Musa’nın da hayatından örnekler vermiştir. Hz. Musa’nın gönderildiği kavim Firavun'un zulmünden korkuya kapılmış ve aralarından belli bir sayıda genç dışında Hz. Musa’ya gerçekten iman eden olmamıştır. Bu gençler de kavimlerinden ayrılmış ve Hz. Musa’nın tebliğ ettiği hak din ahlakına uymuşlardır. Bu durum Kuran’da şu şekilde haber verilir:
“Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.” (Yunus Suresi, 83)
Hz. Musa’ya ve onunla birlikte indirilen hak din ahlakına iman eden bir grup genç, Firavun ve çevresinin kendilerine yapabilecekleri tüm baskıları göze almış ve Hz. Musa ile beraberlik içinde din ahlakına uygun bir yaşam sürmüşlerdir. Burada Allah’ın kavmin bir zürriyetine yani toplumun içinden bazı gençlere dikkat çekmiş olması, bu gençlerin dışında iman eden olmadığını ve dolayısıyla bu gençlerin ailelerinden ayrı olabileceğini göstermektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Peygamber Efendimiz (sav)’in Döneminden Örnekler
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) döneminde de iman eden gençlerin İslam ahlakını yaşamalarından rahatsızlık duyan aileleri tarafından türlü eziyetlere maruz kaldıkları, sonunda onlara eziyet eden ailelerinden ve sapkın toplumdan ayrıldıkları bilinmektedir.
Yüce Allah, Sahabe-i Kiram’ın bu ihlaslı tavırlarını tarih boyunca yaşamış olan tüm Müslümanlar için bir örnek kılmıştır. Onların o dönemin çok zor şartları altında verdikleri halisane mücadele, yaşadıkları derin iman coşkusu ve sadakat, Allah’a olan sevgileri, Peygamberimiz (sav)’e olan düşkünlükleri Allah’ın izniyle İslamiyet’in kısa sürede tüm dünyaya yayılmasına ve insanların geniş kitleler halinde hak din ahlakına yönelmesine vesile olmuştur. Örneğin;
· Ümmü Gülsüm Binti Ukde (ra), imanlı bir Müslüman hanımdı. Yedi yıl boyunca ailesinin baskısıyla Mekke müşriklerinin arasında yaşamak zorunda kalmıştı. Resulullah (sav)'a biat ettiği andan itibaren diğer Müslümanlar gibi o da çeşitli işkence ve baskılara maruz kalmıştı. Din ahlakını terk etmesi için başta babası olmak üzere müşriklerden zulüm ve baskı görmüş ancak yapılan tüm zalimliklere rağmen Allah’a ve Resulü’ne olan sevgi ve bağlılığından ve din ahlakından asla taviz vermemiştir. Bu dönem boyunca Ümmü Gülsüm Binti Ukde, Allah’a sığınarak güç bulmuş en sonunda da Medine’ye hicret ederek Peygamberimiz (sav)’in yanında feraha ve huzura kavuşmuştur. Tüm zorluklara rağmen kendine imanından dolayı baskı uygulayan ailesinden ayrılıp tek başına yaptığı hicret yolculuğu müminlere örnek olmuştur. 1
· Mus’ab İbni Umeyr (ra), Mekke’nin zengin ailelerinden birine mensup bir gençti. Mus’ab İbni Umeyr (ra), Müslüman olduğunu ailesinden ve çevresinden gizleyerek Peygamberimiz (sav)’i gizlice ziyaret etmeyi sürdürmüştür. Gizlice namaz kıldığı, ailesi tarafından öğrenildiğinde ise kendi akrabaları tarafından yakalanıp hapsedilmiş ve Habeşistan’a hicret imkanı çıkınca ilk kafile ile birlikte din ahlakını daha rahat bir şekilde yaşayabilmek için ailesinden kaçıp Habeşistan’a hicret etmiştir. 2
