Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: "Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün." (Ahzab Suresi, 13)
“Kalacak yer yok, dönün” tam münafık ifadesi. Tam hüküm var.
Boş aldanıştan başka birşey vaad etmedi deyince hüküm yok, ama burada hüküm var. Dinlemeyin elçiyi diyor, münafık eylemine geçmiş olay.
Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır": Bu da münafık üslubu. Kaçma eylemi var, hastalık olanda kaçma eylemi olmaz durur, Müslümanların içine ama sürekli kuruntulu olur, üst perdeden olur karar veremez.
Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı, hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı. (Ahzab Suresi, 14)
Bu da münafık tavrı, çünkü Müslümanlara doğrudan saldırı var. Saldırı olduğunda genelde saldırıyı yapanlar geri planı hazırlar. Allah "her yanından girilseydi" ifadesiyle buna dikkat çekiyor. Müslümanlar aleyhinde bir atak yapıldığında tek cepheden diye tüm dikkati oraya vermek doğru değil, mutlaka ikinci, üçüncü cephe vardır. Hem basın ayağı oluyor, hem saldırı ayağı oluyor. Geniş çaplı hazırlık yapıyorlar. Kaplerinde hastalık olanlar da sıkışık anı fırsat bilir, üstüne üstüne gelir Peygamber (sav)'in, imamın, elçinin ama saldırı çekildiğinde kalbi sakinleşir.
Önce saldırı var, sonra fitne isteniyor, fitne apayrı. Ayrı bir çalışma yapılması gerekiyor fitnede. Fitne genellikle dağılmayı kolaylaştırmak için yapılır, ama elçi esas alınır onun güvenilmezliği vurgulandıktan sonra arkası kolay gelir. Elçi için yanlış düşündü, yanlış hesap yaptı, biz ise size iyilik yapmak istiyoruz dönün, mantığında olur.
(Kararsız) kalmazlardı: Kalplerinde hastalık olanlar mütemerrit olur, karar veremez şüphe içindedir.
De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile, pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız." (Ahzab Suresi, 16)
Münafığın en korktuğu olay ölümdür. Öldürülmekten daha da korkar. Peygamber (sav)'in yanında öldürülme riski daha yüksek olur diyorlar.
Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler. (Ahzab Suresi, 18)
Bir kısmı direkt alıkoyuyor, çocuğu kaçırıyor, gasp ediyor, "Müslümanların yanına gitmeyeceksin" diyor. Bir süre Müslümanların yanına gitmediğinde Müslümanlıktan vazgeçeceği inancı olur bunlarda. 1 ay, 6 ay, 1 yıl gitmediğinde, bir yandan sürekli Müslümanların aleyhinde konuşma, telkin yaptığında Müslümanlıktan vazgeçeceğine inanıyor. Çeşitli menfaat sunarak çeşitli imkan sunarak, karşı tarafı da sürekli kötüleyerek. Bu mantık, Peygamber (sav) döneminde de vardı, Hz. Mehdi (as) döneminde de olacak.
"Bize gelin" diyenleri bilir: Bize gelin demesinin sebebi, gerçekten muttaki görse demez, kalbinde hastalık olduğunu olanlardan olduklarını tahmin ettikleri kişilere bunu der. Muttakiye şeytan da diyor, "benim muttakiye gücüm yetmez" diye. Eğer münafık birisine böyle diyorsa, o kişinin çok güçlü atakla cevap vermesi gerekir. Münafıkların çağırabilecekleri potansiyel kitlesi olduğu anlaşılıyor.
Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler: Bazen de münafıkta, mümin alameti çıkabilir çok zayıf olarak. Mesela gidip tebliğ de yapabilir, ama kısa süreli buna aldanmamak için Allah uyarıyor.
(Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.' Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır. (Ahzab Suresi, 19)
Münafık çok egoist olur, kendini kurtarma peşindedir.
Bakışta bir bozukluk meydana geliyor. Bir anlamsızlık, manasızlık. Anlamlı bakış müminin vasfıdır. Küfürde, münafıklarda istisnasız bakış bozukluğu oluyor. Bu bir nimettir mümin için, kesin hüküm veremezsin anlaşılır.
Korku gidince: Müslümanlar güçlenince bir atak yapılamayacağını anlıyor, münafık saldırganlığı duruluyor, daha sakin hale geliyor.
