Neandertaller (Homo neanderthalensis) bundan 100 bin yıl önce Avrupa’da aniden ortaya çıkmış ve yaklaşık 35 bin yıl önce de yine hızlı ve sessiz bir biçimde yok olmuş -ya da diğer ırklarla karışarak asimile olmuş- insanlardır. Günümüz insanından tek farkları, iskeletlerinin biraz daha güçlü ve kafatası ortalamalarının biraz daha yüksek olmasıdır.
Evrimcilerin sözde maymun-adam olduklarını iddia ettikleri ve evrim propagandası için kullandıkları Neandertallerin yüz hatları ve günlük hayatlarına dair hayali resimleri, bilgisayar yardımı ile canlandırılmış çekimleri ve evrimci bilim adamlarının spekülasyon oluşturacak açıklamaları ise tam bir aldatmacadır. Çünkü son yıllarda gerçekleştirilen araştırmalar Neandertallerin gerçek birer insan olduğu yönünde kesin bulgular ortaya koymuştur. Neandertallerin ilkel bir tür olduğu fikri ise propaganda amacıyla sürdürülen bir evrim aldatmacası olmaktan öteye gidememiştir.
Neandertallerin bir insan ırkı olduğu bugün artık bilim adamları tarafından da kabul edilmektedir. Bazı evrimci paleoantropologlar bu insanları çok uzun zaman “ilkel bir tür” olarak kabul etmiş, ama bulgular Neandertal insanının bugün sokakta yürüyen herhangi bir “yapılı” insandan daha farklı olmadığını göstermiştir.
Neandertallerin günümüz insanlarını denizde mağlup edecek derecede gelişmiş bir denizcilik bilgisine sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Yapılan çalışmalar soyu tükenmiş bu insan ırkının iyi bir yüzücü olduğunu, ayrıca 100 bin yıl önce Akdeniz’i botlarla çapraz bir şekilde geçtiklerini de kanıtlamıştır.
Neandertaller 300.000 yıl önce Akdeniz çevresinde yaşamışlardır. Çünkü “Moustérien” (Mousterian teknolojisi, önceden hazırlanmış bir taştan yonga adı verilen parçalar çıkartılması ve bu parçaların tekrar şekillendirilerek alet olarak kullanılmasıdır.) adı verilen taş aletleri Yunanistan’da ve ayrıca Ege adalarından olan Lefkada, Kefalonya ve Zakinos’da da bulunmuştur.
Neandertallerin, ana kara dışında, kullandıkları aletlerin adalarda da bulunması iki şekilde açıklanabilir, bu dönemde ya bu adalar henüz ada değildi, ya da bu insanlar bir şekilde denizi geçmişlerdi. Fakat adalar anakaradan aletlerin adada bulunma sürelerinden çok uzun zaman önce ayrılmıştı. Bu durum birinci ihtimali geçersiz kılmakta ve bu insanların adalara deniz yolculuğu ile vardıklarını ortaya koymaktadır.
Yapılan araştırmalara göre 100 bin yıl önce deniz seviyesi 120 metre daha düşüktü. Bunun nedeni; suyun bir kısmının buzullar içinde saklı olmasıydı. Nitekim Yunanistan’ın deniz yatağı bugün yaklaşık 300 metre daha aşağıdadır. Bu Neandertaller bölgedeyken denizin en az 180 metre derinlikte olduğunu ortaya koyar.
Bu bulgular Neandertallerin on binlerce yıldır denizcilik kültürüne sahip olduklarını ortaya koymuştur. Oysa günümüz insanlarının sadece 50 bin yıl önce Avustralya’ya geçerek denize açıldıkları zannediliyordu. Neandertallerin denizcilik geçmişi bu zannı tamamen ortadan kaldırmıştır.
