- Tarih, gerek Ortadoğu`ya, gerek Balkanlar ve Kafkasya'ya kalıcı barışın getirilebilmesinin, Osmanlı mirasının varisi olan Türkiye'nin liderliğinde mümkün olabileceğini göstermektedir.
- Türkiye'nin liderliğinde oluşturulacak Türk-İslam Birliği, hem çatışmaların sonu olup bölgeye barış sağlayacak, hem de tüm bölge ülkelerinin güçlü bir ekonomik işbirliği içerisine girmeleriyle zengin ve müreffeh toplumlar meydana getirecektir.
Türk-İslam Birliği`nin yaklaşımı Osmanlı'nın yaptığı gibi Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'daki farklı etnik kimlik ve dinleri kucaklayan bir yapıda olacaktır. Bunun dayanak noktası ise
Türk-İslam Kültürü'nün ve köklü Medeniyetimiz'in yeniden keşfedilmesidir. Nitekim bu topraklarda siyaseten olmasa bile, kültür olarak Türk hakimiyeti halen devam etmekte, özellikle Balkanlar'da ve Kafkasya'da farklı ırklardan olmalarına rağmen pek çok Müslüman kendini Türk ve Osmanlı addetmektedir.
``Balkanlar'da, aslında etnik olarak "Türk" olmamalarına karşın, kendilerini "Türk" olarak gören ya da görmeye eğilimli büyük bir Müslüman nüfus vardır. Bu "fahri soydaşlarımız"ı bize bu denli bağlayan unsur ise Türk-İslam ahlakı ve Osmanlı mirasıdır. Nitekim 1997 yılının başlarında Belgrad'da yapılan gösteriler esnasında protestocuların "Türk Yönetimine Özlem", "Neredesin Ey Türk (Osmanlı) Yönetimi Altındaki Günler" şeklinde pankartlar açmaları Batı basınının da dikkatini çekmiş ve Türkiye'nin bölgede aktif olması gerektiğinin altını bir kez daha çizmiştir.`` (Gündüz Gazetesi, 12 Ocak 1997)^
Devlet-i Ali Osmaniye artık yoktur, ama Balkanlar'ı bir uçtan diğer bir uca kat eden bir Türk-İslam Kültürü ve Medeniyeti onun mirası olarak hala ayaktadır. Sayıları 10 milyonu bulan Balkan Müslümanları, Edirne'den Bihaç'a kadar uzanan bir hat üzerinde yaşamaktadırlar. Dahası, bu hat üzerinde bazıları 1878'den bazıları ise 1912'den bu yana direnmektedirler. Tek umutları ise bir gün eski huzurun, barışın ve düzenin yeniden kurulması, güçlü bir birliğin tesis edilmesidir... Bu birliğin adı Türk-İslam Birliği`dir.
Aynı özlem bugün Ortadoğu için de geçerlidir. Bölgenin birçok yeri bizim eski topraklarımız, eski yurtlarımızdır. Bölge halklarının Türkiye'ye karşı büyük bir sevgi bağı vardır. Türkmenlerin, soydaşlarımızın yaşadığı Kerkük gibi bölgeler ise bizim için hayati önemi olan topraklardır. Kurtuluş Savaşı sonrası şayet uluslararası hukukun gerekleri ve bölge halkının istekleri gözetilseydi, 'Kuzey ırak' olarak bildiğimiz Musul, Kerkük ve civarı, bugün Türkiye'nin bir parçası olacaktı. Bu, bilinmesi ve asla unutulmaması gereken bir gerçektir. Dolayısıyla
Kerkük, Kırım, Bosna gibi eski Türk yurtlarından Türk Milleti'nin asla vazgeçemeyeceği derin bağlar vardır.Sovyetler Birliği`nin çöküşünün ardından anavatanları Kırım`a dönen soydaşlarımız ile birlikte bölgede bugün 300 bine yakın Türk yaşamaktadır. Başta Özbekistan, Tacikistan ve Ukrayna olmak üzere
500 binin üzerinde Kırım kökenli Türk`ün ise istemelerine rağmen bir zamanlar sürgün edildikleri veya göçe zorlandıkları anavatanlarına dönemedikleri bilinmektedir. Gerek Kırım`a geri dönüşü zorlaştırmak için varolan bürokratik engellerin gerekse, Kırım topraklarındaki ekonomik yetersizlikler, Kırım Türkleri`nin anavatanlarına dönmelerine olanak tanımamaktadır.
Kırım Türkleri`nin en fazla güvendikleri devlet Türkiye`dir.
Yıllarca Osmanlı idaresi altında yaşayan Kırım Türkleri, Türkiye`yi ikinci anavatan olarak kabul etmektedirler. Kırım Türkleri`nin lideri Mustafa Abdulcemil Kırımlıoğlu, Türkiye`nin dünya Türklüğünün doğal lideri olduğunu ifade ederek şunları söylemektedir:
"Türkiye Cumhuriyeti Türk dünyasında ayrı bir yer tutuyor. Türkiye, Türk Dünyası`nda bağımsızlığını kazanan ve bunu müdafa etme kudretinde, kendi ordusuna sahip yegane Türk devletidir. Türkiye`de milli medeniyet ilerledi, Türk dili zenginleşti ve yeterli hale geldi. Türkiye ekonomisi diğer Türk ülkelerinin ekonomilerine göre daha fazla gelişmiştir. Bütün bu faktörler, Türkiye`ye Türk dünyasında lider olma konumunu kazandırıyor... Türkiye gerçekten de Türk dünyasının tamamı için birleştirici ruhi merkez olabilir." (Mustafa Abdulcemil Kırımlıoğlu, http://www.kirimdernegi.org.tr)
Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar'dan oluşan ve Türkiye'nin tam merkezinde yer aldığı "Osmanlı Coğrafyası" halen çok hareketli ve karışık bir yapıya sahiptir. Osmanlı Devleti'nden sonra bölgede oluşan boşluk henüz doldurulamamış ve gerçek anlamda bir güven ortamı sağlanamamıştır. Bu durum aynı topraklarda asırlar boyunca Osmanlı liderliğinde örnek bir "birlikte yaşama modeli" uygulayan Müslüman Türk Milleti'ne dikkati çekmektedir. Ve bu modelin günümüzde ve gelecekte de sadece Müslüman Türk Milleti tarafından gerçekleştirilebileceği gerçeğini ortaya koymaktadır. Nitekim son yıllarda pek çok devlet adamı, siyaset bilimci ve araştırmacı-yazar, başta Osmanlı Devleti olmak üzere, Türk devletlerinin başarıyla yürütmüş olduğu adil yönetim sistemini incelemektedir.
Tarih, gerek Ortadoğu`ya, gerek Balkanlar ve Kafkasya'ya kalıcı barışın getirilebilmesinin, Osmanlı mirasının varisi olan Türkiye'nin liderliğinde mümkün olabileceğini göstermektedir. Türkiye'nin liderliğinde oluşturulacak Türk-İslam Birliği, hem çatışmaların sonu olup bölgeye barış sağlayacak, hem de tüm bölge ülkelerinin güçlü bir ekonomik işbirliği içerisine girmeleriyle zengin ve müreffeh toplumlar meydana getirecektir.
Bu bölgede yaşayan devletlerin askeri, siyasi ve ekonomik açıdan en güçlü olabilecekleri model, birbirleriyle çatışmak yerine güçlerini birleştirmeleriyle oluşacak bir modeldir. Ortak bir dış politika bu devletleri dünya siyasetinde büyük bir güç haline getirecektir. Bu da
Allah`ın izniyle Türk-İslam Birliği`nin oluşmasıyla gerçekleşecektir.--------------------
Bu tam sayfa ilan
22 Haziran 2008
Vakit 26 Haziran 2008
Önce Vatan26 Haziran 2008
Yeni Çağgazetelerinde yayınlanmıştır.