Ama buna karşılık çıkar, mal, mülk, elbise, yiyecek stok ederek, biriktirek, sizi keskin dilleri çok azgın ve dilbaz olur münafıklar kalplerinde, hastalık olanlar da da bu olur. Hiç ummadığın anda çok münasebetsiz bir laf eder, durur durur yine yapar. Dini ifadeleri tenzih ederim, ağzından insanı dinlendiren huzur vere bir üslup çıkmaz. İltifat edecekse fitne vardır. Münafıklarda bir kuluçka dönemi vardır, o dönemde bunu yapar, ama kudurduktan sonra, kuduz vakasında da önce kuduz ışıktan sudan kaçıyor sonra debelenerek gider ölür, münafıklar da kuduz köpeğe benzer. Peygamberi eleştiriyor, imamı eleştiriyor, hiç engel yoktur onlar için eleştirmede bunlar için. Güzellik amacı yok, incitme amacı var, rahatsız etme, tedirgin etme, ürkütme, gizli tehdit var.
Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır: Birşeyler yapıyorlar, yapmıyor değiller. Namaz kılıyor, zekat veriyor, oruç tutuyor, ama Allah bunları boşa çıkarıyor.
Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (ordan) sormayı cidden arzu ediyorlardı. Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı. (Ahzab Suresi, 20)
Bedevi hanzo demektir, okumayan, yazmayan, kafası çalışmayan küt adamlar, dinden imandan anlamayan sığır gibi yaşamak isteyenler. Bazen de onların içinde iyi insan çıkar, ama genellikle cinstirler. Bedevi karakteri vurguluyorum, Kuran'da da bu kast ediliyor, yoksa çöldeki bedevi değil kast edilen.
Hanzoların arasına dağılıp Müslümanlar hakkında bilgi topluyorlar. Ne olduğu belli olmayan adamlar bunlar. Müslümanlara da zararı yok, küfre de zararı yok nötr insanlar, ama imana karşı kafaları küt insanlardır.
Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı: Müslümanların içinde de olsa tebliğe gitmez, İslamı yaymaya girmez. Müstakil kendi hayatını yaşar, kenardan. Aktif canlı olarak Müslümanlarla birlikte mücadele azmini yaşamaz. Bir odaya çekilir hayatını yaşar veya bir mağaraya çekilir, hayatını yaşar. Bütün mesele Müslümanlardan ayrı olmaktır. Mühim olan müslümanlardan uzak olmak, İslam'a hizmet etmemektir.
Bazı kimseler beni çürüttüğünde dini çürüteceğini zannediyor. Beni eleştiren olduğunda ben “sağolun” der, düzeltirim. Ben örnek vermiyorum, Kuran'a davet ediyorum. Dolayısıyla beni eleştirerek dine böyle zarar veremezler.
Mü'minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resûlü’nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resûlü doğru söylemiştir." Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı. (Ahzab Suresi, 22)
Müslüman korkuya kapılmıyor. Kalbinde hastalık yok. Bu devre bakarak, bu Allah'ın ve Resulu'nün ve Mehdi'nin bize vaad ettiği şeydir. Münafıklar, küfür, Darwinistler saldırdığında daha da coşturuyor bizi, kudret geliyor, canlanıyoruz, maşaAllah.
Ey peygamber, eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim." (Ahzab Suresi, 28)
Münafıklık yok burada, ama hastalık var. Kalplerine hastalık gelmiş. Birçok eşinde hastalık oluşmuş. Peygamber (sav), para, mal, mülk ne istiyorsanız vereyim ve kavga olmadan sizi güzellikle salayım diyor. Boşanmanın nasıl olduğunu Allah göstermiş oluyor, imkan sağlamak ve güzel bir tarzda salıvermek. Ama tabi bu bir kadın için dehşet verici bir olaydır, Peygamberimiz (sav)'e bunu söylettirmek.
Aynı zamanda evlilikte amacın ne olduğu açıklanıyor: Ahiret için, Allah rızası için, demek ki saf takvayı arayacak. Allah'ın rızasını en çok kimde görüyorsa güzel ahlakı, şefkati, derinliği, sevgiyi, temizliği kimde en çok görüyorsa, onda en çok Allah tecelli ediyor demektir, dünyadaki en büyük nimet odur. Peygamber (sav) zamanında mübarek annelerimiz ne yaptılar? Bakıyorlardı, Peygamberimiz (sav) simsiyah saçları, Bizans işi cübbesi, omuzları geniş, pembe beyaz çocuk cildi gibi taze cildi, ehli kudret maşaAllah, aşık oluyorlardı haklı olarak.
O dönemde ne kadar acayip insanlar var, Peygamberimiz (sav)’in hanımlarına karşı bir anormal ima meydana geliyor, sonsuz kere sonsuz haşa, vefatından sonra hanımlarıyla evlenme düşünceleri var. Allah kalplerini bildiği için söylüyor, o yüzden perde ile ayırmıştır Allah. Onlar size ebedi olarak haram kılınmıştır diyor Allah. Allah bu fitneyi engelliyor, ama böyle birşeyin kaplelerinden geçmiş olması o dönemin şartlarının ne kadar zor ve ürkütücü olduğunu gösteriyor.
