Afganistan 1973 yılına kadar krallıkla yönetildikten sonra 1977 yılında Davut Han (Davud’un Afganistan Cumhuriyeti) tarafından açıklanan anayasa ile bir cumhuriyet haline dönüştü. Marksist-Sosyalist PDPA partisinin (Afganistan Halkının Demokratik Partisi) yardımıyla, Davud kansız bir darbeyle Kral Zahir Şah’ı devirdi. Fakat aşiretlerden oluşan ülkede cumhuriyete geçiş çatışmayı da beraberinde getirdi. Davud Han’ın seküler hükümeti Halk ve Bayrak olarak bilinen iki rakip Marksist fraksiyondan oluşuyordu. Darbeden sonra Davud bu grupların ikisinden de yüz çevirdi ve hükümetle ilişkilerini kesmek istedi. Ancak bu iki Marksist grup liderlerinden tamamen kurtulamaması sonunu getirdi ve Halk cephesinin gerçekleştirdiği darbeyle Davud iktidardan alındı. İktidara geçen Halk cephesi Rusların yardımıyla üstünlük sağladı. SSCB ile yapılan askeri anlaşmalara karşı halkın tepkisi üzerine, zaten Sovyet etkisindeki halk cephesi Sovyetleri ülkeye davet eden bir meclis kararı aldı. Böylece hem bölgedeki tüm ülkeleri ve hem de Afganistan ve Sovyetleri derinden etkileyecek bir savaşı da başlatmış oldu.
Sovyetlerin öngörüsünün aksine, geleneksel olarak halkın inancına yakın duran, özellikle düşük rütbeli tüm askerlerin -ki ortalama olarak ordunun yüzde 85’ini oluşturuyordu- hepsi Kızıl Ordu’ya direnen halkın yanına silahlarıyla katıldı. Uluslararası alanda ABD, Sovyet’lerin Ortadoğu’ya genişlemesinden endişelenerek direnişi desteklemeye başladı. Afganistan’ın zorlu coğrafi şartları, Sovyetlerin ilerleyişini durdurmak isteyen ABD’nin direnişe askeri yardımı, Pakistan’ın Afgan mücahitlere desteği ve kötüleşen Sovyet ekonomisi gibi nedenlerden dolayı uzun ve acılı bir savaştan sonra Gorbaçov, Rus askerlerinin zaman içinde azar azar ülkeden çekileceğini açıklamak zorunda kaldı. 28 yıl süren işgal, iç savaş ve kargaşa dönemi boyunda 1,5 milyon insan yaşamını yitirdi, 6 milyon dolayında insan göçmen olarak yurtdışına gitti.
. İşgalin bitmesinin ardından bu kez ülke bambaşka bir kargaşanın içine çekildi. Hikmetyar ve Rabbani liderliğinde iki büyük grubun bir müddet sonra kendi aralarında çatışmaya başlaması ile çok kanlı bir döneme girildi. Bu, aynı zamanda Taliban örgütünün de kurulduğu bir dönemdi.
Yeni Dönem 11 Eylül ve Taliban
Amerika’da hala tartışılan İkiz Kule terör saldırılarından sonra ABD, saldırıların sorumlusu olarak kabul ettiği Taliban’a ve Bin Ladin’e yardım ettiği gerekçesiyle Afganistan’a asker gönderdi. Buraya asker gönderen tek ülke Amerika değildi. İngiltere ve ABD nin yanında 30 kadar ülkenin de gücünün yanısıra, bölgeyle tarihi ve dini anlamda çok büyük bir yakınlığı bulunan Türk askerleri de -doğrudan çatışmama şartıyla- ülkedeydi artık. 2001 yılından bu yana devam eden bu süreçte iki taraftan yaklaşık 14.200 askeri, 30.000 de sivil hayatını yitirdi. Patlayan bombalar ve çatışmalar neticesinde her hafta onlarca kişi ölmeye devam ediyor.
Ancak Bin Ladin’in öldürülmesinin ardından ve yıkıcı sonuçlar doğuran Nato müdahalesine oluşan tepki nedeniyle ülkenin çok büyük bir bölümünde Taliban egemen hale geldi. Başkent Kabil dışında ne Afgan ordusunun ne de Nato ordusunun hakimiyeti kalmadı.
