Bir zamanlar mutlu sakinleri, verimli toprakları, zengin doğası ve kendine has kültürüyle güçlü krallıkların kıtası olan Afrika, zenginlerin topraklarıydı. Kıta özellikle İslamiyetle tanıştıktan sonra, gelişerek büyük medeniyetler kurmuştu. Örneğin birçok insan dünyanın ilk üniversitesinin bir zamanların ticaret ve kültür merkezi Timbuktu'da kurulduğunu ve 100.000 kişilik bu şehrin 25.000 sakininin eğitimine vesile olduğunu bilmez.
O tarihte devrin emperyalist güçlerinin hırslı endüstriyel amaçlarına ulaşabilmeleri için ucuz iş gücüne ve geniş kaynaklara ihtiyaçları vardı. Öyle ki bugün 'Afrika Talanı' olarak bilinen bir süreçte, yani 1881 ile 1914 arasında, kıtanın yüzde doksanı Avrupalıların hakimiyeti altına girdi. Bugün dünyanın dört bir yanında yaşayan Afrika kökenli topluluklar, bu dönemde ülkelerinden köle olarak çıkarılan mazlumların torunlarıdır.
Peki günümüzde durum nedir? Şu anda, Afrika'nın birçok ülkesi iç savaşlarla, çatışmalarla, hastalıklarla ve herkesin bildiği gibi açlıkla mücadele etmektedir. Bunun en büyük sebebi, halkları felce uğratan sömürgeleştirmenin yaralarının hala silinememiş olmasıdır. Örneğin Fransa, hala Afrika'daki kolonilerinden sömürge vergisi almaktadır.. Ki bu her sene için 500 milyar dolara tekabül etmektedir. Kolonizasyonun sonlanmasından sonraki 60 yılda Afrika'ya yapılan yardımların toplam miktarına baktığımızda bunun sadece 2 katı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, kıtadaki açlığın nedenleri apaçık ortada.
Zengin doğal kaynaklarına rağmen bugün dünyanın en fakir %75 ülkesi Afrika kıtasında yer almaktadır. 2010'da Sahraaltı Afrikasında 414 milyon insan günde 1.25 dolar veya bunun daha altında bir miktar ile geçinmektedir. Sahraaltı Afrikasında yaklaşık üç insandan biri yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıya ve aynı bölgedeki 589 milyon insan elektriksiz yaşamakta. Şükür ki, dünyamız artık bir yüzyıl önceki gibi değil. Birçok insan Afrika'ya yardım etmek için elinden geleni yapıyor. 1960'dan beri Afrika'ya 1 trilyon dolar yardım ulaştı. Ancak bu neyi değiştirdi?
Pek fazla şeyi değil. İnsanlar çok iyi niyetli olsalar da çoğu zaman ekonomik, sosyal ve çevresel durumlar iyi hesaplanmadan organize edilmiş yardımlar istenilen faydayı veremiyor. Konuyu en iyi, bir yumurta üreticisinin hikayesini anlatarak örneklendirebiliriz. Afrika'ya çok büyük miktarda yumurta getirtilerek ücretsiz dağıtımının yapılması, yerli üreticinin satışlarının durmasına ve sonunda işyerlerini kapatmalarına sebep olmuştur. Durum böyle olunca, yumurta yardımı tamamen kesildiği vakitlerde, artık yerli yumurta üreticileri de olmadığı için vatandaşlar çok zor durumda kalmışlardır. Bu gibi örnekler birçok sektörde yaşanmaktadır. Kısacası, düzenli bir planlama ve yönetim olmadan gönderilen yardımlar bölgede yaşam süren halkın kendi ihtiyaçlarını üretme imkanlarını da ellerinden almış oluyor. Bu sebeple, yardımların yerli üreticileri ve ekonomilerini de destekleyerek, iyi ve dikkatli bir şekilde organize edilmesi gerekiyor.
Ayrıca, tarım emperyalizmi Afrika'nın kendi mahsülünü üretmeyi adeta felce uğratıyor ve ihtiyaçlarını yurt dışından almaya zorluyor. Buna ek olarak, Batı ülkelerinin birçoğu Afrika topraklarını tarım için kiralıyor ve ürünlerinin çoğu ihrac malı olmasına rağmen uzun zamandır vergilerden de muaf tutuluyorlar. İç piyasa için çok az mal ayırabiliyorlar. Bu da Afrikalılara rekabette dezavantaj sağlıyor. Bu uygulamaların tamamı Afrika'yı daha da fakirleştiriyor.
Tüm bu problemler Afrika ülkelerinin kendi ekonomilerini, sektörlerini ve endüstrilerini oluşturmaya engel teşkil ediyor. Ayrıca dış yardımlara bağımlı hale getiriyor. Bununla birlikte, eğer sponsor ülkeler ve kurumlar Afrika'da girşimciliği teşvik etmeye odaklanarak yeni yetenekler meydana getirirlerse hiç şüphesiz yardımlar daha etkili olacaktır. Başarılı planlama zaman içinde beklenen etkiyi oluşturacak ve Afrika halkını hak ettikleri yaşam standartlarına ulaştıracaktır.
Bir Afrika ülkesi tamamen farklı bir yaklaşım izlemeye karar vermiş ve sonuçlar çok da etkileyici olmuştu. Eritre, 1993'te bağımsızlığını kazandıktan sonra, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve uluslararası bağışlar dahil olmak üzere milyonlarca dolarlık yardımı geri çevirmişti. Bunun yerine, neredeyse 10 yıl boyunca "Kendi kendine yeterli olma programı"nı izledi. Gelişme her ne kadar yavaş ilerlese de ülke, yiyecek, sağlık, altyapı çalışmaları ve eğitimde gelecek vaadeden sonuçlar elde etti.
Bu pek tabi ki gelişmeyi sağlamanın yollarından biridir. Ancak dış desteğin ne olursa olsun hiç yardımcı olmayacağına inanmak da doğru değildir. Tam aksine doğru planlama yapıldığında ihtiyaç içinde olanlar için müthiş bir fayda sağlayacağına dair hiç şüphemiz yok. Fakat istenilen etkiyi oluşturmak ve Afrikalılara gerçekten yardım etmek istiyorsak, bu yardımlarla beraber yerli ekonomiyi, girişimciliği ve halk içindeki yetenekleri desteklememiz son derece önemlidir. Bu sağlanabildiği takdirde, sonuçları hem Afrika halkı hem de dünya için daha etkili ve daha kazançlı olacaktır.
Adnan Oktar'ın Gulf Times'da yayınlanan makalesi