Pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış olması sebebiyle Pakistan kültürel ve tarihi doku açısından oldukça zengin bir ülke. Dünya siyasetinde önemli rol oynayan Orta Doğu, Orta Asya ve Güney Asya'nın kesişme noktalarında, diğer bir deyişle dünya petrol geçiş koridorları üzerinde yer almasıyla stratejik önemini günden güne arttırmakta. Ne var ki bu güzel ülke, İslam dini ortaklığı ile biraraya gelmiş ancak birbirleriyle kaynaşmamış çok sayıda etnik topluluğu bünyesinde bulundurması ile mezhep ayrılığı temelli çatışmaların da merkezi. Özellikle Pencaplılar, Sindliler, Beluçlar ve Peştunlar arasında bitmek bilmeyen bir güç mücadelesi var. Kabile bağları, siyasi ve mezhepsel bölünmeler, etnik kimlik gibi sorunların yol açtığı gerilime El-Kaide ve Taliban'ın terör eylemleri, Hindistan'la yaşanan sınır anlaşmazlıkları, Doğu Pakistan'ın Bangladeş adıyla ülkeden ayrılması, Afganistan sınırında sonu gelmeyen çatışmalar ve ekonomik yetersizlikler de eklenince Pakistan'da yaşam zor ve çileli hale geliyor.
Tüm bunlar bir yana, 68 yıllık siyasi tarihinin yarısını askeri rejimle geçirmiş bir ülke olarak Pakistan'ın son yıllarda demokrasi alanında kaydettiği gelişmeler olumlu değerlendirmeleri hak ediyor. 1947'deki bağımsızlığından itibaren onlarca yıl siyaset sahnesinde demokrasiyi görmemiş olan ve düzenli olarak darbe yaşayan Pakistan'da iktidar değişimi Mayıs 2013'te ilk kez seçim yoluyla sağlanmıştı. Seçilmiş bir hükümet ilk defa görev süresinin sonuna kadar iktidarda kalmayı başarıyor, bu gelişmeyle birlikte Pakistan, demokrasiye uzanan yolun en zorlu etabını aşmış oluyordu.
Seçimlerin bir diğer başarısı da yüzde altmışlık katılım oranıydı. Seçim öncesinde Pakistan Talibanı aralarında milletvekili adaylarının da bulunduğu 130'den fazla kişiyi katletmiş, ülkede tam anlamıyla terör estirmişti. Buna rağmen halk hayati risk altına girerek seçim sandığına gitmiş, terör eylemlerinin gölgesinde de olsa seçim gerçekleştirilmişti. Bu yüksek katılım oranı halkın demokrasi arayışının ne denli ciddi olduğunu da ortaya koymuş oluyordu. Diğer taraftan ülkenin 34 yıllık sivil dönemi boyunca dahi ağırlığını hissettiren ordu da seçim esnasında demokratik sisteme verdiği destekle güven tazelemişti.
Askeri darbelerin gelenek haline geldiği ülkede demokrasiye yakınlaşma çabaları olduğu net bir şekilde görülüyor. Ancak din-devlet ilişkilerinin nasıl olması gerektiği konusunda bir uzlaşma sağlanamamış olması; eyaletler arası güç dengesizliği gibi eyalet sistemi kaynaklı sorunlar; dinsel, mezhepsel ve etnik çatışmaların yanı sıra temel kimlik meseleleri ve daha pek çok sorun acil olarak çözümlenmeyi bekleyen sorunlar arasında.
Pakistan'ın en büyük sorunu ise Tehrik-i Taliban Hareketi, diğer bilinen adıyla Pakistan Talibanı. Özellikle son yıllardaki eylemleriyle ülke güvenliğine karşı büyük bir tehdit oluşturan örgüt ülkenin gücünü kırıyor, küresel düzeyde imaj kaybetmesine yol açıyor ve Pakistan'ı terör riski olan ülkeler listesinde baş sıralara taşıyor. Terör örgütü Haziran 2014'te gerçekleştirdiği havaalanı baskınının ardından Aralık ayında Peşaver'de bir okula düzenlediği ve çocukların ve öğretmenlerin de içinde bulunduğu 148 masum Pakistanlı'nın hayatını kaybettiği saldırıyla tüm dünya kamuoyunun dikkatini üzerine çekti. Bu olaydan bir ay sonra ise Şiilere ait bir camiye ve geçtiğimiz ay da Lahor kentinde bir Katolik kilisesine düzenlediği saldırılarda onlarca kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı. Hükümet geçtiğimiz ay idam cezasını geri getirdi ve çok sayıda Taliban üyesi idam edildi. Terör operasyonları devam ederken, Pakistan ürettiği ilk insansız hava aracınının denemelerini yaptı ve Genel Kurmay Başkanı bundan sonra teröre karşı mücadelede daha etkili olacaklarını açıkladı.