Yunanistan ve adalar arası yolculuk sadece 5-12 km kadardır. Ancak bilim adamları Neandertallerin bununla sınırlı kalmadıklarını düşünmektedirler. 2008 yılında Girit adasında en az 130 bin yıllık taş aletler bulunması bu görüşü kuvvetlendirmektedir. Çünkü Girit 5 milyon yıllık bir adadır ve en yakın komşusuna 40 kilometre uzaklıktadır. Elde edilen bulgular Neandertallerin çok daha iddialı yolculuklar gerçekleştirdiklerini ortaya koymaktadır.
Muhtemelen çok zaman önce çürümüş olan el yapımı tahtadan bir tekne kullanılmıştır. Bilinen en eski Akdeniz teknesi İtalya’daki Bracciano Gölü’nde bulunan 7000 yıllık bir kanodur. Bilim adamları Neandertallerin buna benzer bir araç yaptıklarını düşünmektedirler.
Neandertaller muhtemelen ilk denizciler değillerdi. Çünkü Endonezya’nın Flores adasında bir milyon yaşında taş aletler bulunmuştur. Bu da bir insan türü olan Homo erectusların Neandertallerden daha önce denizi aşarak Flores adasına ulaştıklarını gösterir. Bu durum evrimcilerin ilk insanların zekasının henüz gelişmediği aldatmacasını tamamen ortadan kaldırır.
Bilim adamları evrim teorisini ayakta tutma çabalarına devam ettikleri sürece yeni evrim sahtekarlığı hadiselerinin yaşanması kaçınılmazdır. Çünkü paleontoloji, mikrobiyoloji, moleküler biyoloji, biyokimya ve genetik gibi alanlarda on yıllar boyu biriken kanıtlar, evrim teorisini kesin olarak çürütmüş, teorinin bir efsaneden ibaret olduğunu kanıtlamıştır.
Modern bilim, doğadaki tasarımın, sonsuz bilgi, güç ve akıl sahibi Yüce Rabbimiz tarafından yaratıldığı gerçeğini doğrulamıştır. Evrimciler bu durumdan ötürü tam bir çaresizlik yaşamaktadırlar. Nitekim evrim sahtekarlıklarını hazırlayan faktörlerin başında, bilimsel bulguların evrim teorisini reddediyor oluşu yatmaktadır. Bilim, evrimcilere teorileri lehinde kanıt vermediği için, çaresiz kalan evrimciler bu kanıtları bilim dışı yollardan “üretmeye” çalışmaktadırlar. Bu yüzden tarihin en büyük bilim sahtekarlığı olan evrim teorisini, başka sahtekarlıklarla ayakta tutmaya çalışmaktadırlar. Neandertaller de bu örneklerden biridir. Ancak gerçeklere karşı mücadele etmenin, üstelik bu mücadelede aldatmaca ve diğer bilim dışı yöntemlere sarılmanın ise sonuç vermeyecek boş bir çaba olduğu açıktır. Bu gerçek Kuran’da şöyle bildirilmiştir:
“De ki: “Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.”” (İsra Suresi, 81)
g Bir mağarada çok sayıda Neandertal kemiklerine rastlanmıştır. Bu durum söz konusu kişilerin özel olarak gömüldüğünü ortaya koymuştur. Üstelik mezarlarda bol miktarlarda polene rastlanması ölülerin çiçeklerle birlikte gömüldüğünü de ortaya çıkarmıştı. Böyle bir tören yapıyor olmaları Neandertallerin kültürlü ve zeki olduklarına dair ilk önemli kanıtlardan biriydi. 1998 yılı itibariyle 83 ayrı noktada ortaya çıkarılmış 345 Neandertal adamının 183’ünün, yani %53’ünün özel olarak gömüldüğü saptanmıştır. (Answersingenesis.com: “Recovery of Neandertal mtDNA: An Evaluation”, Marvin Lubenow, http://www.answersingenesis.org/docs/ 4218tj_v12n1.asp#r14)
g Neandertaller konuşma yeteneğine de sahiplerdi. Uzun yıllar Neandertal anatomisini inceleyen Trinkhaus şu yorumu yapmıştı: “Neandertal kalıntıları ve modern insan kemikleri arasında yapılan ayrıntılı karşılaştırmalar göstermektedir ki, Neandertaller’in anatomisinde ya da hareket, alet kullanımı, zeka seviyesi veya konuşma kabiliyeti gibi özelliklerinde modern insanlardan aşağı sayılabilecek hiçbir şey yoktur.” (Erik Trinkaus, “Hard Times Among the Neanderthals”, Natural History, cilt 87, Aralık 1978, s. 10)
g Neandertallerin ileri bir kültür seviyesine sahip olduğunu gösteren delillerden biri de Neandertal insanları tarafından yapılmış olan fosilleşmiş bir flüttür. Bir ayının uyluk kemiğinden yapılmış olan söz konusu flüt, arkeolog Ivan Turk tarafından 1995 Temmuz’unda Kuzey Yugoslavya’daki bir mağarada bulunmuştur. Daha sonra da bir müzikolog olan Bob Fink, flütü analiz etmiştir. Fink, karbon testine göre yaşının 43.000 ile 67.000 yıl arasında olduğu düşünülen bu aletin, 4 nota çıkardığını ve flütte yarım tonlar ve tam tonların da olduğunu tespit etmiştir. Bu keşif, Neandertallerin Batı müziğinin temel formu olan yedi nota ölçüsünü kullandıklarını göstermektedir. Flütü inceleyen Fink, “eski flütün üzerindeki ikinci ve üçüncü delikler arasındaki mesafenin, üçüncü ve dördüncü delikler arasındaki mesafenin iki katı” olduğunu belirtmektedir. Bunun anlamı birinci mesafenin tam notayı, ona komşu olan mesafenin de yarım notayı temsil ettiğidir. “Bu üç nota inkar edilemez bir şekilde diatonik bir ölçekteki gibi ses çıkarır” diyen Fink, Neandertallerin müzik kulağı ve bilgisi olan insanlar olduğunu belirtmektedir. (The AAAS Science News Service, Neandertals Lived Harmoniously, 3 Nisan 1997).
g Fosil kazıları sırasında Neandertal insanları tarafından kullanıldığı tespit edilen 25 bin yıllık bir dikiş iğnesi de bulunmuştur. Kemikten yapılmış olan bu iğne son derece düzgündür ve iplik geçirilmesi için açılmış bir deliğe sahiptir. (D. Johanson, B. Edgar, From Lucy to Language, s. 99, 107) Elbette dikiş iğnesine ihtiyaç duyacak bir giyim-kuşam kültürüne sahip olan insanlar “‘ilkel” sayılamazlar.
g Neandertallerin alet yapma yetenekleri hakkında yapılan en iyi araştırma New Mexico Üniversitesi’nde antropoloji ve arkeoloji profesörü olan Steven L. Kuhn ve Mary C. Stiner’a aittir. İki bilim adamı da evrim teorisini savunmalarına rağmen, yaptıkları arkeolojik araştırmalar ve analizler sonucu, İtalya’nın güneybatı sahilindeki mağaralarda binlerce yıl yaşamış olan Neandertallerin, günümüz insanı gibi kompleks bir düşünce yapısı gerektiren faaliyetlerde bulunduklarını ortaya koymuşlardır. (S. L. Kuhn, “Subsistence, Technology and Adaptive Variation in Middle Paleolithic Italy”, American Anthropologist, cilt 94, no. 2, 1992, s. 309-310). Kuhn ve Stiner bu mağaralarda çeşitli aletler bulmuşlardır. Buluntular, mızrak uçları da dahil olmak üzere kesici türden sivri uçludur ve dikkatli bir şekilde çakmak taşının kenarlarındaki katmanların yontulmasıyla yapılmıştır. Böyle sivri uçlar meydana getirecek şekilde katmanları yontmak, kuşkusuz zeka ve beceri gerektiren bir işlemdir. Bu işlemdeki en önemli problemlerden biri, kayaların ucundaki baskılar sonucu meydana gelen kırılmalardır. Bu yüzden işlemi yapan kişi, bir dahaki sefere uçları doğru muhafaza edebilmek için “ne kadar vurmalıyım” ya da eğri bir alet yapıyorsa “ne kadar eğriltmem gerekir” diye karar vermek ve kendi kendine ince bir hesap yapmak durumundadır.