· Hz. Seleme (ra) da Allah’a iman ettiği için ailesi tarafından uzun bir zaman işkence görmüş bir sahabedir. Hz. Seleme ile kardeşi Haris iman ederek Peygamberimiz (sav)’e tabi olsalar da diğer üç kardeşleri Ebû Cehil, Âs ve Hâlid Allah’ın bildirdiği din ahlakından yüz çevirmiş ve iman eden kardeşlerine düşman olmuşlardır. Hz. Seleme, uzun müddet en yakınları tarafından işkenceye tâbi tutulmuştur. Kardeşleri Hz. Seleme’nin din ahlakından vazgeçmesi için her türlü yola başvurdukları için Hz. Seleme sonunda can güvenliğini sağlamak ve İslam ahlakını engellenmeden yaşayabilmek için Habeşistan’a hicret etmiştir. 3
Hz. Lut’un ve Hz. Nuh’un İman Etmeyen Eşleri
Allah hem Hz. Lut’un, hem de Hz. Nuh’un eşlerinin, bu iki mübarek peygamberin üstün ahlaklarını ve imanlarını takdir edemediğini, bu yüzden de Allah tarafından aralarının ayrıldığını da şöyle bildirmektedir:
“Allah, inkar edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikahları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" denildi.” (Tahrim Suresi, 10)
Allah bu ayette salih Müslümanlar olan Peygamberlerin nikahları altındaki kadınların, bu mübarek insanlara ihanet ettiklerini bildirmektedir. Görülmektedir ki bir ailenin her ferdinin aynı üstün ahlak seviyesinde olmaması, insanlık tarihinde daha önce de karşılaşılmış bir durumdur.
Allah Habirdir, Herşeyin İç Yüzünden Gizli Taraflarından Haberdardır
Tüm bu örneklerden de açıkça görüldüğü gibi tarihin her döneminde salih müminlerin bir kısmı, iman ettikleri için ailelerinden ve yakın çevrelerinden baskı görmüşler, birçoğu ailelerinin yanından ayrılıp Peygamberlerin yoluna uymuşlardır.
İman edenler geçmişte yaşanan bu örneklerde olduğu gibi bugün ve gelecekte de gerek ailelerinden gerekse toplumun bazı kesimlerinden baskı görmeye devam edebilirler. Ancak onların iftira ve eziyet verici sözleri, baskı ve zulümleri geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de iman edenleri üzmeyecek ve Allah’ın izniyle onlara bir zarar veremeyecektir. Çünkü, müminler çok önemli bir gerçeği bilen ve bütün hayatlarını bu gerçeği bilerek yaşayan insanlardır. Bu gerçek şudur: Allah herşeyi gören, bilen ve işitendir. Allah'ın dilemesi dışında hiçbir insan başka bir insana en küçük bir zarar vermeye dahi asla muktedir değildir.
İnkar edenler, aralarında düzenler kurarlarken de, eziyet ve baskı planları yaparlarken de, Allah onları görmekte ve işitmektedir. En acımasız iftira sözlerini söylerken de, müminlerin tabi oldukları din ahlakından artık geri döneceklerini zannederlerken de, Allah onların akıllarından geçenleri bilmektedir. Sonsuz kudret sahibi Allah, bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirir:
“Yoksa onlar; gerçekten Bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (herşeyi) yazıyorlar.” (Zuhruf Suresi, 80)
İnkarcıların söyledikleri tüm isyankar sözlerin, asılsız iftiraların, sahip oldukları tüm kötü düşüncelerin, yaptıkları tüm zulümlerin karşılığı hesap günü kendilerine geri dönecektir.