Bundan böyle kendi insansız hava aracını (İHA) üretecek olan Pakistan, aslında, sivil alanları da vurarak masum insanların ölümlerine neden olan İHA saldırılarının uzun zamandır bizzat hedefi. ABD'ye ait İHA'lar 11 yıldan bu yana Pakistan'a yaklaşık 400 saldırıda bulundu ve çoğu sivil 3400'den fazla kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu. Londra merkezli Araştırmacı Gazetecilik Bürosu'nun (TBIJ) tespitine göre İHA operasyonlarında vurulan hedeflerin %61'i sivil yerleşimlerdi. İHA'ların en çok ev, medrese ve camilerden oluşan sivil binaları vurdukları biliniyor. Üst düzey bir araştırmacı olan Susan Schuppli, İHA saldırılarının asıl mağdurlarının bombalanan evlerde ölüme yakalanan sivil kadınlar ve çocuklar olduklarını söylüyor. Uluslararası Af Örgütü de ABD'nin İHA'larla düzenlediği operasyonların uluslararası hukuku ihlal ettiğini, dahası bu operasyonların savaş suçu kapsamına alınabileceğini ifade ediyor. Ne var ki tüm kınamalara rağmen ülkeler arası ticarette İHA alım satımları sürekli artış gösteriyor. Ülkeler sivil öldürmenin cinayet olduğunu açıkça ve umursuzca göz ardı ediyorlar. Terör örgütlerine karşı yalnızca bu yolla başarı elde edebileceklerinden eminler. Oysa güvenlik tedbirleri radikal terör örgütlerine karşı başarı elde edilmesine kimi zaman aracı olsa da, örgütlerin yok olmasını sağlamıyor. Çünkü terör sorunu sadece güç kullanarak çözülebilecek bir sorun değil. Özellikle Pakistan Talibanı gibi radikal ve yanlış bir din anlayışına dayalı örgütler sapkın da olsa bir ideolojisi olan ve inandıkları yanlış değerleri doğru bilerek bu değerler uğruna ölümü dahi göze alan insanların biraraya geldiği örgütler. Dolayısıyla sahip oldukları yanlış fikirler doğru fikirlerle bertaraf edilmediği müddetçe, bu tarz örgütlerin yok edilebilmesi mümkün değil.
Bu noktada yapılması gereken, yanlış bir din anlayışıyla hareket eden terör örgütlerinin savundukları fikirlerin İslam'la açıkça çeliştiğini; uydurma hadisler ve hurafeler doğrultusunda geliştirdikleri ve kin, nefret, öfke, baskı, dayatma, şiddet ve acımasızlık gibi duygular üzerine bina ettikleri anlayışın hiçbir şekilde İslam ile bağdaşmadığını açık ve net bir şekilde ortaya koymaktır. İslam sevgi, kardeşlik, şefkat, merhamet, hoşgörü, barış, birlik ve beraberlik dinidir. Ülke çapında bu gerçeğin İslam'ın kaynak kitabı olan Kuran'dan delillerle anlatıldığı bir eğitim politikası izlemek en doğru çözüm olacaktır. Aksi takdirde İHA'ları çözüm olarak görmek ve şiddete şiddetle cevap vermek terörü bitirmeyecek, tam tersine daha da büyük bir tehlikeye dönüştürecektir.
Umuyoruz ki müşterek kültür ve değerlere haiz olduğumuz kardeş ülke Pakistan başta terör sorunu olmak üzere tüm sorunlarını en kısa zamanda halleder, demokratik dönüşüm yolunda sağlam adımlar atar ve ülkenin mazlum ve samimi halkı bir an önce hak ettiği huzur ve güvenliğe kavuşur.