Geçtiğimiz günlerde 500 bin yıl öncesine ait olduğu hesaplanan bir midye kabuğu bulundu. Bu midye kabuğunu ilginç yapan üzerindeki işlemelerdi ve işlemelerdeki detaylar Darwinistleri derinden sarstı. Zeka ve kültür sahibi bir insanın elinden çıktığı hemen anlaşılan işlemeler, evrim teorisinin ‘ilkel insan tarihi’ safsatasını bir kez daha altüst etti.
Dolayısıyla Haber7, Sabah gibi haber sitelerinde söz konusu buluş ile ilgili olarak evrim çağrıştıran çizim resimler ve Darwinist ön yargılarla atılmış başlıklar kullanılması gerçeği yansıtmamaktadır.
500 bin yıllık kabukları inceleme fikrini ortaya atan Dr. Simon Munro’nun ifadelerinden yola çıkılarak hazırlanmış olan bu haberlerdeki yanılgılar açıktır. Söz konusu haberlerde aktarılan, Dr. Munro, "İlk kez Homo Sapienslerin atası kabul edilen Homo Erectus'un soyut düşünce kabiliyetinin kanıtıyla karşılaşıyoruz.” ifadeleriyle klasik Darwinist önyargıları aktarmıştır.
Bilindiği gibi Darwinistler soyu tükenmiş maymun türlerini küçükten büyüğe doğru sıralar daha sonra da yine yeryüzünden silinmiş insan ırklarını da aralara ekleyerek günümüz insanına doğru geliştirdikleri hayali bir soyağacı oluştururlar. Neandertallar ve Homo erectus da soyu tükenmiş insan ırklarındandır dolayısıyla Darwinistler tarafından çok kullanılırlar. Evrimcilerin "dik yürüyen insan" anlamına gelen Homo erectus sınıflandırması, insanın hayali soyağacında “en ilkel tür” sayılır. Ancak Darwinistlerin iddialarının aksine fosil kanıtlar bu canlıların yarı-maymun görünümlü, ilkel türler olmadıklarını, aksine tam anlamıyla akıl sahibi, kültürel faaliyetlerde bulunan, sosyal insanlar olduklarını ortaya koymuştur.
İşte bu makaleye konu olan 500 bin yıllık modern sanat eseri deniz kabukları da bu yöndeki delillerden biridir.
Darwinistlerin“İlkel maymunsu insan masalı”nı bekleyen sürpriz
1890 yılında, Hollandalı bir hekim olan Eugene Dubois tarafından Endonezya’nın Java adasında bulunan tek bir kafatası kemiği parçası Java adamı olarak isimlendirilmiş, kafatası hacminin küçüklüğü ve belirgin kaş çıkıntıları sebebiyle Homo erectus diye maymunsu bir insan türü olarak tanımlanmıştı. Bu kemik parçasından yola çıkarak, sözde “ilkel bir yaşam süren, tüylü, yarı-maymun yarı-insan vahşi bir canlı” olduğu ilan edildi. Bununla da yetinilmeyerek insanın atası olduğu resmedildi.
Ne var ki 2007 yılına gelindiğinde “ilkel maymunsu insan masalı”nı bir sürpriz bekliyordu. Bu kafatası parçasıyla aynı katmanda bulunan bazı fosilleri Eugene Dubois bir kutuda saklamıştı. 2007 yılına gelindiğinde, bir doktora öğrencisi bu kutuda bulunan bir deniz kabuğunun üzerinde bazı işlemeler olduğunu fark etti. İşlemelerin varlığı hemen duyurulmadı, çünkü doğal sebeplere bağlı aşınma izleri olmadıkları netleştirilmeliydi. Bugüne kadar yapılan detaylı incelemeler bu yontma izlerinin insan ürünü olduğunu kesinleştirdi ve çalışmanın sonuçları 3 Aralık 2014 tarihli Nature dergisinde yayınlandı ve büyük bir etki oluşturdu.
