Ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile kadın haklarına verdikleri önem arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Kadına gereken değer verilmeyen bir toplumda medeniyetten söz edilemez. Kadınların özgür olmadığı bir ülke kelimenin tam anlamıyla mahvolmuştur. Nerede kadın eziliyorsa, orada insanlık suçu vardır ve böyle bir ülkenin çöküşü kaçınılmazdır.
Yakın geçmişi ve günümüzdeki konumu ile Afganistan bu genellemelerin apaçık bir örneği. Ülke sefalet, bağnazlık, geri kalmışlık ve kadınlara yönelik zulüm ile adeta özdeşleşmiş durumda.
Taliban Dönemi
1990’lu yıllar kadın hakları açısından Afganistan tarihinin en karanlık yılları oldu. Taliban’ın 1996’da iktidarı ele geçirmesi ile kadınlar için akıl almaz bir zulüm dönemi başladı. Taliban yönetimi kadınlara karşı amansız bir baskı ve şiddet uyguladı. Kadınlar için neredeyse herşey yasaktı: Bakımlı olmak, gülmek, eğlenmek, okula gitmek, çalışmak, erkek doktora muayene olmak, fikrini ifade etmek, erkeklerle konusmak... Kadının eşinden izin almadan evden çıkması, eşi veya erkek akrabası yanında olmadan sokakta bulunması da yasaktı. Evlerin camlarının tamamen kapatılması veya boyanması gerekliydi. Fanatik Taliban zihniyetinde, kuşların kafese kapatılması kanuna aykırıydı, ama kadınların evlerinde adeta hücre hapsine alınması kanunen zorunluydu.
Yasaklara uymayan kadınlar acımasızca cezalandırıldılar: Topluluk önünde dövüldüler, kırbaçlandılar, taşlanarak öldürüldüler. Oje sürmenin karşılığı kadının parmağının kesilmesiydi. Taliban’ın radikal ideolojisinin masum kadınlara ödettiği bedele tüm dünya şahit oldu. Öyle haberler oldu ki hafızalara kazındı: 12 yaşında zorla bir Taliban savaşçısı ile evlendirilen, evlendiği günden itibaren hergün kocasından dayak yiyen, boşanmak istediğinde kocası tarafından burnu ve kulakları kesilen Bibi Aisha gibi.
Afgan Kadınların Bitmeyen Çilesi
2001 yılında ABD liderliğindeki NATO güçlerinin işgal gerekçelerinden biri, “kadınları özgürleştirmek”ti. Ne var ki bu hedef büyük oranda lafta kaldı. Saygın uluslararası kurumların güncel raporlarına kısa bir göz attığımızda, Afganistan’da kadın olmanın zorluğunu bir kez daha anlarız:
İstatistiklere göre, dünyada kadın veya anne olmak için en tehlikeli birkaç ülkeden birisi.
Her on kadından dokuzu fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor.
Kadınların %85’i okur-yazar değil, temel eğitimden yoksun.
Her kadın ortalama altı çocuk doğuruyor.
Ortalama yaşam süresi kadınlar için 51 yıl.
Afgan kızların %50’si 12 yaşına gelmeden evlendiriliyor.
Bazı aileler borçlarını ödeyebilmek için kızlarını evlendiriyor.
Gebelik ve doğum sırasındaki ölümlerde dünyadaki en yüksek orana sahip.
Tedirgin edici bu verilerde, son birkaç yıl içinde, cüz’i iyileşmeler oldu. Ancak Afgan kadınlarının şiddet, psikolojik baskı, eşitsizlik, ayrımcılık ve haksızlık içindeki yaşam koşullarında bir değişiklik olmadı. Esaret olarak tanımlanabilecek durumları devam ediyor. Bunun başlıca iki nedeni var.
Öncelikle, Taliban hareketi ülkenin özellikle kırsal kesimlerinde yeniden güç kazandı, terör saldırıları ile sık sık hükümete meydan okuyor. Söz sahibi oldukları bölgelerde kadınlara yönelik baskı ve şiddete devam ediyor. Kızların eğitimini engellemek için okulları yakıyor, kız öğrencilere ve öğretmenlere saldırıyor, kadın hakları savunucularını öldürüyor, kadınları tehdit ederek sindiriyor.