Herşeyin hakimi ve tek sahibi Allah’tır ve Rabbimiz, müminlerin dostu ve vekilidir. Müminler, sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Rabbimiz’in, her zaman herşeyi en güzel, en hayırlı, en adil, en hikmetli şekliyle yarattığını bilir ve sadece O'na dayanıp güvenirler. Allah'ın dışında hiçbir varlıktan korkmazlar. Hiçbir iftira, saldırı, tehdit, alay, canlarına ve mallarına kastedilmesi onları imanın güzelliğini ve Kuran ahlakını yaşamaktan vazgeçirmeye güç yetiremez. Rabbimiz Kuran'da Müslümanların bu kararlılığını ve Allah Katında alacakları karşılığı şöyle müjdelemiştir:
“Mü'minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler. Çünkü Allah, (sözüne bağlı kalıp doğru olan) sadıkları sadakatlerinden dolayı mükafaatlandıracak, münafıkları da dilerse azablandıracak veya tevbe (nasib edip tevbe)lerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Allah, inkar edenleri kin ve öfkeleriyle geri çevirdi, onlar hiçbir hayra varamadılar...” (Ahzab Suresi, 23-25)
Müminler, hayattaki her şeyin Allah’ın kaderi, emri ve kontrolü dahilinde meydana geldiğini çok iyi bilirler. Kuran-ı Kerim’in “...Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez...” (Tevbe Suresi, 51) ayetinde vurgulandığı üzere, her ne olursa olsun herşeyi Allah’ın yarattığının ve her şeyde bir hayır olduğunun bilincindedirler. Bu nedenle de başlarına gelenler veya gelebilecekler nedeniyle asla telaşa ve üzüntüye kapılmazlar. Tam bir tevekkülle yollarına devam ederler. İslam tarihi bunun somut örnekleriyle doludur. Gerek Sahabe-i Kiram’ın yaşamları, gerekse Kuran’da haklarında bilgi verilen Peygamberler ve beraberlerindeki iman edenlerin yaşadıkları olaylar bu durumun en güzel örneklerindendir.
SAYIN ADNAN OKTAR’IN BU KONUDAKİ ÖNEMLİ TESPİT VE TAVSİYELERİ
“Toplumda çok yanlış oturmuş bir gelenek var, bir düşünce var. Anneler babalar hata yapmaz. Anne baba ne derse çocuğun onu dinlemesi gerekir. Annendir babandır ne yaparsa yapsın, ona itaat et, saygılı ol, gel derse gel. Şimdi diyor ki kız çocuğuna, çocuğa “yavrum diyor, eve gel” diyor. Çocuk korkuyor, anlıyor bir bela çıkacağını, cinayet olabileceğini veya yaralama olacağını gitmek istemiyor. Yavrum diyor, biz senin anne babanız diyor, ne var birşey yok, gel. Çok da iyi davranıyorlar çocuğa, hoşgeldin. Gel yavrum diyor, şimdi ben seni bir yere götüreceğim gezmeye diyor, tarlaya götürüyor, ensesinin arkasına sıkıyor kurşunu, öldürüyor. Aile meclisi karar veriyor, annesi babası, dayısı, halası birlikte, Demek ki, anne baba olmak herşey değildir. Anneye babaya gerektiğinde insan itaat etmeyecek, gerektiğinde de saygı duymayacak. Anneye babaya ne zaman itaat edilir, şefkatli merhametlidir, nezih kibar bir insandır, Allah’tan korkuyordur, güzel huyludur, demokrattır, bu zaman olur. Mafya mensubu bir anne baba, çocuklarını da kendi kafalarına uydurmak istiyor. Çocuk direniyor evden kaçıyor, neden evden kaçtı diyorlar. Tabi ki evden kaçacak. Tabi ki gizlenecek, başka bir çözümü yoktur bunun. Töre cinayetinde de tabi ki çocuk evden kaçacak, ama bu çocukları bu insanları şefkatle koruyup kollayacak hem resmi kurumlar olması gerekir, hem de halkın sahip çıkması gerekir. Mesela halktan bir aile böyle bir genç kıza sahip çıkabilir. Mesela töre cinayetinden korktuğu için kaçıyor evinden. Yani resmi de destek olması