Canlıların soğuğa ve sıcağa karşı dayanıklılık göstermesini sağlayan yaratılış özellikleri nelerdir?
Bazı canlılar susuzluğa ve açlığa nasıl dayanırlar?
Uzun mesafeler koşabilen, uçabilen veya derin sulara dalabilen canlıların yaratış özellikleri nasıldır?
Allah insan bedenini, her yönüyle korunmaya ve kollanmaya muhtaç olarak yaratmıştır. Yaşadığı dünyanın en gelişmiş şehri olsa ve tüm teknik donanımlara sahip olsa da insan mutlaka destekle hayatını devam ettirebilir. Çeşitli ilaçlar, düzenli yemek, yeterli uyku, ne sıcak, ne de soğuk olmayan bir ortam, mevsime uygun giysiler insanın yaşayabilmesi için destek olan unsurlardan bazılarıdır. Ancak tüm bu tedbirlere rağmen insan çok çabuk hastalanabilir ve ölebilir. Oysa pek çok canlı türü insanla kıyaslanmayacak derecede güç koşullarda yaşamını sürdürebilmektedir. Bu canlılardan bazıları şunlardır:
Soğuğa Dayanıklı Canlılar
İnsanlar kat kat giysileri ve tüm teknolojik imkanları kullansa bile soğuğa fazla dayanamaz. En sıcak ay ortalamasının sıfırın üzerinde 100C’yi bulmadığı, 8-10 ay boyunca buzların hiç çözülmediği, sıcaklığın sürekli –300C ile –600C arasında kaldığı yerler, meteoroloji ve askeri istasyonlar dışında, daimi yerleşmeye kapalıdır. Oysa bazı canlıların hiçbir teknolojik imkanı olmadığı halde soğuğa dayanabilme sınırı çok yüksektir.
Penguenler, Güney Kutup Bölgesi’nde yaşarlar. Bu hayvanların vücut sıcaklığı 400C, yaşadıkları ortamın sıcaklığı ise -400C’dir. Bu da penguenlerin, 800C’lik bir sıcaklık farkına dayanmaları demektir. Bunu sağlayan, hayvanın derisinin altında bulunan kalın yağ tabakasıdır. Bu tabaka, vücut sıcaklığının kaybolmasına engel olur.
Sibirya semenderleri (Hynobias Keyserlingii), donmuş toprakların metrelerce derinliklerinde yıllarca kaldıktan sonra buzları çözülür ve normal yaşama dönebilirler. Bu canlıların –500C sıcaklıkta bile yaşayabildikleri saptanmıştır. Sibirya semenderlerinin tek problemleri ani donmadır. Çünkü bu canlıların soğuğa alışmak ve antifiriz maddelerini üretmek için zamana ihtiyaçları vardır. “Antifriz maddeleri” semenderin kanındaki hücrelerde bulunan suyun yerine geçerek, dokuların keskin buz kristallerinden zarar görmesini önler. Bazı hayvanlar bu işlemleri yaparken donmamak için glikoz kullanırlar. Sibirya semenderinin bu mekanizmasının nasıl işlediği ise tam olarak bilinmemektedir.
Kutuplardaki buzlu sularda yaşayan balıklar, derilerindeki buz kristallerinin sıcaklığını -20C’ye düşüren bir protein üreten gene sahiptirler. Bu protein buz kristallerindeki oksijen moleküllerine bağlanarak genleşmelerini engeller. Yani canlının donmasını önler.
Bazı soğukkanlı canlılar, vücut sıvılarının donma noktalarının altındaki sıcaklıklara dahi dayanabilmektedirler. Örneğin kıllı tırtıllar yılın 10 ayını -500C’de kaskatı “donmuş” bir halde geçirebilmektedirler. Bazı kurbağa türleriyse, vücutlarındaki sıvının yarısından fazlası donmuş halde iken bile haftalarca canlı kalabilmektedirler. Bu canlılar donmuş halde iken hiç nefes alıp vermezler ve kalp sesi de duyulmaz.
