Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Ahzab Suresi 59)
Cilbab kelimesinin anlamı, tepeden tırnağa kadar örten rida veya kisveden yahut başka cinsten olan her türlü örtü, elbise demektir. Dolayısıyla Ahzab Suresi’nin bu ayetinde çok açık bir şekilde cilbab yani başı ve bütün vücudu örten çarşaf tarif edilmektedir. Böyle bir kıyafetin giyilmesi için ise ayette belirtilen önemli bir şart vardır: Müslüman kadınların özgür ve iffetli tanınmaları.
Bunun anlamı şudur, bazı ortamlar kadınların rahat hareket etmeleri veya rahat giyinmeleri için müsait ortamlar değildir. Genel toplum yapısı ve orada bulunan insanların ahlak anlayışı kimi zaman medeniyet seviyesinin gerisindedir. Kimi toplumlar her açık kadını belli bir bakış açısıyla adeta damgalar ve onlara sözle veya fiziksel tacizde bulunacak kadar bile ileri gidebilirler. Normal şartlarda Müslüman kadınlar mecbur olmadıkça zaten böyle toplumların içinde bulunmazlar. Fakat bulunmaları gerektiğinde bir Müslüman kadının tedbir alması ve etraftaki insanlara Müslüman ve iffetli bir kadın olduğunu göstererek muhtemel bir eziyetten kaçınması gerekir. Böyle ortamlarda Müslüman kadınlar üzerlerine aldıkları çarşaf ile buna tedbir almış olurlar.
Bu elbette bir kadının kendi kanaatine kalmış bir durumdur. Genellikle içinde yaşadığımız demokratik ve modern toplumlar bu güvensiz ortam tarifine uymamaktadır. Dolayısıyla batı toplumlarında kadınlar kendilerini güvencede görerek çarşaf giyme ihtiyacı hissetmezler. Fakat bazı kadınlar için bu toplumlarda da tehlike arz edecek kişiler bulunabilir. Dolayısıyla bir Müslüman kadın eğer kendisini güvencede görmüyorsa, özgür bir batı toplumu içinde bile çarşaf giyebilir. Ayetteki şart, bir Müslüman kadının giyim şekli yüzünden yanlış değerlendirilip eziyet görmesinin engellenmesidir.
Başörtüsüne sahip çıkmak ama “cilbab”dan hiç bahsetmemek
Buradan başörtüsü konusuna gelinecek olursa, dilerse bir kadın, “başörtüsü uygulaması Kuran’da var ve ben bunu Ahzab Suresi’nin 59. ayetinde görüyorum” diyerek başörtüsü takabilir. Çarşaf yerine başörtüsü tercih etmiştir ve kapanmayı bu şekilde algılamıştır. Fakat bir insan “başörtüsü uygulaması Kuran’da var ve ben bunu Nur Suresi’nin 31. ayetinde görüyorum” derse doğruyu söylememiş olur. İşte bu bir tehlikedir. Çünkü Rabbimiz, helalleri haram sayan veya Kuran ayetlerine yönelik dillerini eğip bükenlerin hükmünü açıklamıştır. Kuran ayetinde olmayan bir hükmün –doğruyu bilmesine rağmen- olduğunu iddia etmek, Allah Katında büyük bir suç olabilir.
Şaşırtıcı olan ise, bazı kişilerin başörtüsünü adeta dinin temel bir simgesi olarak kabul edip keskin bir üslupla sahip çıkarken, Kuran’daki çarşaf hükmünden hiç bahsetmemeleridir.
Gerçekten de dindarlığın ölçüsünü başörtüsünde arayan ve Allah takvayı üstün tutarken başörtüsüne göre üstünlük arayışı içinde olan bir kısım kişiler nedense Kuran’da asıl hüküm olan cilbab konusundan hiç bahsetmezler. Gerçekte Kuran’da başörtüsü ile ilgili hiçbir hüküm olmamasına ama cilbab konusunda açık bir hüküm olmasına rağmen, Kuran’da olmayan hükmün savunuculuğunu yapmayı tercih ederler. Başörtüsü bu kadar gündeme gelirken, dünya çapında genel olarak cilbab konusunun hiç dile getirilmiyor oluşu gerçekten şaşırtıcıdır.