lazım, gelsin tabi ki güvenilir bir ailenin içinde gizlensin ve muhafaza olsun... Yani garip bir gelenek var böyle. Hindu geleneği gibi bazı kesimlerde. Hani var ya kocası öldüğünde kadını da kesiyorlar, öldürüyorlar. Yani cezaevleri bir sürü suç işlemiş binlerce anne ve babayla doludur. Mesela Ergenekoncu anne ve babalar var. Sabetaycı anne ve babalar var. Mason anne ve babalar var. Komunist anne ve babalar var. PKK’lı anne ve babalar var. Yani PKK’da olunca annesi babası, çocuk ona uymaya mecbur mu? Kaçar tabii ki o evden, tabii ki uymayacak. Tabii ki gizlenecek. Kanuni destek de sağlanarak bu insanların ahlaksız insanlardan uzak durmasının sağlanması gerekir. Kan dökecek, zulüm yapacak adamların ellerine çocuk teslim edilir mi? Yahut mesela ağzını burnunu kıracaklar belli dövecekler. Bile bile götürüyorlar eve, ağzını burnunu kırıp darmakeşan ediyorlar ve gayet rahatlıyor adamlar. Onla da durmuyorlar, bir daha dövüyorlar çocuğu bir daha dövüyorlar. O çocuk niye dursun o evde? Ama bunlara tabi aklı başında sevecen güzel ahlaklı dindar ailelerin sahip çıkması lazım ve toplumun da bu yönde bir gelenek geliştirip bu insanlara destek olması gerekir. İyi yaptın, doğru yapıyorsun demesi gerekir.” (Sn. Adnan Oktar'ın 7 Mart 2009 tarihli Kanal 35 - İzmir röportajından)
* “Bazı aileler var mesela, evleri korunaklı, bayağı güçlü geniş çevreleri var, değil mi? Hatta kapısında koruması olan evler var. Birçok zengin aile var böyle. Allah rızası için evinin bir bölümünü bu çocuğa ayırabilirler ve çok büyük bir sevap, yani bir can kurtarmış oluyor. Can kurtaracak. Mesela onu okula götürüp, getirip devlet desteğinde olduğunu bilirse o karşı taraftaki aile, hiçbir şekilde ahlaksızlık yapamaz. Yani gözü dönmüş böyle kan dökücü, vampir gibi o çocuğun üstüne saldıramaz. Adam öldürmek ne demek? Ama ailesi hakikaten islahı nefs olursa, güzel ahlakı görülürse hakikaten bin pişmandır ama yanına da birini vererek, çünkü kontrol edilmesi lazım ne yapacakları da belli olmaz, hakikaten böyle ise tamam, evladıdır, alnından öperiz devam etsinler. Ama böyle tehlikeli denemeler olmaz. Evine git bakalım ne olacak, öldürüyor işte, ne oluyor? Sayısı yüzlerce binlerce bu olayların ve bu rezalete daha hala dur denemedi. Burada çözüm bu söylediğimdir ve bu konuda çok cesur kararlı adımlar atılması lazım.” (Sn. Adnan Oktar'ın 7 Mart 2009 tarihli Kanal 35 - İzmir röportajından)
* “Mesela zorla döverek, ağzını açarak şarap içirtmeye kalkmak. Bazıları var ben biliyorum çocuğu namaz kılıyor ama kolundan tutup namazını bozdurtturuyor, Kuran’ı alıp yırtıyorlar, yakıyorlar. Çok büyük ahlaksızlık bunlar. Çocuk da evinden ayrılınca niye ayrılıyorsun, o annen, baban senin diyor, olur mu öyle şey diyor. Git evine diyor, böyle şey olmaz. Yani Kuran’da açıkça ayet var, Allah’a itaat konusunda, eğer bir baskı yapıyorlarsa anneye babaya itaat yok. Öldürmeye kalkıyorlarsa itaat olmaz.
Dövmeye kalkıyorlarsa itaat olmaz. Kötü yola sürüklüyorlarsa itaat olmaz. Ahlaksız böyle ensest ilişkiye kalkıyorlarsa itaat olmaz, derhal o evden ayrılması gerekir. Derhal, hiç tartışması olmaz bunun.” (Sn. Adnan Oktar'ın 7 Mart 2009 tarihli Kanal 35 - İzmir röportajından)
1 www.enfal.de/ecdad188.htm
2 www.yazamak.com/yazi/111/musab-bin-umeyr-ra
3 www.turk.ch/islam/eshab/kardeslerininiskenceettigisahabi.htm