11 Eylül 2001 terör saldırılarıyla başlayan süreçte tüm Avrupa’da olduğu gibi Fransa’da da aşırı milliyetçilik yükselişe geçti. Bunun hemen ardından gelen 2002 ekonomik krizinin yol açtığı işsizlik ve genel refah seviyesindeki düşüşe, savaş bölgelerinden kaçan göçmenlerin tetiklediği sosyal korkular da eklenince korumacı eğilimler yükseldi. Böylece Fransa, yabancı düşmanlığı, İslamofobi, göçmen karşıtlığı, antisemitizm gibi aşırılıklar için çok uygun bir zemine sahip oldu.
BM’nin ırk ayrımcılığını önlemekle görevli komisyonu, Fransa’da ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının dikkat çekici bir artış sürecine girdiğini duyurdu. Nitekim insan hakları savunucusu CCIF isimli kuruluşun verilerine göre, Fransa’da 2015 yılının ilk 9 ayında Müslümanlara yönelik ırkçı/ayrımcı nitelikte saldırılar geçen seneye oranla 3 kat arttı (110’a karşı 330)[1].
Irkçılığın ve İslamofobinin yükselişi, toplumun her kesiminde görülüyor. Çok yakın bir süre önce Fransız eski Çalışma Bakanı Nadine Morano “France 2” isimli TV kanalında “Fransa, beyaz ırka mensup insanlara ait Hristiyan bir ülkedir” açıklamasını yaptı. [2]
Geçtiğimiz Mayıs ayında Venelle Belediye Başkanı Robert Chardon, kendi Facebook hesabında “İslam’ın yasaklanması”nı isterken aynı günlerde Ulusal Cephe Partisi’nin 2 numaralı ismi Floriane Philippot “İslam’ın Fransa’ya girmemesi için savaşacağı”nı açıkladı[3].
Irk ayrımcılığı bir süreden beri devlet uygulamalarında da kendini gösteriyor. Mesela 2008 yılında 3000 göçmen uluslararası hukuka aykırı biçimde sınır dışı edildi. 2010 yılında 300 çingene kampı yıkıldı ve 3000 çingene sınır dışı edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy (ki kendisi de bir göçmen aileye mensuptur) göçmenleri ve çingeneleri ağır bir dille suçladı.
2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinin Fransa ayağında yüzde 25,24 oy oranıyla birinci parti olan Ulusal Cephe Partisi, Aralık 2015'de bölgesel secimlerin ilk turunda ulusal oyların yüzde 28ini alarak 13 bölgenin 6’sında ilk sırada yer almayı başardı. Bu şüphesiz büyük bir başarıydı. Fakat 2. turda diğer partilerin çeşitli ittifak kurmaları nedeniyle hiçbir bölgede varlık gösteremedi. Bu sonuç her ne kadar yabancı basında büyük bir rahatlamaya neden olmuş olsa bile, bu yorum bölgesel seçimlerin yanlış anaşıldığının bir kanıtı olarak karşımıza çıkıyor. Ulusal Cephe Partisi hiçbir zaman seçimlerin 2. turunda bir çoğunluk sağlamayı umut etmedi, çünkü ittifak kuracağı hiçbir müttefiki yoktu. Ayrıca Ulusal Cephe Partisi’nin halihazırda Fransa’da halkın üçte biri tarafından desteklenen bir parti olduğu gerçeği de unutulmamalıdır. 2017 yılının Nisan ayında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili tüm anketler, FN lideri Marine Le Pen’in ilk turda yüzde 30’un üzerinde oyla 1. olacağını, ikinci turda bu oranın yüzde 40’lara çıkacağını ortaya koyuyor.
Daha önemlisi, Fransızların yüzde 54’ü FN’yi milli değerlere sahip çıkan vatansever çizgide bir parti olarak görüyor, aşırı sağcı bir parti olarak değerlendirmiyor. FN’yi “diğerleri gibi bir parti” olarak algılayan bu yüzde 54’lük kitle, Fransa’daki şartların gelişimine göre FN’ye yönelebilecek oyların oranına işaret ediyor.
Tüm bu veriler insanda bir “déjà vu” duygusu meydana getiriyor. Çünkü ekonomik kriz, güvenlik paranoyası, aşırı sağın yükselişi şeklinde kronolojik seyir izleyen bu tablo daha önce de Almanya ve İtalya’yı faşizme taşımıştı. Rakamlarla somutlaştıracak olursak: Almanya’da 1929 ekonomik kriziyle işsizlik yüzde 30’lara çıkınca, Adolf Hitler 1932 seçimlerinde yüzde 33 oy, 1933 seçimlerinde yüzde 44 oy alarak iktidar oldu ve Almanya’ya Nazizm geldi. İtalya’da Birinci Dünya Savaşı sırasında bozulan ekonomi 1920’deki genel grevlerle krize girince, Benito Mussolini 1924 seçimlerinde yüzde 61 oy, 1929’da yüzde 98 oy, 1934’te yüzde 99 oy aldı ve İtalya’ya Faşizm geldi. Sonrasını ise hepimiz biliyoruz.
