Sıradan bir Amerikalı veya Avrupalının zihnindeki imaja göre, Afganistan ve Pakistan her zaman dost ve müttefiktir. Oysa sanıldığı gibi değildir. İki komşu ülkenin halkları arasında dostluk ve kardeşliğin egemen olduğu doğrudur. Ancak devlet düzeyindeki ilişkileri müttefik tanımlamasından çok uzaktır. Bu şaşırtıcı durum zaman zaman çeşitli haberlerle bağlantılı olarak medyada yer bulur.
Taliban militanları, Haziran ayında, Afgan Parlamento Binası’na saldırı düzenlediler. Olayın hemen ardından Afganistan İstihbarat Teşkilatı (NDS) saldırının Pakistan istihbaratının (ISI) yardımıyla gerçekleştiğini söyledi.
Eylül ayında teröristler Pakistan’daki Badaber Hava Üssü’ne kanlı bir baskın düzenlediler. Pakistan devlet yetkilileri terör eyleminin Afganistan topraklarından gelen radikaller tarafından yapıldığını ifade ettiler.
Eylül’ün son günlerinde Taliban ani bir baskınla Kunduz şehrinin kontrolünü ele geçirdi. Afgan Hükümeti bir kez daha Pakistan’ı Taliban’a destek vermekle suçladı.
Karşılıklı suçlamalar sadece bu vakalarla sınırlı değil. Komşu iki ülke birbirlerini teröristlere destek vermekle sık sık itham ediyor. Afgan yetkililer Pakistan ordusunu ve istihbarat teşkilatını, Pakistanlı yetkililer ise Afgan devletini hedef gösteriyor.
Aslında iki Müslüman devlet arasındaki ilişkiler, Eşref Gani’nin Afganistan Devlet Başkanı olmasından sonra olumlu yönde büyük bir gelişme göstermişti. 2015’in ilk aylarında, uzun yıllara dayalı güvensizlik ve anlaşmazlık politikaları yerini teröre karşı işbirliği ve dayanışmaya bırakmaya başlamıştı. Pakistan İçişleri Bakanı’nın deyimiyle, “Afganistan ve Pakistan arasındaki ilişkiler hiçbir zaman olmadığı kadar iyi” bir düzeye gelmişti. Ne var ki son aylarda, her iki ülkede yaşanan kanlı terör olayları sonrasında, ilişkiler geleneksel güvensizlik ve şüphecilik boyutuna geri döndü.
Aslında Afganistan ve Pakistan arasındaki sorunlar, büyük ölçüde, devletlerinden değil derin devlet yapılanmalarından kaynaklanıyor. Pakistan derin devletinin korkusu, terörden arınmış güçlü bir Afganistan’ın Hindistan ile işbirliği yapması ve etrafının düşman devletlerce kuşatılması. Bu paronaya nedeniyle, Pakistan derin devleti zayıf ve istikrarsız bir Afganistan istiyor. Afganistan derin devletinin kuruntusu ise, Pakistan’ın böl ve yönet politikası izleyerek kendilerine hükmetmeye çalıştığı şeklinde.
İki ülke arasındaki hassas bir konu da aralarındaki sınırı oluşturan Durand Hattı. 1893 yılında belirlenen, yaklaşık 2500 kilometre uzunluğundaki bu sınır, aslında kardeş kabileleri ve halkları ortadan ikiye bölüyor; Afgan Devleti tarafından hala resmi olarak tanınmıyor. Afganistan’ın eninde sonunda mutlaka kendilerinden toprak talep edeceğine dair Pakistan’da yaygın bir endişe var. Bu nedenle de bazı odaklar Afganistan’ın kendine yeten, güçlü bir ülke olmasına izin verilmemesi gerektiğine inanıyor.
Her iki derin devlet kuruntu ve korkuları adına yaptıklarıyla adeta bindikleri dalı kesiyor. Eğer Afganistan’da barış yoksa, bölgede de barış olmaz; ya da Pakistan güvenlik içinde değilse, Güney Asya da güvenlik içinde olmaz. Sonuçta, her ikisinin de halkı büyük acılar ve sıkıntılar çekiyor; özlem duydukları huzur, istikrar, barış ve refahtan yoksun yaşamak zorunda kalıyor. Afganlar ve Pakistanlılar, aynı Allah’a, aynı dine, aynı peygamberlere iman eden, ortak bir tarihi geçmişe sahip, aynı kültürü paylaşan, aynı alışkanlık ve değerlere sahip halklar. Kısacası düşmanlık ve anlaşmazlık için değil ama birlik ve beraberlik için fazlasıyla neden var.
Pakistan’ı rahatsız eden diğer bir konu ise Hindistan. Diğer bir ifadeyle, ezeli rakibi Hindistan’ın Afganistan ile geliştirdiği iyi ticari ve siyasi ilişkiler. Bu konuda Pakistan derin devleti gereksiz bir şüphecilik içinde. Zira Hindistan Afganistan’ın yeniden yapılanmasına yardım ediyor, ekonomik destek sağlıyor. Zor durumdaki fakir Afgan halkı için bu yardımlar elbette önemli. Doğrusu, Güney Asya’nın acil ihtiyacı, bu üç büyük komşu ülkenin aralarındaki çözümsüzlük diplomasisini terk etmesi, anlayış ve karşılıklı sevgiye dayalı bir diplomasiye geçmesi. Unutulmamalı ki, dinlerin temelinde sevgi, şefkat ve merhamet var.
Şüphesiz, Afganistan ve Pakistan devletleri İslam’ın, aklın ve vicdanın gereğini yapmalı ve teröre karşı birlik içinde hareket etmeli. Terörle mücadelede asıl yapmaları gereken ise, topraklarındaki teröristleri öldürmek değil, eğitmek olmalı. Her iki ülkeyi de kana bulayan radikal militanların ortak bir noktası var: İslam adına ortaya atılan, bağnazlık, uydurma hükümler ve hurafelere dayalı bir ideolojiye sahip olmaları. Kuran’da asla yeri olmayan, Kuran’a tamamen aykırı bir ideoloji. İşte bu nedenle, her iki ülkedeki terör bataklıklarını kurutmanın tek yolu gerçek İslam’a, Kuran’a dayalı bir eğitim.
Şu anda belirsizliklerle dolu bir Afganistan söz konusu. 14 yıllık askeri operasyonlara rağmen güçlenen bir Taliban tehditi altında. Yeni büyük bir iç savaş içine girme tehlikesiyle karşı karşıya. Kardeş ve komşu ülke Pakistan’ın koşulsuz desteğine ihtiyacı var. Daha doğrusu, her iki devletin birbirlerine her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Afganistan ve Pakistan gelecekleri birbirine bağlı iki ülke. Ya her ikisi de kardeşliğin gereğini yapacaklar ve birlikte aydınlık, huzurlu, mutlu, barış ve refah dolu bir gelecek inşa edecekler; ya da karanlıklar, zorluklar, acılar, fakirlik ve terörün hakim olduğu bir geleceği paylaşacaklar.
Afganistan ve Pakistan’ın birbirleriyle uğraşmaları, birbirlerinin aleyhine eylemlere girişmeleri son derece akılsızca olur. Birlik içinde, Kuran ahlakının gerektirdiği bir kardeşlik içinde hareket etmeleri ise en doğrusudur. Ancak böyle huzur, güven, barış, mutluluk ve zenginlik içinde yaşayabilirler.