Arktik yer sincabı Kuzey Kutbu’nun, hemen hemen tamamen karanlık, dondurucu rüzgarlar ve -300C’ye ulaşan sıcaklıklara sahip kış aylarında hayatta kalmak için sekiz ay süren kış uykusuna yatar ve bu uzun kış dönemini adeta ölü konumda geçirir. Kış uykusuna yatacakları çukuru açmadan önce bu canlıların vücut sıcaklıkları 36-370 C’ler arasında değişir. Ancak canlı kış uykusuna yatmasıyla birlikte vücut sıcaklığını bugüne kadar bir memeli için ölçülen en düşük değere, -30C’ye düşürür. Bu arada kalp hızı da ~1BPM’e kadar düşer.
Uzun Mesafeler Koşabilen veya Uçabilen Canlılar
İnsan vücudunun doğal olarak dayanabileceği hız 36 km/saattir. Bunun üstündeki her hız insan hayatı için tehlikelidir. Oysa pek çok canlı, insanın dayanabildiği bu hızın çok üstünde bir performans gösterir.
Kuzey Kutbu’nda yaşayan deniz kırlangıçları, her yıl 30.000 - 40.000 km kanat çırparlar. Bu kırlangıçların vatanları Kuzey Kutbu’dur. Fakat her yıl Kuzey Amerika, Grönland ya da Sibirya’daki üreme bölgelerinden, Kuzey Kutbu sularındaki kışlık bölgelere doğru yolculuk yaparlar.
Avrupa’daki ırmaklarda yaşayan yılan balıkları 6000 km’lik uzun bir yolculuk yaparak Bermuda’nın güney batısında bulunan Sargossa Körfezi’ne gelirler. Ve buraya yumurtalarını bıraktıktan sonra ölürler. Çıkan larvalar da kendilerini, “Gulf Stream” adı verilen sıcak su akıntısına bırakarak tekrar Avrupa’ya doğru 6000 km’lik bir yolculuğa başlarlar.
Puma olağanüstü gücü ve dayanıklılığıyla tanınır. Hayvan bir atlayışta 6 m’lik bir uzaklığı aşabilir. Ayrıca 12 m yüksekliğe sıçrayabilir, 18 m yükseklikten aşağıya da kolaylıkla atlayabilir. Puma, kendi ağırlığının 3 katı olan bir avını karda rahatlıkla sürükleyerek taşıyabilir. Avını ararken kendi bölgesinden 45-75 km’ye kadar uzağa gidebilir.
Susuzluğa ve Açlığa Dayanıklı Canlılar
İnsan açlığa 45 gün dayanabilir ama açlıktan önce yüksek olasılıkla bunun oluşturacağı bir hastalık yüzünden hayatını kaybeder. İnsan vücut ağırlığının %12’sini kaybederse her an ölebilir. Eğer günde kaybettiği yaklaşık bir litre suyu yerine koyamazsa susuzluğa bir haftadan fazla dayanmaz. Oysa bazı canlıların açlığa ve susuzluğa dayanıklılığı insana göre çok yüksektir.
Deve, 500C sıcaklıkta 8 gün aç-susuz kalabilir. Bu süre içinde toplam ağırlığının %22’sini kaybeder. İnsan, vücudunda bulunan suyun %12’sini kaybettiğinde ölürken, deve, vücudundaki suyun %40’ını kaybettiği halde ölmez. Devenin susuzluğa dayanıklılığının diğer bir sebebi de, gündüz vücut ısısını 410C’ye kadar çıkartan bir mekanizmaya sahip olmasıdır. Bu sayede gündüz aşırı çöl sıcağında su kaybını minimum seviyede tutabilmektedir. Soğuk çöl gecelerinde ise vücut ısısını 300C’ye kadar düşürebilmektedir. Develer, 10 dakikada ağırlıklarının üçte biri oranında su içerler. Bu miktar kimi zaman 130 litreyi bulabilmektedir. Bunun yanı sıra deve, insana oranla 100 kat daha geniş alanı kaplayan bir burun mukozasına sahiptir. Hayvan, çok büyük ve kıvrımlı burun mukozası sayesinde, havadaki nemin %66’sını tutabilmektedir.