Karzai Sonrası ve Pakistan-Taliban İlişkisi
2014 yılı Afganistan için çok önemli. Çünkü bu yılın sonuna kadar Amerikan ve Nato kuvvetleri ülkeden aşamalı olarak çekilecekler. Ve aynı zamanda da cumhurbaşkanları seçimi yapılacak. Amerika’nın da bazı konularda görüş ayrılıkları olmakla birlikte, ilk andan beri desteklediği Afgan cumhurbaşkanı Karzai’nin kısa bir süre sonra görev süresi bitiyor ve yeniden seçilme ihtimali de yok. Nisan ayında yapılacak olan seçimlere çok sayıda aday katılıyor ve seçilecek olan yeni hükümetin karşısında da çok ciddi sorunlar duruyor. Özellikle de Pakistan ile olan ilişkilerin iyileştirilmesi, ülkede her geçen gün daha da derinleşen Taliban sorununun çözümünde çok kritik bir rol oynuyor. Çünkü Taliban’ı daha demokratik bir çizgiye çekmede en etkili olabilecek ülke Pakistan. Hem Afganistan hem de Pakistan’da çok güçlü olan Taliban ile anlaşma yapılmadan bölgeye huzur, barış ve güvenliğin gelmeyeceği konusunda ise herkes hemfikir.
Burada bu iki komşu ülke arasındaki barış görüşmelerine ev sahipliği yapan, diplomatik eşgüdümü temin eden bir ülke dikkatleri çekiyor, Türkiye… Türkiye her iki ülkenin de kadim dostu olarak zaten uzun yıllar boyunca barışın tesis edilmesine çalışmıştı. Yeni dönemde de Pakistan ve Afgan hükümetleri arasında Ankara’da yapılan görüşmelere katkı yapan Türkiye, görüşmelere zımni olarak katılan Taliban’ın da desteğine sahip tek ülke. Tabi ki bölgede askeri ve siyasi anlamda çok etkili ülkeler var. Amerika ve Rusya’nın da bu barışa katkı vermesini sağlamak için ikna edilmeleri lazım.
2014 yılı sonuna kadar ülkeyi terk edecek olan Nato askerinin yerini Türk askerine bırakması durumunu değerlendiren Afgan ve Türk yetkililer belirli bir noktaya kadar geldiler. Türkiye'nin, artık yakın coğrafyada Suriye, Irak gibi ülkelerle değil, daha uzak ama tarihi ilişkileri olan Afganistan ve Pakistan ile de ilişki kurması daha aktif bir dış politikanın da habercisidir. Türkiye bölgedeki bu ülkelerle -coğrafyada çıkarı olan büyük güçleri de içine alacak- ilişkilerde daima barışı ve beraberliği önceleyerek üzerine düşen tarihi görevi yerine getirmek durumundadır. Bu zorunluluk Türkiye’nin bu ülkelerle ekonomik ilişkiler içerisinde olmasının gereğidir.
Tüm bu gelişmeler bir asır öncesine kadar dost olan Türkiye, Afganistan ve Pakistan için sevindiricidir. Çanakkale Savaşı sırasında kollarındaki altın bilezikleri yollayan Afgan ve Pakistan kadınları ile Türk kadınlarının kadim dostlukları ve sevgileri tarihe örnek olacak şekildedir. Osmanlı döneminden itibaren Türk askerinin Afganistan ve Pakistan’da verdiği eğitim ve savunma hizmetleri kardeşlik duygusunun eseridir.
Türkiye Cumhuriyeti yakın tarihte dünyadaki tüm mazlum halklar için umut olmuştur. Barışın, esenliğin ve güven ortamının tesis edildiği bir dünya için Türkiye en önemli ülkedir. Afganistan ve Pakistan’ın barışı sağlamak, ve hem birbiriyle hem de komşularıyla huzuru tesis edebilmek için kendilerinden binlerce kilometre uzaktan olan Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Bu nedenle Türkiye, bu iki ülke arasında anlayış ve uzlaşmayı sağlayacak önemli bir ülkedir.
Adnan Oktar'ın Opinion Maker'da yayınlanan makalesi: