Cahiliye toplumunda insanların karakterlerine yön veren önemli bir etken de yetiştikleri ya da yaşadıkları çevredir. Her çevrenin herkes tarafından bilinen özel bir yapısı vardır ve kişiler bulundukları bu çevrelerin karakterini alır ve hayatlarının sonuna kadar da bu etkiyi üzerlerinde taşırlar. Bu, şehirlere göre olduğu kadar, bir şehir içerisindeki semtlere göre bile farklılık gösterebilen bir yapıdır.
Nitekim cahiliye sohbetlerinde yeni tanışılan bir insana isminin hemen ardından nerede doğup büyüdüğü ya da hangi semtte oturduğu gibi sorular sorulur. İşte bunun altında yatan asıl amaç karşı tarafın yetiştiriliş şartları ve karakteri hakkında genel bir fikir edinebilmektir. Çünkü cahiliye insanları da çevre faktörünün karakterlerine ne derece etki edebildiğinin farkındadırlar.
Çevrenin etkisiyle gelişen bu karakterlerden biri, "zengin karakteri"dir. Bu karakter yapısını özellikle küçük yaşlardan itibaren zengin çevrelerde yetişip büyüyen kimselerde görmek mümkündür. Çocukluklarından beri toplumun pek çok üyesine göre çok daha iyi şartlar altında yaşamış olan bu kimseler genellikle hayatlarında hiç zorluk ve sıkıntı tatmamışlardır. İstedikleri birşeyi hiçbir çaba harcamadan anında elde etmiş ve her zaman için hazır olarak bulmuşlardır. Acıktıklarında yemekleri önlerine gelmiş, bıraktıkları dağınıklıklar toplanmış, istedikleri eşyalar anında temin edilmiş, arabaları satın alınmış, paraları cüzdanlarına konmuştur. Bunların hiçbirini kazanmak için en ufak bir çaba harcamalarına gerek kalmamıştır. Oysa olayların arka planında tüm bunların önlerine gelmesini sağlayan pek çok insanın maddi manevi emekleri vardır. Birileri çalışmış para kazanmış, ihtiyaçlarını düşünüp tesbit etmiş, bunları temin edip hazırlamış ve en güzel şekilde sunmuşlardır. Ancak onlar bunu düşünmez, dolayısıyla da takdir edemezler.
Bu umursuz yapının getirdiği temel özellikleri ise "halden anlamamaları"dır. Kendileri zorluk ve sıkıntı yaşamadıkları için, zor şartlar altında yaşayan insanların içerisinde bulundukları durumu değerlendiremezler. Söz gelimi kendileri maddi yönden geniş imkanlara sahip oldukları halde sırf düşüncesizliklerinden, kısıtlı imkanlara sahip olan bir dostlarının imkanlarını kullanıp onu zor durumda bırakabilirler. Ve çoğu zaman neden oldukları bu sıkıntının farkına dahi varmazlar.
Bir başka dikkat çekici özellikleri de vefakar olmamalarıdır. Karşılarındaki insanların güzel özelliklerini ve üstün yönlerini takdir edemedikleri için onlara vefa göstermek için de bir sebep bulamazlar. Böyle insanlar genellikle samimi bir dostluğu hiçbir zaman elde edemezler. Ellerindeki maddi güce çok fazla güvendikleri için bir insanın dostluğunu kaybetseler bile ellerindeki imkanlarla başka birilerini bulabileceklerini düşünürler. Karşılarındaki kişinin insani yönlerini, Kuran'a göre güzel ahlaklı olmasını değil, ondan ne kadar dünyevi menfaat sağlayabileceklerini düşünürler. Bu durumda dostluktaki ölçüleri de sevgi ve güzelliğe dayalı olmadığı için asla gerçek bir dostluk kuramazlar. Ya paralarından istifade etmek için yanlarına yaklaşan insanlarla ya da kendileri gibi zengin olup gerçek dostluğu bilmeyen, halden anlamayan insanlarla beraber olabilirler.
Elbette tüm bu olumsuz özellikleri sebebiyle kolay kolay mutlu da olamazlar. Herşeyi fazlasıyla elde etmeye alıştıkları için artık maddi değerler karşısında kayıtsız ve monotonlaşmış bir tavır gösterirler. Manevi güzelliklerden ise, incelikleri gereği gibi fark edemedikleri için çoğunlukla zevk alamazlar. Bu tavırları, diğer insanlarla kıyaslandığında daha da dikkat çekici bir hal alır. İncelikleri kavrayamayan bir insan kendisine sunulan güzelliği hem sıradan bir olay olarak değerlendirir, hem de kısa sürede unutup gider. Dolayısıyla da ortaya hiçbir şeyden kolay kolay tatmin olmayan bir karakter çıkar.
Bu kimseler insanların güzel yönlerini görememeleri nedeniyle onlara derin bir sevgi ve saygı da beslemezler. Hatta karşı tarafın sevmek için onlarda güzel özellikler görmek isteyebileceğini akıllarına bile getirmezler. Bu nedenle de mutlu olamaz, sevgiye, saygıya ve sadakate dayalı dostluklar kuramazlar.
Tüm bu anlatılanlardan da anlaşılacağı gibi, ortaya insani özelliklerden oldukça uzak bir karakter çıkar. Ancak şu da önemlidir ki, bu kimseler yaşadıkları çevreden koptuklarında ya da maddi imkanlarını kaybettiklerinde bile artık alıştıkları bu ahlakı yaşamaya devam ederler. Dolayısıyla da zengin karakteri sadece kelime anlamıyla zengin olan insanları içermez. Bu kimselerin sadece bu çevrede ve bu şartlarda yetişmiş olmaları bile kimi zaman bu karakteri yaşamaları için yeterli olur.
Oysa zenginlik ya da zengin bir çevrede yetişmiş olmak güzel bir ahlaka sahip olmamak için bir sebep değildir. Aksine zenginlik Allah'ın insanlara verdiği güzel bir nimettir. Önemli olan bu nimeti Allah'a şükrederek ve O'nu takdir ederek kullanmasını bilmektir. Bu konunun örneklerini peygamberlerde görmek mümkündür. Hz. Süleyman'ın Allah'ı zikretmek, O'nun nimetlerini anmak ve şükretmek için Allah'tan mal istediği Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim..." (Sad Suresi, 32)
Ayrıca Allah'ın verdiği nimeti takdir edebilecek ahlaktaki bir insan, aynı şekilde çevresindeki insanlarda gördüğü güzellikleri de kavrayabilecek bir düşünce ufkuna sahip demektir. Dolayısıyla böyle bir insan dünyanın en zengin insanı da olsa, herşeyi önüne hazır gelse, ya da hayatı boyunca hiçbir zorluk ve sıkıntıyla karşılaşmamış da olsa yine de halden anlayan, ince düşünceli, vicdanlı bir karaktere sahip olur. Sıkıntı çekenin, fakir olanın ruh halini, ihtiyaçlarını bilir. Sevgiyi, saygıyı, sadakati en derin şekliyle yaşayabilir. Dostluğu, arkadaşlığı herkesten daha iyi bilir. Çünkü bu kimse mümindir ve her ne kadar refah içerisinde olursa olsun vicdanını ve aklını bir kenara bırakmaz. Hep daha iyisini daha güzelini bulmak ve Allah'ın rızasını daha da fazla kazanmak için sürekli bir arayış içerisinde olur. Bu nedenle rahatlık onu ahlak tembelliğine itmez. Çünkü onlar Allah'a yakınlaşmak ve O'nun sevgisini kazanabilmek için yarışırlar.
İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler. (Müminun Suresi, 61)