Peygamberimiz (sav)'in bazı hanımları, evliliğin kendilerine daha farklı bir statü getirdiğini düşünüyorlar. Tahrim suresinde Allah, Peygamberimizin (sav) hanımlarını çok detaylı uyarıyor. Halbuki evli olması bir değişiklik yapmaz, imam o. Daha itaatkar, daha saygılı olur. Ama kadın geleneğinden gelen bir tavrı oluyor bazılarında. Halbuki münafık saldırısı var, rahatsız edici, zor bir ortam var, böyle bir ortamda müminlerin çok sıkı Peygamber (sav)'e destek olmaları gerekir.
Allah dünyada kaç noktadan birden aciz yaratıyor. Koltuk altı için özel sanayi var, dişini yıkamadığında çok fazla sorun oluyor. Kulak için kulak pamuğu yapılıyor, saçı ayrı, ayakları ayrı, neresine baksan vahim aczlerle dolu. Ama Cennette hiçbiri yok, ama burada bir tanesi bile insanı karşısındakinden uzaklaştırmak için yeter. Allah insanı tahir kılıyor, o yüzden bu rahatsızlıktan kurtuluyor insanlar. Cennette doğal temizdir, doğal güzeldir. Gül nasıl güzel koku veriyorsa, insan da öyle oluyor. Diş katrilyonlarca yıl fırçalanmıyor ama tertemiz.
Ama sizden kim Allah'a ve Resûlü’ne gönülden -itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona ecrini iki kat veririz. Ve Biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır. (Ahzab Suresi, 31)
İtaat demiyor Allah, gönülden itaat, aşkla, canla, muhabetle hakiki itaat.
Bazı kardeşlerimiz bir tek samimiyet kurtuluş için yeter mi diyor? Samimi olunca insan ne yapar? Hz. İsa (as) hafızasını kaybetmiş olarak geldi. Bakıyor, bu nedir diyor, bu Tevrat, bu İncil bu da Kuran diyorlar. Okuyunca bu doğru, Kuran hak diyor. O kadar. Ömrü boyunca net ve kesin iman. Bakıyor, görüntü ve ışık var, neyin içinde olduğunu anlıyor. Çok kaliteli ses duyuyor, dokunuyor bakıyor birisi hissediyor, net ve kesin iman ediyor. Bir daha hiç sarsılmıyor imanı. Akıllı bir insan bir kere karar verir, çok keskin karar verir, bir kere imanı kavrar, bir daha da bırakmaz. Samimi olduğunda Kuran'ı bulur insan ve tam uyar, Allah'a aşkla bağlanır, Resulünü aşkla sever.
Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin. (Ahzab Suresi, 32)
Bu ayetin inmesinden önce bunu akletmeleri gerekiyor. Bu da bir hastalıktır. Şiddeti değişebilir, ama bu da münafıklığın altında olan bir hastalıktır. Bunu müminin zaten bilmesi lazım, Peygamber hanımı olmak ne demektir, insan bilmez mi? Bir hasta da karşıda var, diyor Allah. Hastalığın ne kadar yaygın olduğu anlaşılıyor. O da zayıf münafıklığa yakın. Peygamber hanımlarının özel bir statüde olduğunu belirtiyor. Herhangi bir insan gibi değilsiniz diyor Allah.
Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar, Allah'ın kinlerini hiç (ortaya) çıkarmayacağını mı sandılar? (Muhammed Suresi, 29)
Kalbinde hastalık olanda bulanıklık vardır, ama küfür çok nettir. Kalbinde hastalık olanlar da kine, öfkeye, dedikoduya, kavgaya yatkın oluyor, bir tutku gibi oluyor öfke onlarda. Simalarında da kararma oluyor, sivri dilli oluyor. Müslümanları huzursuz etmeye yönelik, beğenmediğini gösteren, küçük düşürmek kastıyla, kendisinin daha üstün, daha büyük olduğunu göstermeye çalışan konuşmaları oluyor.
Andolsun, Biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız). (Muhammed Suresi, 31)
İşte bu kilit ayet. Münafıkla muttakinin, kalbinde hastalık olanla mümin arasındaki farkı ortaya çıkaran Allah'ın sistemi. Müslümanlar gece gündüz aşkla, şevkle Allah'ın dinini yaymak için müthiş güç duyar. Münafıktan da doğal olarak tiksinir, kafirden şiddetli nefret eder. Ama şahsından değil, bedeninden değil fikrinden ,eyleminden. Fikir sisteminden, onun yaptığı eylemden nefret eder. Cihatta (ilmi mücadelede) bir de sabır vardır. Mesela ben 79 yılından beri aynı aşkla devam ediyorum. Benimle beraber çıkanların birçoğu devrildi gittiler. Ne dernekler ne gruplar vardı, şimdi bambaşka aleme girdiler, ama ben artan bir şevkle devam ediyorum inşaAllah.