Diğer bir neden ise, Afgan toplumunda önemli oranda kemikleşen çarpık ve yanlış kadın hakları anlayışı. Diğer bir ifadeyle İslam ve Kuran’da yeri olmayan, yanlış dini, geleneksel ve kültürel değerler. Halen Afgan hükümetinde, meclisinde ve kanaat önderleri arasında kadın temel hak ve özgürlüklerine karşı çok sayıda kişi var. Bunların bazıları açıkca karşı çıkıyor, bazıları ise Batı’dan çekindikleri için samimiyetsiz bir yaklaşımı benimsiyorlar.
İşte bu nedenledir ki Afganistan’ın mazlum Müslüman kadınları sosyal, ekonomik ve kültürel haklarından yoksun olarak hayatlarını sürdürüyorlar. Aile ve aşiret baskısı altında eziliyor, susturuluyorlar. Şikayet etmek istediklerinde, yolsuzluklarıyla tanınan Afgan devlet kurumlarında, haklı iken haksız duruma düşüyorlar.
Yeni Afgan Hükümeti
Şüphesiz, Afganistan’ın yeni Devlet Başkanı Eşref Gani ve yeni kurulan hükümetin önünde dev sorunlar var. Bunların içinde en acil olanı, kadınlara yönelik baskı, şiddet, taciz, tehdit ve türlü zorlukların tamamen ortadan kaldırılması. Zira kadınların durumu iyileştirilmeden Afganistan’ın ayağa kalkması mümkün değil.
Her ne kadar yakın dönemde böyle bir ihtimal zayıf görünse de, Taliban ile olası bir ulusal uzlaşıda hayati önem taşıyan bir konu var: Hükümetin Taliban ile uzlaşma uğruna kadın hak ve özgürlüklerinden taviz vermesi asla kabul edilemez.
Başkan Gani kadın haklarının öncelikli konularından biri olduğunu açıkca ifade ediyor. Bunun politik söylemden ibaret olup olmadığını zaman gösterecek. Ayrıca dünya kamuoyunda, başkanın Lübnan kökenli eşi Rula Ghani’nin de aktif çaba göstereceğine dair umutlar var. Ne var ki sadece başkan, eşi ve hükümetin çabaları yeterli olmayacaktır.
Çaresizliğin Çözümü
Afgan kadınlarının yaşadığı zulmün nedeni, geçmişi uzun yıllara dayanan, yanlış dini bilgiler ve İslam adına üretilen hurafelerdir. Müslüman Afgan toplumunun kadına bakışına yönelik hatalı kültürel ve geleneksel değerlerin de kaynağıdır bunlar. Dolayısıyla, kınayarak, ayıplayarak, dayatmacı politikalarla ya da göstermelik değişimlerle sorun kesinlikle çözülmez.
Gerçekte, kadını ezmeye yönelik bir sistem İslam’ın ruhunda yoktur. Kuran ahlakına göre kadın çiçeğe benzer, dünyanın bir süsüdür, güzelliğidir, büyük bir nimettir, özel ve üstün bir değere sahiptir. O halde, sorunun çözümü için zihinlerdeki yanlış, bağnaz ve fanatik fikirlerin değişmesi zorunludur. Afgan toplumuna Kuran’da Allah’ın kadına verdiği değeri anlatmak gerekiyor. Sürekli, kapsamlı, ciddi ve samimi bir çaba ile bir an önce böyle bir eğitim kampanyasına başlanmalı. Afganistan’ın içine düştüğü çaresizlikten kurtulmasının tek yolu bu.
Adnan Oktar'ın Daily Times ve Daily Mail'de yayınlanan makalesi:
http://www.dailytimes.com.pk/opinion/20-Feb-2015/being-a-woman-in-afghanistan
http://dailymailnews.com/2015/03/05/being-a-woman-in-afghanistan/