Akrepler 3 ay boyunca susuzluğa 12 ay boyunca da açlığa dayanabilirler. Çöl faresi adı verilen bir hayvanın neredeyse hiç su içmeden yaşadığına dair bilgiler var. Bu hayvan ihtiyacı olan suyu yediği yiyeceklerden sağlar.
Komodo ejderi adı verilen dev sürüngenler bir buçuk ay boyunca su içmeden yaşayabilir.
Batı Alaska’daki yuvasından ayrılan bir dişi kıyı çulluğu 7.257 mil uzaklıktaki Yeni Zelanda’ya, hiç beslenmeden sekiz günde ulaşır. Bu canlılar Allah’ın yaratttığı özel bir sistemle sindirim organlarını göçe başlamadan önce küçültür. Vücut ağırlıklarının yarısı da enerji deposu olan yağa dönüşür. Bu şekilde binlerce kilometreyi besine ihtiyaç duymadan uçabilirler.
Kendilerinden iki kat büyük canlıları yutabilen pitonlar da bir buçuk yıl boyunca aç kalabilirler. Çünkü kıtlık dönemlerinde Allah’ın yarattığı özel bir sistemle pitonun sindirim sistemi tıpkı kıyı çullukları gibi küçülür.
Derin Sulardaki Ortama Dayanıklı Canlılar
Gerekli ekipman olmazsa çoğu insan 18 metrenin altına daldığında, 2 dakika bile dolmadan bilincini tamamen kaybeder. Eğitim almış bir serbest dalıcı bile maksimum 130 metre derinliğe dalabilir. Bu dalış skoru ile diğer derin dalıcıların yanında ancak sonuncu olabilir. Üstelik insanlar bunu yalnızca 2,5 dakika boyunca ve bazı ekipmanlarla gerçekleştirebilirler. Eğitimle bile nefeslerini ancak 11 dakika tutabilirler.
Balinalar dalmadan önce hızlı bir şekilde nefes alır. Bunun sonucu olarak özel kapaklar, akciğerdeki hava yollarını kapatır. Kalp atışları ve metabolizmaları yavaşlar, oksijen tüketimi ve karbondioksit üretimi en aza iner. Bu şekilde 1000 metre derinliğe indiklerinde insanların bundan çok daha sığ yerlerde nefessiz kalmaktan dolayı yaşayabileceği panik hali oluşmaz Çünkü beyinde solunum sistemini “medulla oblangata” adı verilen bölüm kontrol eder. Bu organ, kandaki karbondioksit miktarı ile doğrudan bağlantılıdır. Balinalarda beynin bu bölümünün karbondioksite çok az duyarlı olduğu bulunmuştur. Oksijen tüketimini ve karbondioksit üretimini çok azalttıkları için oldukça dayanıklıdırlar ve bu nedenle bütün dikkatlerini avlarına harcarlar.
Derin sulara dalan pek çok canlı türü birer dalış bilgisayarı gibidir. Her dalgıcın yapması gerektiği gibi dalış tablolarına uyarlar. Bunun dışında maksimum derinliği belirleyen bir başka faktör de basınçtır. Basınç, dalgıçların bir numaralı problemidir. Genel olarak yukarıya çıkarken vücuttaki havanın oksijeni harcanır, ama çözülmüş nitrojen kullanılmaz. Çözülmüş nitrojen damarlarda ve dokularda kabarcık oluşturabilir. Derin dalıcı hayvanların, (gerek kuş, gerek memelilerin) akciğerlerinde taşıdıkları hava, daldıkları derinlikler ve dalış süreleri, kanda ve dokularda yüksek konsantrasyonlarda nitrojenin çözülmesine neden olur. Fakat bu duruma karşı da dayanıklıdırlar. 70-80 metre derinliğe ulaşmış bir memelinin akciğerleri basınç nedeni ile katlanarak kapanır, değişim yapamaz ve akciğer fonksiyonu sona erer. Bu, tekrar yukarı çıkana kadar öyle devam eder.