Aynı gelişmeleri adım adım şimdi Fransa’da yaşıyoruz. O zaman acaba Fransa’da 6. Cumhuriyet bir Führer Rejimi mi olacak?
Bu ihtimal hiç de zayıf değil. Çünkü Hitler ve Mussolini’nin oylarını artıran yoksul ve orta sınıfa mensup genç nüfus, şimdi de Fransa’da FN’nin oy deposu oldu. FN yöneticisi Marion Le Pen’in verdiği rakamlara göre her gün 600 kişi FN saflarına katılıyor.
Peki diyelim ki aşırı sağ Fransa’da iktidar oldu. O zaman ne olacak?
Yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı, İslamofobi, otoriter devlet anlayışı üzerine kurulu bir ideolojinin Fransa’ya hâkim olması, her şeyden önce “Liberté, Egalité, Fraternité” (Özgürlük, eşitlik, kardeşlik) sloganıyla özetlenen cumhuriyet değerlerine veda etmesi manasına geliyor. Bu ülkedeki 7 milyon Müslümana ve oranı göçmenlerle birlikte yüzde 30’a ulaşan yabancılara yönelecek bir düşmanlığın Fransa’yı ne hale getireceğini kestirmek güç değil.
Faşist bir Fransa, Fransa’nın Avrupa’dan da kopması anlamına geliyor. Çünkü AB’ye üye olmak isteyen ülkeler ilk önce azınlık haklarına saygıyı kabul etmek, AİHS’ne, Avrupa Sosyal Şartı’na, Kopenhag Kriterleri’ne uygun hareket etmek zorundadırlar. Kendi vatandaşlarını ötekileştirici ve müttefiklerini dışlayıcı bir bakışın bu uluslararası belgelerde tarif edilen değerlerin etrafında birleşmiş olan AB içinde hayat bulamayacağı gayet açık.
Faşist bir Fransa, Fransa’nın NATO’dan da kopması anlamına geliyor. Nitekim FN bunu kendi resmi internet sitesinde duyurmaktadır. NATO’dan ayrılmış bir Fransa daha güvenli bir yer olmayacaktır. Böyle bir adımın ne bu ülkeye ne de dünya barışına bir yararı olmayacağı ortada.
Faşizm, Fransızların bilmediği bir şey değil. İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa’nın 530 bin evladını katletmiş, ülkeyi ikiye bölmüş, başta Paris olmak üzere bütün şehirleri yerle bir etmiştir. Bu nedenledir ki, Fransa, Anayasası’nın 1. maddesine “Fransa... köken, ırk veya din ayrımı yapmaksızın tüm vatandaşlarının yasa önünde eşitliğini garanti eder, her inanca saygılıdır” hükmünü koymuş ve her türlü ayrımcılığı suç olarak düzenlemiştir (Fransız Ceza Yasası, md 225). Fransız halkının bütün bunları unutup faşizme kucak açması akılcı olmayacaktır.
Bir ülkede sorunlar krize dönüştüğünde o ülke vatandaşlarının tepkisel bir tavırla aşırı uçlara yönelmesi sosyolojik bir gerçek. Ama Fransız halkının aynı delikten ikinci kere girmeyecek kadar sağduyulu olduğuna inanıyorum. Dünya barışı ve Fransız halkının çıkarları adına “tarihin tekerrür etmeyeceğini umuyorum.
[1] http://www.dogruhaber.com.tr/haber/189175-fransada-islamofobi-artiyor/
[2] http://leplus.nouvelobs.com/contribution/1427952-video-nadine-morano-dans-onpc-sur-france-2-son-raisonnement-est-idiot-et-hors-du-temps.html
[3] http://loractu.fr/france/11386-regionales-philippot-fn-veut-se-battre-pour-que-l-islam-n-entre-pas-dans-le-concordat-d-alsace-moselle.html
Adnan Oktar'ın New Straits Times & MBC Times & Morocco World News'de yayınlanan makalesi:
http://www.nst.com.my/news/2016/01/124218/what-lies-ahead-france
http://www.mbctimes.com/english/what-lies-ahead-for-france
http://www.moroccoworldnews.com/2016/02/179292/what-lies-ahead-for-france/