Zeka, en bilinen anlamıyla insanın düşünme, gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamıdır. İlk kez karşılaşılan ya da ani olarak gelişen olaylara uyum sağlayabilme, anlama, öğrenme, analiz yeteneği, beş duyunun, dikkatin ve düşüncenin yoğunlaştırılması, ayrıntılara dikkat edilmesi zeka sayesinde gerçekleştirilir. Zekanın farklı tanımlarının olmasına karşılık, zekaya ilişkin teorilerin tümünde zekanın, kişinin doğuştan sahip olduğu, çoğunlukla kalıtımla kuşaktan kuşağa geçen ve merkezi sinir sisteminin işlevlerini kapsayan; deneyim, öğrenme ve çevreden kaynaklanan etkenlerle biçimlenen bir birleşim olduğu belirtilir.
Zekanın Yeri: Beyin
Zekanın beyinde yer aldığı kabul edilir. Bir insan beyninde 10 milyardan fazla sinir hücresi bulunmakta, her bir hücre ortalama 10.000 hücre ile bağlantı içerisinde çalışmaktadır. Nöron adı verilen bu sinir hücrelerinde sinyaller, çok karmaşık elektro-kimyasal olaylar zinciriyle meydana gelen ve sayısı saniyede 1000`e kadar çıkabilen titreşimler halinde iletilmektedir.
"Bir kişi yeni bir ortamda karmaşık problemler çözerken beyninin hangi alanlarını kullanır?" sorusu, zekanın iki temel unsuru olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunlar "yeni bir bilgiyi işleme hızı" ve "belleğin hızı"dır. Zeki kişiler kısa süreli belleklerinde daha çok sayıda bilgi tutabilmekte ve bu bilgiler üzerinde çeşitli işlemler gerçekleştirebilmektedirler.
Araştırmalar daha zeki insanların, beyin aktivitelerini daha küçük alanlara sığdırarak, karmaşık işlemleri çözümleyebildiklerini göstermektedir. Bu kişilerin beyinlerindeki aktive olan alanlar, o iş için kendilerine gerekli olan alanlardır. Daha az yetenekli kişilerin ise aynı işlem için beyinlerinde çok daha geniş bir alanı aktive etmeleri ve bunun için de çok daha fazla enerji harcamaları gerekmektedir. Kısaca bilimsel bulgular, daha zeki beyinlerin daha verimli çalıştıklarını ortaya koymaktadır. Peki bunun sebebi nedir?
Beynin yapıtaşları sinir hücreleri yani nöronlardır. Nöron adı verilen sinir hücreleri, diğer hücrelerden farklı olarak dendrit ve akson denilen bölümlere sahiptir. Dendrit çok sayıda kısa uzantıdan oluşur ve hücrenin kökleri gibidir. Aksonlar ise hücrenin gövdesinden çıkan uzun, tek bir parçadan oluşan, uyarıların gönderildiği ince liflerdir ve beyne mesajların taşınmasında görev alırlar. Beynimizdeki sinir hücrelerinin yüz trilyon bağlantı noktası vardır. Bu bağlantı noktalarında büyük bir moleküler trafik sürekli devam eder. Her sinir hücresinde, bilgiyi almak üzere bulunan dendrit ve hücrenin uzun bölümünü oluşturan ve bilgi çıkışını sağlayan aksonların çevresi onları korumakla görevli miyelin adlı bir maddeyle kaplıdır. Hücreler arası bilgi aktarımı da sinapslar sayesinde olur. Sinapslar komşu sinir hücrelerinin birbirlerine çok yaklaştıkları fakat tam olarak değmedikleri küçük bölümlerdir.
Kişiler arasındaki zeka farkları, sinir hücresi temel alındığında, dendrit sayısı, nöron sayısı, sinaps sayısı, sinapslardaki bilgi aktarımının kalitesi ya da miyelin kalitesi gibi birçok alandan kaynaklanabilir. Ancak sözü geçen alanların hiçbirini, ölçmek ve değerlendirmek mümkün değildir.
Bu nedenle, zekanın biyolojik temellerini anlamamıza yardımcı olabilecek iki değişik model vardır.
1. Miyelin Hipotezi
Bir elektrik kablosu daha iyi izole edildiğinde, nasıl elektriği daha hızlı iletir, daha verimli çalışır ve kısa devre yapma olasılığı azalırsa, daha sağlam şekilde miyelinle kaplanmış aksonlar da, daha çabuk ve daha az kayıpla çalışırlar. Bu görüş, kişinin gelişimiyle de desteklenmektedir. Kişinin öğrenme hızı yaşamının 15. yılına kadar hızlıdır ve 65. yıldan sonra da düşmeye başlar. Bu zamanlama, miyelinin oluşumu ve tekrar yıkılması ile de paraleldir.
2. Nöral Ayıklama Hipotezi
Kişinin beynindeki sinaps sayısı hep aynı kalmaz. Kişi büyüdükçe, beyinde yeni bağlantılar oluşur. Ancak bu bağlantılar zaman içinde gerilemeye başlar. Bu sürece "nöral temizleme/ayıklama" adı da verilir. Yaşamın ilk beş yılında oluşan bağlantılar, yaşamın 15. yılına kadar ayıklanmaya başlar.
Beynin kendisinin de sinir hücrelerinden oluştuğu düşünüldüğünde, kendi kendini araştıran, inceleyen, analiz edenin bu hücre bağlantılarının ötesinde bir şuur olduğu apaçık bir gerçektir. Elbette bu şuur, beyni oluşturan sinirler, yağ tabakası ve sinir hücrelerine ait değildir. Bu nedenle bu soruya herşeyin maddeden ibaret olduğunu iddia eden materyalistler ve Darwinistler cevap verememektedirler. Çünkü bu şuur, Allah'ın yaratmış olduğu ruhtur. Allah bütün bu algıları her insanın ruhu için ayrı ayrı yaratmaktadır. Bu algıları yaratan Allah mutlak tek varlıktır.
Zeka ve Akıl Farkı
Zeka ve akıl çoğu zaman aynı anlamda kullanılsa da tamamen farklı iki kavramdır. Zeka, sebep ile sonuç arasındaki bağlılıkları bulmak, benzerlik ve farklılıkları anlamaktır. Akıllı bir insan, zekanın sağladığı tüm avantajları kullanmasının yanında, zeki bir insanın sahip olmadığı bir kavrayış ve yeteneğe de sahiptir.
Akıl, insana zekanın çok üstünde bir anlayış kazandıran, derin düşünebilme, doğruyu bulabilme ve her konuda çözüm getirebilme yeteneğidir. Dahası akıl, hayatın her alanına hakim olan ve pek çok konuda başarı sağlayan bir yetenektir. Kişinin doğruyu yanlıştan ayırabilmesini ve böylece yaşamın her safhasında en doğru şekilde düşünebilmesini, en sağlıklı değerlendirmeleri yapabilmesini ve en isabetli kararları alabilmesini sağlamaktadır.
İnsana bu yeteneği kazandıran yegane özellik ise imandır. Allah, iman edip Kendisi`nden korkup sakınan insanlara Katından özel bir anlayış verir. Kuran'da Allah korkusunun insana kazandırdığı bu anlayış şöyle ifade edilmiştir:
"Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir." (Enfal Suresi, 29)