Foklar, depoladıkları oksijeni tasarruflu tüketirler. Dalma refleksi kalp atışını yavaşlatır ve buna bağlı olarak oksijen tüketiminde bir azalma olur. Kalp ritmini ve metabolizmalarını yavaşlatarak, enerji tüketimini minimuma indirirler; böylece vücutları “rölanti”de çalışır. Foklar kalp atışlarını dakikada 120 atıştan 30-35’e kadar aşamalı olarak azaltabilmektedirler. Gri fok balığı kalbini 60 saniye boyunca durdurabilir. Böyle bir oran, insanlar için kalp yetmezliği sınırıdır. Hortumlu fok balıklarının kalbi ise kısa süreli olarak dakikada 2-3 atışa kadar dahi yavaşlayabilir.
Fokların dalışları sırasında metabolizmalarını %40-50 yavaşlatmaları, oksijeni daha iktisatlı kullanmalarını ve böylece su altında daha uzun süre kalabilmelerini sağlar. Ancak bu son derece zorlu bir durumdur.
Katil balinanın kalp atışı dalarken dakikada 60’tan 30 vuruşa kadar inebilir. Metabolizmanın yavaşlamasıyla birlikte, oksijen tüketimi ve karbondioksit üretimi en aza iner.
İnsanlar soludukları havanın yalnızca %10-20’sini kullanırken, sperm balinaları %80-90’ını kullanırlar.
Balinalar su yüzeyinde on dakika boyunca derin nefes alarak, tüm oksijen depolarını doldururlar. Su altında kaldıkları her dakika için, bir nefes almaları yeterlidir. Örneğin 60 kere nefes alan bir balina, 1.000 metre derinlikte 45 dakika kalabilir. Geriye kalan 15 dakika da yukarı çıkması için gereklidir. Ayrıca balinalar tek bir nefeste, depo etmiş oldukları havanın %90’ından fazlasını dışarı verirler. Başka bir deyişle ciğerlerindeki bayat havanın neredeyse tamamını boşaltıp taze hava ile doldururlar. İnsanlar nefes alıp verdiğinde ise, ciğerlerdeki havanın ancak %15’ini dışarı verirler.
Dünyanın En Dayanıklı Canlısı Tardigrad
Mikroskop altında bakıldığında cüsseli bir ayıya benzeyen tardigrad (su ayısı) karada olduğu kadar denizde ve tatlı suda da yaşayabilen çok küçük bir canlı türüdür. Büyüklüğü bir toplu iğne başından fazla olmayan, boyları 0,1 mm ile 1 mm arasında değişen bu eklembacaklılar, doğadaki “en dayanıklı” canlılardan biridir. Laboratuvar deneylerinde –2720C’de helyum içine atılmış; -1920C’de 20 ay süreyle bırakılmış ve 920C’de eter, alkol ve diğer zararlı kimyasal maddeler içine atılarak haftalarca kaynatılmış olan tardigrad, normal ısıya döndürülüp, su verildiğinde tekrar yaşamaya başlamıştır. En dayanıklı ve uzayda hayatta kalmayı başaran ilk canlı olma ünvanına sahip olan bu minik canlının beyni, iki gözü ve sindirim sistemi vardır. Ancak kalp ve akciğerleri yoktur. Kuru ortamlarda büzülerek dokularındaki suyun buharlaşmasını sağlar. Bu sırada tardigradın oksijen tüketimi hemen hemen durur. Kurumuş tardigradlar rüzgarla başka yerlere taşınır ve gittikleri yeni bölgelerde elverişli ortam bulunca (ıslak yosunlar ya da nemli yerler gibi) tekrar yaşama dönebilirler ve bu şekilde 200 yıl yaşayabilirler.
Tüm canlıların sahip oldukları özellikleri onlara Allah vermiştir. Bu canlıların sahip oldukları sıcağa, soğuğa, susuzluğa, açlığa karşı dayanıklılıkları yaratıldıkları ilk günden beri, vücutlarındaki kusursuz sistemler ve sahip oldukları üstün kabiliyetlerle sağlanabilir. Onların bu özellikleri her şeyi yoktan var eden Yüce Rabbimiz’in apaçık varlığının delillerindendir. Allah Kuran’da şöyle bildirmektedir:
“Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır...” (Mü’minun Suresi, 21)