Bilim dünyası halen bu haber ile çalkalanmaya devam ediyor:
Nature dergisine göre bu işlemeler Neandertallerin Cebelitarık’taki bir mağarada yine bu yıl içinde bulunan sanat çalışmalarından 10 kat daha (Bkz BBC News), ya da benzer şekilde Endonezya’daki bir mağarada bulunan duvar işlemelerinden 12 kat daha eski (bkz BBC News). Leiden Üniversitesi’nden yapılan açıklamada, modern insan olarak bilinen 100 bin yıl yaşındaki Homo Sapiens’den çok daha önce, 500 bin yıl önce sanatsal faaliyetlerde bulunan akıllı insanların bulunması ‘tamamen bir sürpriz’ diye nitelendirildi. National Geographic bu buluntuyu ‘Homo Erectus düşündüğümüzden daha zeki ve daha yaratıcı’ diyerek işlemeleri ‘geometrik sanatın en eski kalıntısı’ olarak değerlendirdi. New Scientist ise, ‘sanatın ve kompleks insan zekasının kökeni hakkındaki bilgimizi sorgulayan en eski işleme’ olarak yorumladı. Science dergisi ise bu haberi, ‘böyle birşeyi bulmayı hiç ummamıştık’ diye duyurdu.
Her ne kadar 1890 yılında keşfedilmiş olsa da bugüne kadar saklanan bu modern sanat örneği bundan 500 bin yıl önce yaşayan zeki insanların varlığını ve bizden farklarının olmadığı göstermesi bakımından son derece önemlidir. Ayrıca o dönemde yalnızca “ilkel maymunsuların olması gerektiğini” öngören Darwinist önyargıların dayanaksızlığını da bir kere daha kanıtlamaktadır.
Evrimcilerin hayali insanlık tarihi değişiyor
Darwinist önyargılar kafatası hacmi küçükse canlının zeka seviyesini düşük dolayısıyla da canlıyı sözde “ilkel” kabul ederler. Oysa kafataslarını zeka seviyesi (IQ) ile karşılaştırma çalışmaları da göstermiştir ki büyük kafatası hacimlerine sahip insanların IQ değeri düşük, en küçük kafatası hacmine sahip insanların IQ seviyesi ise oldukça yüksek olabilmektedir. Kişinin beyninin büyük olması zekasının da ileri olduğu sonucunu asla çıkarmamaktadır. Bu konudaki en önemli örneklerden biri de Darwinistlerin Neandertal insan ırkı hakkındaki yanılgılarıdır. (Bu konudaki detaylı cevabımız için bkz http://tr.harunyahya.net/ilkel-neandertal-tezi-neden-gecersizdir/)
Bugüne kadar sırf kafatası hacminin küçüklüğü nedeniyle Darwinistler tarafından “maymunsu” olarak tanımlanan Java Adamının “ilkel” olmadığı apaçıktır. Nitekim antropolojik çalışmalara göre küçük kafatasına sahip insan ırkları halen yaşamaktadır. Bu ırklardan Aborijin yerlilerinin, Java Adasına hiç de uzak olmayan Avustralya'da yaşadıkları düşünüldüğünde Java Adamı'nın da özgün bir insan ırkı olduğu gerçeği daha da kesinlik kazanır.
Bu makaleye konu olan deniz kabuğundaki şekillerle ilgili çıkan haberlerdeki, “İnsanlık tarihini sil baştan yazdıracak buluş” şeklindeki bazı başlıkların da bütün bu bilgiler ışığında değerlendirilmesi gerekir:
Evet, bu insanlık tarihini baştan yazdıracak bir buluştur ama değişecek olan evrimcilerin hayali tarihidir.
İnsan yapımı bu deniz kabukları 500 bin yıl öncesine ait modern bir sanat zevkini bize tanıtmaktadır.
İnsanın tarihin her zamanında zeki bir varlıktır, geçmişte yaşamış olan insanların bizlerden hiç farkı yoktur. Bu yöndeki bilimsel kanıtlar öylesine güçlüdür ki Darwinist yayınlarda bile bu durum itiraf edilmektedir. Nitekim Dr. Munro da, “Deniz kabuğunun üzerindeki zikzaklar, insan yapımından başka bir şey olamaz" diyerek bu gerçeği itiraf etmiştir.
İnsanı Allah diğer tüm canlılardan farklı olarak ruh ve akıl sahibi bir varlık olarak yaratmıştır. Tarihten günümüze ulaşan tüm bilimsel kanıtlar da bu gerçeği doğrular niteliktedir.