Neandertaller bilinen denizcilik tarihinden çok önce denize açılmışlardır. Çalışmaları yürüten bilim adamları o dönemde yaşayan insanların denizi bir engel olarak değil, bir anayol olarak tahmin edilenden çok daha fazla kullandıklarını düşünmektedirler. Fakat bu yolculukların detayları hala tam olarak çözülememiştir.
Neandertal Adamı 1856 yılında Almanya’nın Düsseldorf kenti yakınlarındaki Neander vadisinde bulunan fosillerle bilim literatürüne girdi. Kafatası ve bedenindeki kemiklerde bulunan kıvrımlar, fosillerin evrimciler tarafından ilkel bir tür olarak değerlendirilmesine yol açtı.
1908 yılında bu kez Fransa’nın La Chapelle-aux-Saints bölgesinde Neandertal adamına ait olduğu belirtilen, neredeyse eksiksiz bir iskelet bulundu. Kemikler dönemin ünlü paleontolog ve jeoloğu Marcellin Boule tarafından birleştirildi.
Bu birleştirme sonucunda ortaya çıkan Neandertal adamı eğik bir duruşa, öne çıkık bir kafaya sahipti. Ayrıca bacakları da eklem yerlerinde kilitli kalıyor, tam düz bir duruş sağlayamıyordu. Bu görünümü, Neandertali insanların zihinlerinde ilkel bir canlı olarak yerleştirdi. Sahte çizimlerde de ilkel maymun adamlar olarak gösterildiler.
Neandertal hakkındaki bu yanlış kanı 100 yıl kadar sürdü. 1950’li yıllarda La Chapelle iskeleti üzerinde yapılan analizler, iskeletin sahibi olan Neandertal adamında bir tür eklem iltihabı bulunduğunu saptadı. Gerçekte sağlıklı bireyler normal bir insan gibi dik yürüyebiliyordu.
1985 yılında, aynı iskelet, bu kez Erik Trinkhaus isimli antropolog tarafından incelendi. Bu inceleme Neandertallerin dik yürüyebildiğini doğrulamanın yanı sıra, o zamana dek gizli kalmış bir gerçeği de ortaya çıkarıyordu: Marcellin Boule Neandertal’i kasıtlı olarak eğik göstermişti. (Trinkhaus, Erik (1985) Pathology and the posture of the La Chappelle-aux-Saints Neanderthal. American Journal of Physical Anthropology Vol. 67 sf. 19-411) 1950’li yıllarda saptanan eklem rahatsızlığı dik yürümesine engel değildi. Anlaşılan bir evrimci olan Boule, Neandertalin gerçek bir insan gibi dik yürüdüğünü kabullenmek istememişti.
Öte yandan Neandertallerin kafatası hacminin büyüklüğü de evrimcileri bu konuda çelişkili bir duruma soktu. Çünkü Neandertallerin kafatası hacmi 1700 cc civarındadır ve bu rakam günümüz insanınkinden 200 cc daha büyüktür. Yani Neandertallerin beyin hacmi günümüz insanının beyin hacminden ortalama %13 daha büyüktür. Eğer Darwinistlerin kendi iddialarından yola çıkacak olursak (evrimleştikçe beyin hacminin geliştiği ve zeka ve becerinin artttığı iddiası) bu durum Neandertaller hakkındaki iddiaları ortadan kaldırmaya yetmektedir. Kaldı ki, zeka, beceri ve düşünme kapasitesinin, beyin hacmi ile hiçbir ilgisinin olmadığı bilinmektedir.
Neandertallerin evrimcilerin iddia ettikleri gibi sözde “ilkel” bir tür olması mümkün değildir.
www.evrimsahtekarliklari.imanisiteler.com